TÜRKİYE’DE PARALEL ASKERİ DARBELER TARİHİ (I)

Ülkemizde paralel devlet tarihi, halk arasında Gavur Selim olarak bilinen Sultan III. Selim’in, Devlet-i Aliyye’yi Osmaniye’nin ilmi, iktisadi, içtimai, siyasi ve askeri alanda Avrupa’yı örnek almasıyla (1789) başlamıştır. Bu tarihten itibaren özellikle ve öncelikle askeri alanda, felaketler önlenemez biçimde yaşanmıştır. Bir zamanlar Avrupa’nın korkulu rüyası olan Yeniçeriler, ortadan kaldırılmış (1826), Tanzimat (1839), Islahat (1856), Sultan Abdülaziz tahtan askeri darbeyle indirildikten son şehit edilmiş (1876) ve nihayet II. Abdülhamid Han (1908) tahtan indirilmiştir.

Bu çalışmada bu güne kadar doğrudan sekiz askeri darbenin yapıldığı Türkiye’de, siyasi ve askeri alandaki paralel devlet tarihi incelenmiştir.

1.) Sultan Abdülaziz’in Katli (1876)

1789 yılında başlayan Batılılaşma süreci, Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanlarıyla (1856) Osmanlının siyasi karar mekanizmasına kadar uzanmıştır. Bundan sonra Müslüman halk, gavura gavur bile diyemeyecek ve yavaş yavaş ülkesinde kontrolü kaybedecekti. (1847 yılından itibaren başlayan merkezileşme sonucu Kürdistan da 333 yıllık özerkliğini kaybedecektir.)

Batılı mankurtlar için son bir yol daha kalmıştı, o da Sultan’ın ortadan kaldırılmasıydı. Ve bu konuda Batı Dünyası, Jön Türkler üzerinden darbe planları yapılmaya başlanmıştır.

Darbe sırasında kindar, ahlaksızlığıyla meşhur ve İngiliz elçiliğinin sarhoş müdavimlerinden olan Genelkurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa ve tarihte ilk defa, Hıristiyan âleminin temsilcisini makamında ziyaret eden Mason Hayrullah Efendi (Biri de Fethullah Gülen’di) Müslüman bir ilim adamı kullanılmıştır.

Darbe sırasında Türkçe dahi bilmeyen 300 Harbiye talebesi Arap Dolmabahçe Sarayının kontrolü için Suriye’den getirilmiştir. 30 Mayıs 1876 yılında gerçekleştirilen bu darbeye dini meşruiyet verilmesi için Şerif Abdülmuttalib Efendi ile irtibata geçildi. Ancak Abdülmuttalib Efendi buna rıza göstermeyince, mason Hayrullah Efendi işi üslenmiş ve şu fetvayı yayımlamıştı:

Halife olan kişi, deli ve politikadan anlamaz olup, devlet hazinesini milletin takat ve tahammül edemeyeceği mertebede şahsi masraflarına sarf etmekle, din ve dünya işlerini karıştırmakla yani dinden sapmakla makamında kalmış olsa, tahttan indirilmesi lazım olur mu? Cenab-ı Hak bilir ki, olur.”

Hanedan üyeleri sarayı boşalttıktan sonra maalesef Osmanlı devlet tarihinde yüz kızartıcı diye nitelenen olaylar yaşanmış, darbeciler tarafından sarayın kadınlarına hakaret edilmiş, devlet ve saray hazinesi yağmalamıştır.

Darbeden dört gün sonra Sultan Abdülaziz sağ ve sol bilekleri kesilerek öldürülmüştür.

2.) Sultan Abdülhamid’in Devrilmesi (Rical-i Gayb) (1908)

Amcası Abdülaziz’in katillerini Taif zindanlarında eriten II. Abdülhamid, iç ve dış siyaseti yaşayarak öğrenmiş ve bunları marangozhanesinde, para, insan ve dış desteksiz, tek başına adeta kündekari yöntemiyle yeni bir devlet minberi yapacaktı.

1908’den önce onlarca darbeyi boşa çıkaran Sultan, içerden ve dışardan iki asırdır batırılmaya çalışılan bir gemiyi 33 yıl daha sahilde tutmayı başardı. İslamı ve Halifeliği idarenin merkez noktasına yerleştiren II. Abdülhamid, kanaatimce on yıl daha kalsaydı bugün dünya siyasi hayatı çok daha farklı olurdu.

Ancak artık çok yorulmuş ve Aydın Menderes’in tabiriyle “murad-ı ilahiye” o da 24 Temmuz 1908’de boyun eğecekti. Sırp, Bulgar, Yunan ve Karadağ çeteleri ve safdil Müslümanlardan oluşturulan çapulcu hareket ordusu, Selanik’ten İstanbul’a getirtilirken onlarda aynen bugün gibi askere ve halka yalanlar söylendiği anlaşılmaktadır. Müslüman er durumu şöyle anlatıyor:

”Bizim bildiğimiz şeriat, kısasa kısas emeder, hırsızın elini keser, sarhoşu döver. Halbuki asıl sarhoşlar bizim zabitlerdir. Onlar gece gündüz, kokonalar kollarında gezerler. Bizi Selanik’ten getirirken Kanun-ı Esasi, Kur’an; meşrutiyet şeriat demektir. Sizi İstanbul’a meşrutiyeti muhafaza ve mürtedler başkaldırırsa tepelemek için getiriyoruz” demişlerdi. Hani şeriat? Herifler bizi mürted yapmağa çalışıyorlar. “Askerin namazı talimdir” diye bize namaz kıldırmıyorlar, gusül ettirmiyorlar…”.

Askerin ve halkın aldatılması için yine bir mason olan Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi, kullanılmış ve facia sonrasında da Balkan çetecileri Yıldız Sarayı’nın emsalsiz zenginliklerini yağmalamıştır.

II. Abdülhamid’in devrilmesinden sonra beş asırlık Balkan toprakları beş yıl içinde tamamen elden çıkmıştır. On yıl sonra da altı asırlık Osmanlı imparatorluğu tarihten silinmiştir.

Almanya’nın kurucu Prensi Bismark’a göre “Allah tarafından yüzde 5’i kendisine verilen Dünya siyasi zekâsının %90’ı II. Abdülhamid’e , %5’i de kalan insanlığa dağıtılmıştı”.