BASİRET KAPALI MI? GÖZ GÖRE GÖRE YİNE BİR YERLERE Mİ SÜRÜKLENİYOR TÜRKİYE? (II)

Evet sevgili okurlar!

Zaman zaman Türkiye’nin başını çektiği darbeler zincirinin sonu bitecek mi acaba?

Bize göre hayır..!

Hükümet, iktidar, Erdoğan mutlaka gözle görmesi gerektiği gibi, kalp basiretiyle de olaylara bakması lazım...

Ki gerçekleri , saf ve parlak şekilde yakalayabilsin...

Aksi takdirde ansızın yeni felaketlerle yüz yüze gelinebilir..

Düşman pusuda...

Türkiye’yi yakından takip ediyor…

Zira “Görünen köy kılavuz istemez...”

Bu perspektifte yola çıkarsak yakın geçmişimizden almamız gereken “ders-i ibretlikler” var...

Bir medya grubu olarak her ne kadar bunları yazıyorsak da öyle inanıyoruz ki Cumhurbaşkanımızın yüksek feraset dehası ile bunları bizden çok daha iyi biliyor...

Bizden daha iyi olayları, görüp irdeliyordur...

Bizimkisi, dost hatırlatması...

Diyoruz ki, eskiden olduğu gibi, günümüzde de aynı devletin kılcal damarlarına kadar sızdırılmış “kirli kan” sahibi olanlar var..

15 Temmuz’da olduğu gibi bazı hıyanet ve habaset unsurları “diş bileyip”, fırsat kollamanın içerisinde olduğunu unutmamamız lazım...

FETÖ deyip duran Türkiye ve hepimiz, şunu iyi bilmeliyiz...

Yaşanan ve yaşatılanların ışığında; görmemiz gereken “FETÖ’nün gerçek” kimliğidir...

Yanı, “arka” yüzüdür?

Hani kaynaktan güç alıyor..

Kim sahipleniyor..

Finansmanı kim?

Lojistik destek veren kim ve hangi ülkeler?..

Ülke ve millet üzerinde “emel” beslemesindeki, düşünce kimin?

Nasıl hareket ediyor..

En çok hangi argümanları kullanıyor...

Millet olarak, devlet olarak, siyasal iktidar olarak bunu, gece gündüz; “sorgulayıp” kontrol altına almamız lazım.

FETÖ denilen güç, 40-50 yıllık bir maziye sahip...

Bir “Hoca Efendi” unvanıyla sahaya çıktı...

FETÖ gerçekten devleti de, milleti de, din bezirganlığı adı altında çok büyük mesafe “kat ederek” ağına aldı...

Bu mesafeyi de yine İslam’ın ter-u taze ruhunu kullanarak, onun gölgesinde yürümek istedi...

Ama, Allah’a şükür olsun ki, bunu başaramadı…

Allah fırsat vermedi...

Maskesi düştü...

Suç üstü yakalandı.

28 Şubat, 17-25 Aralık ve Taksim Gezi olayları müştereken ve müteselsilen sol eğilimli partilerle gizliden gizliye işbirliği yaptı..

Ve bu işbirliğine rağmen, emelleri kursaklarında kaldı..

Başaramadılar...

Sonra, şerefli Türk Silahlı Kuvvetler bünyesinde bulunan gizli BÇG’lilerle açıkça dost oldu ve onu bu badireye rahatlıkla sürükleyebildiler.

Bu söylediklerimiz gün gelecek inşallah altın harflerle tarih sayfalarına geçecektir diye düşünüyoruz...

Zira Ramazan aylarında Hristiyan kilise mensuplarıyla Yahudi Havra mensuplarını bir araya getirip iftar sofrasına oturtturan zihniyetin sözcüsü gibiydi...

Çünkü, FETÖ’nün “asıl görev ve misyonu”, İslam’a hasımlıktı...

Çünkü, bu hal ve hareket, İslam anlayışına aykırıydı..

Ama ne yapacaksın…

Biz bunları burada söylemek zorundayız.

Önemli olan, devlet erkanının bunları keşfetmesi!...

Zira görünen odur ki bu iş tek başına FETÖ’nün yaptığı bir iş değildir..

Bunların işbirliği içerisinde olduğu, içimizdeki münafık tinetli “İttihat ve Terakki Cemiyetinin” uzantısı olan darbeci generaller var...

Diğer tarafta Siyonist münafıklar var...

Bunlarla irtibatlı olarak İngilizlerin gammazlığı var..

ABD zaten ortada…

İsrail pusuda.

Bunların hepsi AK Parti’nin iktidardan alınması, Erdoğan’ın varlığının ortadan kaldırılması için, hazırlanan projenin birer figüranlarıdır...

Çünkü bir dizi projelerdir..

Tarihten anladığımız kadarıyla, Devlet-i Aliye Osmanlı’yı yıkan Selanik dönmeleri ile yerli Yahudilerin kurdukları ittihat terakki cemiyeti, herşeyi anlatmaya yeter de artar.

Dün olduğu gibi günümüzde de, içimizde var olan nice Emanuel Karasu’ların varlığı inkar edilemez...

Turancılığa dayalı kavmiyetçilik anlayışına sahip çıkan Mohis Cohen’ler, Emanuel Karasu’lar ve ittihatçı üç paşa tarafından bu tezgahın gerçekleştirilmiş olması, kimse tarafından inkar edilemez.

Bu tarihi bir gerçek (!) memleketimizde daha ne zamana kadar devam edecektir.

Ülke bütünlüğünün, milli birlik ve beraberliğinin, milletin, toplumun ekonomiksel hareketinin altını üstüne getirip, çıkarcı, rantiyeci, vurguncu hırsızlar tarih boyu ülke ve toplumun var olma halini hep tehlikeye düşürmeye devam mı edeceklerdir?

Bir yerde dur demek gerekmez mi?

Artık yeter denilmeli..

Bu itibarla toplum olarak, hem de inanan bir toplum olarak bir araya gelip bizim tek akıl ve şuur kaynağımız olan Kur’an-ı Kerimin etrafında, çember oluşturmalıyız...

Efendimiz (S.A.V.)’in şaşmaz yolunu rehber edinmeliyiz...

Kültürümüz bin yıllık aba ecdadın tarihine dayalı olmalıdır.

Yoksa rastgele nice kimliksiz hamiyetfroşların memleketi ele geçirme gayretleri, söz konusu olur...

Milli irade hiçe sayılır...

Ülke yağmacıların eline geçmesi kaçınılmaz olur...

Ki vücut bulursa, ülke ve millet bir daha kendini toparlayamaz.

Oldukça toplumsal bir çürümüşlük etrafımızı sarar..

Sinsice, tüm değerlerimizi “kemirerek” bizleri yok etme tehlikesiyle, baş başa bırakırlar...

Bu itibarla Mehmet Akif Ersoy’un şu sözlerine kulak vermemiz gerekir...

 “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alır ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı.”

Bakınız sevgili can dostlar!

Gün geçmiyor ki Kuzey Irak’tan, Suriye’den, Hakkari’den, Van’dan, Tunceli’den kahraman Mehmetçiklerimizin, yani şehitlerin cenazeleri gelmesin.

Evet!

Bunun tamamıyla sebebi mucibesi Kur’an’sız, kitapsız, inançsız bir anlayışın, coğrafyamızda hızla yayılmasıdır...

Zira ülke tarih boyunca seküler anlayışla yola çıkmıştır...

Gençliği imansız ve Kur’an’sız bir nesil olarak yetişmeleri bize göre rastgele ve tesadüfi değildir...

Karanlık ve sinsi tezgahlanan oyunun birer parçasıdır...

İşte bu oyun kocaman bir Osmanlı’yı yıktı...

Şuan yaşanan ve yaşatılanlar da, bu oyunun tezgahıdır ve uzantısıdır.

Bu itibarla Kur’an’a sarılmak, hem de sımsıkı sarılmak gerekir...

Büyük bir iman ittifakıyla el ele vermeliyiz...

Türk, Kürt, Arap, Acem demeden göklerde dalgalanan şanlı hilalin varlığını idame ettirmek, göklere seslenen Ezan-ı Muhammedi’nin nidalarını susturmamak için Kur’an’ın rehberliğinde yürümeliyiz...

Kur’an-ı Kerim’i yalnız okuyup mezarlarda ölülere teslim etmek değil, mana değerini muhafaza edip içimize hakim kılmamız gerekir...

Yoksa, dün olduğu gibi bugün de, Bolşevizm ve diğer küfrün çeşitleri Kur’an’sız ve milliyetsiz bir toplum olarak, içimize sızmaya devam ederler...

Yani bizi, bizden etmeye daha büyük bir iştahla, çaba gösterirler...

İşte bu tablo, karşı karşıya kaldığımız hadiseler bizleri; “derinden derine” yarınlar için, endişeli kılıyor...

En derin saygı ve sevgilerimizle…