CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A SUNULMAK ÜZERE! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere yerel seçimlerden sonra ortaya çıkan manzara, hiç de "hoş bir manzara" değil.

Bize göre görüntü çok kötü.

Gerek iktidar partisi olan AK Parti olsun, gerek ana muhalefet partisi olsun ve gerekse mecliste grubu olan diğer partiler olsun…

Herkes, artık yapılan bu yerel seçimlerden sonra meydana gelen manzaradan, görüntüden ibret almalıdır.

Herkesin nasibine göre ders alması gerekir.

Zira bize göre millet, gereğini yapmıştır.

Yıllardan beri İslamsız ve İslam dışı sözde çağdaş medeniyetle yönetile gelen Türkiye, nerdeyse kendine bir yön çizemiyor.

Bir türlü yolunu doğrultamıyor, istikamet mahz-ı cinnet olmuştur.

Hani Ziya Paşa’nın dediği gibi;

“İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk u millete.”

***

Bir önceki yazımızda Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan’a sunulmak üzere bir arzuhalde bulunmuştum.

İnanın ki sevgili okurlar.

O yalnız kişisel bir arzuhal değildi.

Başımızdan gelip geçen olayların yıldönümlerindeki tazeliğinin, güncelliğinin yenilenmesi ile ilgili de değildi.

Yani bize özgü değil.

Yıllardan beri Türkiye’mizin ne kadar yörüngesinden saptırılmış, çığırından çıkarılmış, yanlış, maceracı politikalarla yönetile gelmişliği nedeniyle, ne kadar vahim derecede kan kaybettiğini, dile getirmekti!!..

Hala da Allah’ın her günü Anadolu ailelerinin ocaklarına kor ateşi düşebileceği tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bir Türkiye’deyiz.

Ansızın Kuzey Irak’ta veya Suriye’de nasıl, ne zaman, Anadolu’nun hangi ailesine şehit haberi gelecek endişesinden kendimizi kurtaramıyoruz.

Oysaki haçlı emperyalistlerin, Siyonist dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir sorun yok.

Ancak bizi bu hale getiren yüzyıl önceki ittihat terakki hükümetinin satılmış, ne idüğü belirsiz, dönme bir grubunun ülkeyi batağa sürüklemesiydi…

Türkiye I. Dünya Savaşına sokuldu…

Ve yenik düştü..

Osmanlı İmparatorlüğü, bölük-pörçük edilerek yok edildi…

Türkiye, Hilafet-i İslamiye’nin ilgasıyla, kurtulmuş bir Türkiye olarak gösterildi..

Oysaki bırakın kurtuluşu, kurtulmayı, tam tersine çok kirli bir bataklığa sürüklendi..

Güdümlü bir isyaset..

Dışa bağlı bir yönetim..

Ve milletiyle "hasım kesilen" bir devlet anlayışı hakim oldu..

Cumhursuz bir Cumhuriyet!..

***

Bakınız, bir önceki yazımızda “PKK Amed Karargah Eyaleti” adına basılmış sahte bir ERNK mührü ile el yazısıyla yazılan ve bizi sorumlu tutmak için, "kaleme" alınan bir düzmece dökümanı sizinle paylaşmıştık..

O yazının geçmişi tam 19 yıl öncesidir!!.

O günün, o dönemin ahlaksızlığı, vicdansızlığı, edepsizliği, şerefsizlik hali, bir türlü ruhi derinliklerimizden silinmiyor.

Sildiremiyoruz, unutamıyoruz.

O belgenin, her ne kadar PKK terör örgütü militanları diliyle yazılmış gibi görünse de hukuk mercileriyle yaptığımız araştırma neticesinde büyük bir iftira, büyük bir yalan, büyük bir karalama, büyük bir tezgâh olduğunu öğrendik.

Ve tabi ki "sahte" olduğunu da tescillendirdik...

Ne yazık ki, tarih boyunca en şerefli mevkileri ihraz eden bir TSK’nin Diyarbakır’daki temelinden çıkmıştı; bu sahte belge...

Dile kolay, tarih boyunca dünyaya nam veren, şeref ve izzet sayfaları açan bir TSK’nin bünyesinden vatandaşını böylesine kirlenmeye yönelik girişimin organize edilmesinin, sebeb-i mucibesi nedir diye sorarsanız!!?

Maalesef; biz de yıllardan beri soruyoruz, ama cevap alamıyoruz.

Bir devlete yakışır mı?

Hele hele çağdaş, medeniyet dünyasına tırmanmak isteyen bir Türkiye’nin önemli bir resmi kuruluşu, önemli sorunlu kişiler tarafından, itibarsızlaştırılıyor…

Sahte yazı yazılarak, yazılan belgeye de meşruiyet kazandırmak üzere devletin “GİZLİLİK” damgasını basarak vatandaşını karalıyor.

Suçlama getirip yargı mercilerinde sürüm sürüm süründürme alçaklığını gösteriyor..

Hiçbir devlet vatandaşına bunu yapmaz…

Bırakın, çağdaş, demokratik, hukukun üstünlüğüne inanmış bir devletin yapmasını, Afrika’daki kabileler, orman yamyamları dahi bunları yapmaz, yapmaya da tenezzül dahi etmez…

Ama ne yazık ki, Türkiyemizde bunlar yapıldı... 

***

2002’nin sonlarından itibaren iktidara gelen AK Partinin temel felsefesi; hak, hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğüne inanmaktı..

Ki, muhafazakâr bir ekiple iktidara gelen bu parti ne yazık ki bu mağduriyetlerimizi görmedi veyahut görmezlikten geldi.

Tam tersine bu işin çıbanbaşı olan o dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın Başbakanlık makamına kadar gidip danışmanlık unvanını alması, çok üzücü olmuştur, endişe verici olmuştur.

Hatta kendi itiraflarıyla “27 Nisan e-muhtırasını kendi elimle yazdım” diyen bir dönme generalin emekli olmakla beraber hala da üst seviyede görüntü vermesi, çok üzücüdür ve bu tehlikeli soruyu da akla getirmiyor değil?.

Bu memleketin hukuku güçlünün yanında mı, yoksa mazlumun yanında mı işler?

İşte vücut bulan manzara karşısında der demez, bu soruyu sormak zorunda kalıyor insan!...

Evet, o şahıs emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt.

* * *

Bakınız, bir önceki gün Yeni Akit Gazetesinin manşeti şöyle.

“Muhtıraya muhtıralı restin 12. yıldönümü”

“Eşi başörtülü birisini Cumhurbaşkanı seçtirmeyiz” tehditleri ile başlayan süreç, 27 Nisan 2007 e-muhtırası ile krize dönüşmüştü. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, hükümeti darbe ile sindirmeye çalışırken, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı ve taviz vermeyen tutumu, cuntacıların hevesini kursaklarında bırakmıştı.

Başbakan Erdoğan, vesayetçilerin hiç alışık olmadığı bir tutum sergileyerek, muhtıraya meydan okudu. Erdoğan’ın kararlı tutumunu gören vesayetçiler, unutamayacakları bir tokadın da ilkini yemiş oldu. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da bildiriyi kendisinin hazırladığını söylemişti.”

* * *

İşte, bakınız sevgili okurlar.

Buna gülelim mi ağlayalım mı?

Tüm bunlara rağmen, koskocaman devletin anayasal düzenini yıkıp, meşru hükümeti alaşağı etmek için, aşağılık bir darbe teşebbüsünü gerçekleştirmek isteyen bu insan, hiçbir ceza ve sorgulamaya tabi tutulmadan, Genelkurmay Başkanı oluyor ve emekli olunca da devlet ona son model, en lüks, zırhlı bir araba hediye edebiliyor.

Demek ki hukukun üstünlüğü, kanun ve nizama uygun değil, güçlüden yana adalet tecelli edermiş.

Önceki yazımızda belirttiğimiz PKK terör örgütü adına el yazısıyla yazılan yazının 7. Kolordu Komutanlığının onayından geçip, daha sonra DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gidiyor.

Ve mağdur, masum, suçsuz, günahsız insanlar suçlu olarak gösteriliyor ve o kişiler tutuklamaya kadar götürülüyor.

O belgeye meşruiyet kazandıran diğer belge…

Yani 7. Kolordu Komutanlığının, dönemin Kurmay Başkanı Piyade Kurmay Albay Erhan Tavşancı tarafından imzalanan ve hem de Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt adına yazılan bir yafta.

Bugün de o küpürü kamuoyuna sunuyoruz.

Bu yazılarımız, Allah nasip ederse zaman zaman devam edecektir.

Gayemiz kamuoyunu aydınlatmaktır.

Ve hala da nice Anadolu insanı, birçok resmi sıfatlar, FETÖ yaftasıyla suçlanmasının, aynı yine o teşebbüsün, yani 28 Şubat’çı post moderncilerinden kaynaklı olmasın diye düşünmemek elde değil.

Cumhurbaşkanı da zaman zaman diyor;  “Sapla saman karıştı, at izi it iziyle karıştı.”

* * *

Bakınız, Yeni Akit Gazetesinin yazarlarından deneyimli kalem sahibi Abdurrahman Dilipak, bizim bu iddialarımızı kanıtlamak üzere çok çarpıcı yorumunun bir bölümünü sizlere sunuyoruz.

Dilipak aynen şöyle diyor;

“Sözü-özü doğru, el emin olan, kendilerine evinizin anahtarını emanet etmekte tereddüt etmeyeceğiniz insanları yönetici yapın. Evini, işini, çocuklarını idare etmekten aciz, akraba ve arkadaşları ile geçimsiz, söz verip sözünde durmayan, cahil, kaba, zalim, münafık, cimri, müstekbir, kaşığı belinde dolaşanları değil.

Unutmayalım ki, ihtirasla istediğimiz her şey bizim imtihanımız olur ve o şey “dua ile istenen bela”ya dönüşür..”

En derin saygı ve sevgilerimle...