EMPERYALİZMİN HİÇBİR SİYASİ YAPTIRIMI TÜRKİYE’Yİ HAKLI DAVASINDAN ALIKOYAMAZ..! (II)

Evet sevgili okurlar..!

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “Emperyalizmin hiçbir siyasi yaptırımı Türkiye’yi haklı davasından alıkoyamaz” ifadesiyle sohbetimize devam edeceğiz...

Ancak, mevzuu ettiğimiz konuyu, başka bir detayıyla genişletmek istiyorum....

Çok önemli tarihi memleket meseleleri, söz konusu!...

İrdelenmeli, sorgulanmalı...

Elbette ki siz okurlarımızın yardımlarıya.

Sizin desteğiniz ve önerileriniz; bizlere yeni ufuklar açıyor...

Okur varsa, ancak biz burada yazıp, çizebiliriz...

Yoksa ne mümkün?

Yazdığımız konular, mercek altına aldığımız mevzular, projektör tutuğumuz olaylarla alakalı sizlerden gelen; destek mesajları..

Telefon, sosyal medya paylaşımı..

İnternetteki, “tıklama” oranınızın yüksekliği...

Her yönüyle, moral ve motivasyon dopingi gibi...

Hele ki, teşekkür telefonları...

Bundan haz duyuyoruz.. Ve şevkimizi de artırıyor…

***

Bugünkü konumuza gelirsek...

Elbette ki başta İngiliz’in kirli siyaseti olmak üzere tüm emperyalist güçlerinin nerdeyse her yüzyılda bir İslam dünyasını abluka altına alma girişimlerine dair planlar üzerine olacak?

Çünkü, onların tek hedefleri var, o da  büyük Türkiye’nin varlığını ortadan kaldırmak.

Nitekim yüz yıl önce Osmanlı’nın yıkılışıyla bunu gerçekleştirmek istediler..

Ki kısmen amaçlarını da ulaştılar...

Hain planı, kirli İttihat ve Terakki Parti ajanları vasıtasıyla yaptılar.

O gün  hangi güçler  idiyse, bugün aynı emperyalist güçler, dolaylı yollarla bu plan ve projelerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar...

Su uyur, düşman uyumaz misali!...

Ortadoğu, Suriye ve Türkiye’nin olası hesaplara yönelik sergilediği tutuma karşı, “emperyalist” güçlerin, aba altında sopa gösterme halleri, herşeyi ortaya koyuyor...

Yani uyanık olmalıyız...

***

Bakınız sevgili okurlar...

Dün, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan Malezya Başbakanı’nı Külliye’de ağırlarken çok önemli mesajlar verdi.

İki devlet büyüğü arasında geçen sohbette “ümmet” kelimesinin telaffuzu hep ağır bastı...

Her iki resmi adam, İslam medeniyetinden hep bahsetti.

Üç İslam devletinin artık, bundan sonra beraber hareket etmesinden, söz edildi...

Ortak bir paydada buluşalım denildi..

Yani Türkiye, Malezya ve Pakistan..

Elbette ki bunlar çok önemli gelişmelerdir.

Değer verilmesi gereken çok tarihi kararlardır.

Özellikle dünyanın en kıdemli Başbakanı olarak Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in kullandığı ifade, takdire şayandı...

Sevindirici, ümit verici, rahatlatıcı bir ifadeydi...

Ki, “ne yapıp yapıp yeniden İslam medeniyetine doğru gitmemiz gerekir” dedi.

Yani demek istediği kirlenen ve köhneleşen, emperyalizmin medeniyet olarak insanlara tanıttığı medeniyet küfür sistemidir...

Ki bu sisteme ve medeniyete karşı;  yeniden İslam Medeniyetine sımsıkı sarılmamız gerekir...

Evet!

Bize göre gerekiyor geç bile kalındı.

Yıllardan beri yazıyoruz, çiziyoruz ve açıklıyoruz…

Gerçekten dünya bugün İslam medeniyetine susamıştır.

Bu medeniyet yeryüzünde gerçekleştirilmediği müddetçe o dünya vahşetli bir dünyadan kendini kurtaramaz.

Medeniyet adını kullanan bu dünya ne yazık ki bugüne kadar bu insanlara hiçbir şey verememiştir.

Teknoloji ne kadar güçlüyse de medeniyeti o kadar kirlidir.

Demokrasi kelimesi ne kadar kullanılıyorsa da, o kadar mezalim var, zulüm var kan var, gözyaşları var.

Tıpkı koyun postunun kurda giydirilmesi gibi…

Canavarlaşmış vahşi zorba bir medeniyete, medeni bir insanın libası giydiriliyor...

Daha açık ve net bir ifadeyle; “zulmün başına adalet külahı” giydirilmiştir...

Bugünkü yeryüzünde yürüyen dünya, hem de sözde medeniyet dünyası ne yazık ki bu hali yaşıyor ve yaşatıyor.

İslam dünyasını ablukaya almak isteyen ve coğrafyanın zengin yer altı kaynaklarını ele geçirmek için enva-i kılık-kıyafet giyen haçlı küfür dünyası ve emperyalistler, birer ejderha gibi ha bire kan döküyorlar..

İslam dünyasını, kan gölüne çevirmiş durumdalar..

Vampir den beter, kan emiyorlar..

Bu işi yaparken, her yüzyılda bir mutlaka aynı amaca yönelik farklı bir oyun tezgahlıyorlar..

Tıpkı İttihat Terakki Parti’nin yüz yıl önce yaptığı gibi..

Aynı o uzantının Türkiye’de mevcut olan Cumhuriyet Halk Parti’nin seküler ve Kemalist darbe anlayışının faaliyetleri gibi...

Nasıl ki her on yılda bir değişik versiyonlarla büyük masumiyet adı altında kendini haklı göstermek adına “darbelerde”  bulunması gibi.

İşte bu her iki kirli girişim tümüyle yüz on yıl önceki İngilizlerin Sultan Abdülhamid’in başına getirmiş olduğu 31 Mart Vakası’nın projesidir.. Ki onu hala da değişik versiyonlarla idame etmeye çalışıyorlar..

Sevgili dostlar!

31 Mart Vakası’nın nasıl yapıldığını, ne amaçla gerçekleştirildiğini, hangi tarihte vuku bulduğunu sizinle burada paylaşmak istiyorum.

Özellikle, Hukuk duayeni tarihçi araştırmacı yazar Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün kaleminden, aktarmak istiyorum...

 Bugün için, kısmi olarak, bir bölümünü sizinle paylaşacağım.. Detayını bilahare, buradan sohbet konusu edeceğim...

“31 Mart Hadisesi’nin iç yüzü nedir?

31 Mart Vakası diye tarihe geçen bu olay 14 Nisan 1909 tarihine rastlamaktadır.

Tarihçiler, bu olayı kendi zulümlerini örtmek isteyen ittihat ve terakkicilerin 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini temin etmek için İNGİLİZ GİZLİ SERVİSİ’nin yardımı ile ve İNGİLİZLER’in aleti olarak tertipledikleri bir hadise olduğunda ittifak etmişlerdir.

Yani tarihçiler bunu ittifakla kanıtlamışlardır.

Ancak olayın suçu samimi Müslümanlara yıkılsın diye bir kısım dini sloganlar kullanılmış ve “şeriat elden gidiyor” diye dine ve dindarlara hücum planları hazırlanmıştır.

İttihatçılar kendilerinin tertipledikleri bu olayı dindarları mürteciler diye suçlayarak, dindarlara yani gerçek Müslüman olanlara olayı yıkmışlardır.

Ve maalesef kendileri gibi düşünen tarihçileri de kullanarak bu olayı “En büyük irtica olayı” diye takdim etmişlerdir.

Böyle bir tertibi fiiliyata dökmek için hem yeterli sebepler vardı ve hem de memleketin bazı halleri  böyle bir fitne için alevlendirici özellik arz ediyordu.”

***

Gerisini bir sonraki yazımıza bırakıyoruz.

Ancak şunu da ilave etmeden geçmek istemiyorum...

Miladi Takvime göre 14 Nisan 1909,  Rumi Takvime göre 31 Mart 1325 tarihinde vuku bulan 31 Mart Hadisesi sıradan bir hadise değildir.

Aslında olayın derinliğine bakıldığında bu olay tarihçilerin tespitine göre bir İngiliz projesidir..

Ümmeti sindirmek için ve koskocaman tarihi bir devleti silmek için gerçekleştirilmek istenen kirli bir projedir.

Bize göre o vakıanın, yüz yıl sonraki 15 Temmuz’da girişilen başarısız kirli darbe girişimi arasında çok büyük bir benzerlik vardır.

FETÖ diye adlandırılan bu 15 Temmuz kirli vakıa FETÖ’nün yüzünde eğer başarılı olsaydı o gecede şehit düşen ve canını, varlığını tanklara siper eden o büyük şehitlerin tümü isyancı olarak ilan edilecekti.

Ve hepsinin kanı heder olacaktı...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Sultan Abdülhamid gibi hem mevkiinden olacaktı, hem de canından olacaktı.

Ve o projede gerçekleşmiş olacaktı...

Onun için, kimse uyumasın gaflet uykusuna da dalmaya lüzum yoktur.

İngilizlerin, ABD’nin ve İsrail’in çok kirli projesi; her daim pusudadır..

Ve bu projenin içinde kesinlikle dün olduğu gibi yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesindeki darbeci generaller vardı, eskiden olduğu gibi o gece de yine o darbeci general silsilesinin bir uzantısıydı, tankları yürüten....

Devam edeceğiz.

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı cumalar...