HANİ ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR DENİLİYOR YA!? (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbetimizin ana temasına “Adalet Mülkün Temelidir” diye başlık atmıştık...

Çünkü, adalet eşittir hukuk... Cümleyi devrik kullanırsak, hukuk eşittir adalet...

Tabi, kelime itibariyle telaffuz edilmesi çok kolay...

Önemli olan, uygulama biçimidir..

Osmanlı Hukuku’ndan ibaret olan Mecelle isimli kitabın birinci cildinin üçüncü maddesi aynen şunu ifade ediyor...

 “El ibretu fil ukudil il makasi vel maani, lalil el fazi vel mebani”

“Geçerlilik, hukuksal akit maksat ve anlamları taşır.

Lafza itibar edilmez...”

Zira lafız mana ve maksadı, amacı taşımıyorsa başka yönlere çekiliyorsa o hiçbir zaman hukuksal olarak geçerli değildir.

Kelime telaffuzu mana ve gerçeği itibariyle uymuyorsa geçerliliği olamaz, itibar da edilemez…

Tıpkı bugünkü Türkiye’nin hukuk ve adalet dalında amaç ve anlamdan ötürü gösterge, lafız yani kelime telaffuzu itibar görüyor.

Rastgele herkes “Hukukçuyum” dediği zaman iş bitiyor…

Hele hele Hukuk Fakültelerinden aldığı bir diplomayla adaletin kara cübbesini giydiği zaman maşallah evlere şenlik nazar değmesin diyorlar “her şeyi tam yerine” oturtuyorlar(!)

“Hukuk” telaffuzda kalınca, makam, mevki, gelecek, kişisel rant temini olarak- işlem görünce, ne yazık ki her şey zıvanadan çıkmışa dönüyor..

Ki hal-i alem orta yerde...

Bize göre bu tür olumsuzlukların; temel etkeni Adalet bakanlığı ve Bakanlardır...

Bugün değil, bir asırdır bu böyle..

Gelip-giden hükümetlerin bünyesindeki faaliyet gösteren Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlarıdır; baş müsebbip!.

Gerçekten devletin yasama yürütme ve yargıdan ibaret olan üç ana erklerin en önemlisi, önem taşıyan erki, Yargıdır...

Yani, “adaleti” mekanizmasını işleten erktir...

Hukuktur...

“Adalet terazisini” elinde, tutan kurumun “saç” ayaklarıdır...

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak...

Ki dün de aynı konuya değindiğimiz gibi adaletin üç ana sac ayağından biri olan, savunma ayağı..

Yan “Avukatlık mesleği” ne yazık ki mevcut hukuk sistemimizi bir çok yönüyle, tahrip ediyor, sarsıyor...

Zedeliyor.. İtibar suikastına uğratıyor...

Hele hele iş kanunu gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin ideolojisi paralelinde bir seçim ve oy potansiyeli maksadıyla çıkarılan antidemokratik hukukdışı tarafgirane bir yasa varsa ki vardır..

İşte o yasa, vay bu milletin vay bu memleketin haline dedirtiyor..

O kadar istismar var ki içinde, istihdam yaratan iş çevreleri yıllardan beri, adeta sömürü altına alınıp, rastgele sıradan sorgulanıyor..

Öyle böyle, değil, sorgulan da sorgulan...

Hep suçlu görünüyor…

Hak yiyen, hukukunu tanımayan, işçiyi sömürüp kene gibi kanını emen bir potansiyel olarak gösterilen iş çevreleri, işverenler der demez, bu memlekete bu yasalar çerçevesinde nasıl istihdam yaratabilir?

Nasıl işçi çalıştırabilir?

Nasıl iş yapar?

İşte bu minvalde, bir dizi soruya cevap aramak için derinden derine düşünmek lazım…

Dün de ifade etmeye çalıştığımız gibi bu yasa gerçekten kötü niyetli insanların bir rant macerası durumundadır.

Hele hele Avukatlık mesleği gibi şerefli izzetli bir mesleği Adaletin o cübbesini sırtına aldığı zaman piyasada işçi ile işveren arasında nerdeyse çok büyük bir fitne unsuru haline gelmektedir...

Ama hukukun ve adaletin telaffuzu ve şekli itibariyle bunu yapıyor..

Maksat ve mana, anlam geride kalıyor.

Yani gerçek adaletin uygulanması ve hak arama biçimi yoktur.

Örnek mi istiyorsunuz?

Özellikle Diyarbakır’ımızın önemli bazı İş Mahkemelerinde bu işleri üstlenen bazı Avukatlık büroları vardır.

Onların başını çeken, adeta  patronları durumuna gelmiş olan rantiyeci bazı avukatlık taslağı vardır ki; hem hukuku, hem adaleti, hem Baroyu hem mesleğini istismar ederek kötüye kullanmaktadır.

Tek amaçları, işçinin sırtından sebepsiz yere zenginleşme!...

O kadar acımasızca tablolar seriliyorlar ki; işten çıkan veya çıkarılan, aynı zamanda iş kanunu gereğince tazminatını alan, tüm hak ve alacakları tıkır tıkır alıp yıllar öncesine “hakkımı hukukumu her şeyimi aldım, bir şey kalmadı, kendi irademle işten çıkıyorum,” diyerek  işvereniyle el sıkışanları, bile dava konusu ediyorlar..

Düşünün adam, işten çıkmış, tazminatını almış...

Aradan üç beş yıl geçiyor...

Bir bakıyorsun ki o kişi gidip dilekçe veriyor...

“Ben hakkımı hukukumu almadım, aldığım o hakkım azdır, şu kadar mesaim var, şu kadar bayramım var, şu kadar seyranım var, şu kadar pazarım var” gibi uyduruk cümleleri, avukat dilekçe haline getirtiyor...

Ve o avukat efendi de “hak arıyor” diye davayı üstleniyor..

İlginçtir, davanın harç masraflarını bile kendisi cebinden ödüyor...

İş işçiye umut vererek, diyor ki “Ben sana söz veriyorum beş sene de olsa sen bu davadan 60 bin TL alacaksın...”

Ama sonra işveren, “elindeki” tüm resmi belgeleri ortaya koyuyor...

Kanıtlanmış, kesinleşmiş delilleri, belgeleri ortaya koyuyor..

Duruşma hakimlerinin dikkatine sunuluyor..

Netice itibariyle; “dava” reddediliyor.

Ne hazin ki, o işçi bilahare gelip, gelip iş sahibine yalvarıyor..

 “Beni affet, kusura bakma ben yanlış yaptım.? Avukatım bana dedi ki, ‘Sen uyuyorsun, beş sene evvel az almışsın, gel sana 60 bin lira daha kazandırıyorum’ diyerek beni kandırdı. Bu maceraya sürükledi..”

İşte böylesine nedamet ve pişmanlık dilini kullanarak arzı endam ediyor o işçi.

Nedemi de karşı avukatın ücretinin ödememek için..

Bunun gibi daha çok örnekler vardır.

Peyderpey o örnekleri sizlerle paylaşacağız...

Başta dedik ya…

Savunma erkini temsil eden avukatlık mesleği ne yazık ki, özellikle iş mahkemelerinde çok istismar ediliyor.

Para için, rant için vicdanlar ayaklar altına alınıyor..

Yalancı ve sahte danışıklı tanıklar ihdas ediliyor ve bu yasa sayesinde hem yargı mercilerini hem de yargıçları oldukça yanıltmaya çalışıyor.

Bize göre Türkiye Barolar Birliği bu işin üzerinde durmaları gerekir...

Hatta özellikle Diyarbakır Barosu dahi bu tür mimli, rantiyeci kayıt dışı para kazanan vergi kaçakçılarını gözlem altına alarak kolay kolay peşini bırakmamaları lazım.

Meslek taassubuna dayalı değil, hukukun gerçeğine dayanarak mesleğin şeref ve haysiyetini korumaya çalışılmalıdır..

Zira denildiği gibi “Adalet mülkün temelidir, esasıdır” devletler, memleketler, toplumlar adalet ve hukuk terazisiyle ayakta kalıp hayatını idame edebilirler.

Ama ranta dayalı kirli amaçlarla hukuk ve adalet kelimesini sadece bir telaffuzdan ibaret sayıp rant için diplomalı hukuk cahillerinin peşini bırakmamak gerekir.

Bu da Adalet Bakanlığına ve Baroların yetkililerine düşer…

Tek kelimeyle bu meslek çok kutsal bir meslektir, adalet, hukuk insanların tarih boyu vazgeçilmez temel hayat gerçeğidir.

Lakin, kişisel rant olarak kirli amaçlarına alet edenler de affedilemez.

Hele hele devleti hiçe sayarak alınan paraların kayıtdışı olarak cebini doldurup tez elden zengin olma hevesleri, kursaklarında bırakılması gerekir..

Takibe alınmalı, hesap sorulmalı...

En derin saygı ve sevgilerimle…