RUHSUZ BİR DÜNYAYLA MI TANIŞACAKTIK?!!

Evet sevgili okurlar!

İslam’la Müslümanları azıcık ve küçücük planlarla da olsa birbirinden ayırmak isteyen İslam düşmanları her ne kadar bugün soğuk savaş yoksa da hükmen ve manen savaşıyorlar...

Ve oldukça Müslümanları fersah fersah İslam’dan uzaklaştırma planlarını, İslam dünyası içerisindeki piyonların aracılığıyla gerçekleştiriyorlar...

Din ve ata düşmanlıklarından da geri kalmıyorlar?

Denir ya; zaten ne kaldı ki?

Bakınız bu hususta yüksek mana taşıyan bir hadis-i şerif var..

Ki, İmam Ahmed ve İbn-i Habban’ın kendi rivayet ettikleri hadislerin içerisindeki en önemli hadis-i şerif budur....

Hadisin orijinal Arapça metnini buraya zikretme imkanımız yok!..

Sadece iki cümlesini buradan naklediyoruz.

Hadis’in başı aynen şöyle:

“Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyuruyor:

Letun kadanne OREL İSLAMİ urveten urveten”

“Yani İslam’ın getirmiş olduğu silsileli hükümlerin halkaları bir gün gelecek biri diğerinden koparılacaktır.

Koparılanın en başında olanlar İslam’ın getirmiş olduğu emir ve yasaklardan oluşan kesin hükümlerdir...

Yani, İslam’ın olmazsa olmazı olanlardandır.

Bunların başını çeken de hukuksal ilkelerdir.

Hukukun üstünlüğünü taşıyan İslam hükümleri bir bir ortadan kaldırılacaktır.

O silsilelerin en son halkası da namazdır.

İslam dünyasında namaz en az bir seviyeye düşecektir veya ortadan kalkacaktır.”

İşte buyurun sevgili dostlar!

Görülmekte olan bugünkü dünyamızın hali; herşeyi ifade ediyor?..

Hele hele İslam dünyasının hali pür melali…

Özellikle Müslümanlığı temsil eden (!) Türkiye’mizde yaşanmakta olan durum orta yerde…

Bakınız 2020 yılının başından günümüze kadar Türkiye başta olmak üzere tüm İslam dünyası iki yakasını bir araya getiremiyor.

Depremler silsilesi oldukça korkutuyor.

Nerdeyse üç beş günde bir yer sarsıntısı tehdit ediyor.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de son çıkan ve tüm dünyayı titreten Korona Virüsü…

Tüm dünyada 13 bini aşan insan ölmüş olmasına rağmen, tabii yetkililer, devlet, iktidar, özellikle Sağlık Bakanlığı bu olaya çok önem veriyor, gereken tedbirleri de alıyor.

Fakat bize göre vukuat Türkiye’de sayılabilecek derecede azdır...

Ama her nedense Sağlık Bakanlığı çok büyük önem taşıyan tedbirler adı altında toplumun üzerinde panik oluşturmaktadır.

“Evinde Kal” sloganıyla 81 milyon insanın çalışma, yaşam, dışarıya çıkma hürriyetini, özgürlüğüne sınırlama getirmiştir.

Bu ne demek..?

Yani büyük bir ölüm tehlikesi var olma hali toplumun gözü önüne serilmiş durumda.

İşyerleri, çarşı pazar, restorantlar, lokantalar iş yapamaz hale getirildi ve kapatıldı.

Ama bu virüsten dolayı ölüm vakaları da bilemiyoruz bize göre sayılabilecek durumda.

İran hariç İslam dünyası diğer emperyalist ülkelerin geçirdiği tehlike ve ölüm vakasının çok altında...

Avrupa, Çin ve ABD’deki ölümler çok yüksek seviyede gidiyor...

Yani, İslam dünyasında ölümler düşük seyrediyor...

Bize göre bunun sebebi mucibesi de her zaman bu sütunlarımızda yazdığımız gibi “Türkiye ve diğer İslam ülkeleri” yedikleri, içtikleri, giydikleri, insan bünyesine zarar vermeyen ürünlerdir...

Kesinlikle mikrop ve bakteri taşımayan, oksijeni yüksek bir ortamda yaşıyoruz!...

Çünkü, yediklerimiz helal ürünlerdir...

Helal et yiyoruz...

Kesilmiş hayvanların etini tüketiyoruz...

Peki, batı dünyası tam tersine başta domuz eti dahil olmak üzere, bünyesinde ne kadar “iğrenç mikropları” taşıyan hayvan varsa, onların etini tüketiyor...

Kedi, köpek, yılan, kurbağa, denir ya ne bulsalar; yiyorlar?

Temizliğin zerresi yok...

Yıkanma yok, boy abdesti yok, tuvaletlerde su akan musluk bile yok!...

Tüm bunları yaşayan bir dünya, hiçbir dezenfekteyle “içine düştüğü” mikropları bertaraf edemez..

Ki böylesi bir yaşam şekli mukadder hastalıklardan özellikle virüslerden kendini arındıramaz...

Her hâlükârda böylesi tehlikeli hastalıklar toplumlarının bünyesinde üreyip, salgına dönüşür...

Ne var ki, İslam dünyası, özellikle Türkiye’miz böylesi bir hastalıkla yüz yüze gelmesi, bugün kendini “karantinaya” alacak halde olması, gerçekten vahim bir derecede düşündürücüdür.

İşte burada da, kocaman bir soru ikmale geliyor; “Acep Nedendir?”

Doğrusu soruya yanıt vermek, zor değil...?

Denir ya her şey, ulu orta yerde?!...

Bilimsel ve gerçekçi olma halini ortaya koyarsak, her ne kadar o batı dünyası gibi, emperyalist ülkeler gibi pis etleri yemiyorsak da...

Günlük yaşam şeklimiz onlar gibi kirli değilse de...

Ama velakin, ahlakımız, maneviyatımız, tefekkür ve düşünce halimiz nerdeyse, onları geçmiş durumda..

Ki, esamisi okunmuyor?

Zira, İslam’ın ana çizgilerinden her gün biraz daha uzaklaşmakla beraber, yüzde 99,9’u Müslüman olan milletimizin milli iradesine rağmen bir asırdan beri kokuşmuş, çürümüş ve batı dünyasından ithal edilmiş milli irade dışındaki “yaşama” mahkum edilmiş durumdayız...

Uygulana gelen, “yaşam kültürü” ne millidir, ne de yerlididir?..

Yazımızın başında ifade etmeye çalıştığımız gibi her zaman ve her  platformda, her evrede oldukça gençliğimizi, neslimizi İslam’dan uzaklaştırmaktayız!...

Zaten, bu hal-i vaziyet her şeyi ele veriyor..

Nitekim,  Milli Eğitim müfredatına bakıldığında mutlak bir Allahsızlık inancını görürsünüz!...

Kemalist, seküler anlayışla tanıştırılmak istenen bir milletin neslinin, acaba nereye gidiyoruz, ne de nerelere sürükleniyoruz “sorusunu” aklına getirmez mi?

Elbette getirmeli?

Emperyalist müstevli işgalci batı dünyası ve Çin Kapitalizmi, yer küresini, apayrı bir garabete sürüklerken, elbette ki kendini bu tür hastalıklardan, virüslerden hiçbir zaman kurtaramaz..

Ve öyle görünüyor ki, “bu felaket” onlara ağır bir faturaya dönüşecektir?..

Herşeye rağmen, İslam dünyası ve Türkiye’miz için, Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki; “yine de iyi durumdayız...”

Çünkü, milletimiz inancını elinden bırakmıyor...

Yekvücut olarak devletiyle sımsıkı yaşamayı tercih ediyor.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünden beri vermiş olduğu talimatlar doğrultusunda nerdeyse milletin yüzde doksanı ona uydu.

65 yaşından yukarı insanlarımız dışarıya çıkmadı.

Demek bu millet, ülkenin bütünlüğünü, varlığını, inancını elden bırakmak istemiyor?..

Ama, mevcut olan müesses nizam, ne yazık ki, yıllar yılıdır, milleti oldukça geleneğinden, göreneğinden,  örf ve adetinden, dininden, imanından “gizli senaryolarla” hep soğutmaya çalışmıştır..

Ki hala o virüs, söz konusu!.. Ve “Korona virüsten” beter bir senaryo ürettiğini de ifade edebilirim?

Çünkü, İslam tarihi boyunca ne kadar İslam dünyası böylesine toplumsal ölümcül vakaları geçirmişse de, ki zaman zaman geçirmiştir..

Nice nice büyük savaşlar yaşamıştır...

İşgallerle yüz yüze gelmiştir...

Ama velakin, hiçbir zaman camiler, medreseler, dini müesseseler kapatılmamıştır.

Cemaatlere, Cuma namazın kılmaya yönelik yasaklama getirilmemiştir...

“Eğri oturalım doğru konuşalım” sloganıyla yola çıkarsak milleti çok büyük bir tehlike varmış gibi; “endişelendirmeye de” ve bu hal-i durumu yaşatmaya da kimsenin hakkı yoktur düşüncesindeyiz.

En derin saygı ve sevgilerimle…