Görüş Bildir

ÇÜRÜMÜŞLÜĞE YÜZ TUTAN BİR TOPLUM NEREYE GİDER..!!! (III)

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü yazımızın ana stratejisi; inanan Müslüman bir toplumun hiçbir zaman  ve hiçbir koşulda küfür sistemlerinin hegemonyasına girmemesi gerektir.

Çünkü, küfrün, inkarın, ilhadın, tek kelimeyle İslam’a inanmayanın bir yapının, Müslüman bir toplumda yeri yoktur...

İslam düşmanlığı yapanın Müslüman bir kitlenin üzerinde hükmü de olamaz..

Kabulü de mümkün değildir...

Küfür sistemlerinin sözü de geçerli değildir...

Hiçbir zaman da Müslüman bir toplum, İslam düşmanı bir sistemin savunucularına da itaat etmez...

Hükümlerine de uyma gibi bir zorunluluğu yoktur...

Bilakis karşı, olması gerekir...

***

Bakınız, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi’nin 141’inci ayetinde mealen şöyle sesleniyor...

 “Onlar (marazlı münafıklar) sizi (uzaktan) gözetleyip duruyorlar. Size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Sizinle birlikte değil miydik?” diye (yılışıyorlar) . Ama kâfirlere (başarıdan) bir nasip düşecek olursa (zalimler galip gelirse onlara yanaşıp) : “Sizi üstün gelmeniz için desteklemedik mi, mü’minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” diye (münafıklık ediyorlar) . Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermeyecek (sonunda mü’min mücahitleri zafere ulaştıracaktır).”

***

İşte bu ayet-i celilenin muhtevası ve kapsamı bunu bize hatırlatıyor ve uyarıyor.

Ne var ki, madalyonun ters yüzüne bakıldığında ortaya çıkan tablo; hiçte “ihlaslı” bir görüntü vermiyor...

Çünkü, yüz elli yıldan beridir, daha doğrusu Osmanlı’nın yıkılışıyla ve Hilafet-i İslamiye’nin ilğasıyla İslam dünyası tabiri caizse “benlik” kaybına uğradı...

Kargaşa ve derbederlik, kulvarına girdi...

Müstevlilerin yani emperyalist haçlı ve Siyonistlerin hegemonyası üstün gelerek, Alem-i İslam, ne yazık ki devletçiklere bölüp, parçaladı..

Ve bu devletçiklerin başına geçenler de, yönetimde nüfuz edici kimlik kazananlar da, ne hazindir ki, emperyalistlerle işbirliği içerisine girdiler..

Müslüman görünümlü, münafıklar...

İşte böylesi “piyon, satılmış kukla” yönetimler yüzünden, İslam dünyası sömürge altına girdi…  Yeraltı “zengin kaynakları” Siyonist ve Haçlıların “yemlik” alanına döndü...

Sömürü altında, kaynakları tarumar edildi...

İktidarlar öylesine bir “ihanet zinciri oluşturdular ki” yaptıkları her işlem illa ki batı emperyalizminin direktif ve talimatları doğrultusunda gerçekleşiyordu..

Onlar-ı namı hesabına kararlar alınıyordu...

Hele hele şu Birleşmiş Milletler denilen kurum...

Apayrı bir havada hep yürüdü...

Kuruluş itibarıyla tamamıyla ABD adına kurulmuş bir güç olarak, faaliyet gösterdi...

Garabet bir yapı..

Her ne kadar  Birleşmiş Milletler diyor ise de sadece isimden ibaret olup, ABD’nin ve diğer Avrupa ülkelerinin hegemonyası altında kurulmuş; bir yapı...

Şeklen demokrasiden, hukuktan bahsediyorsa da tümüyle yine müstevli, baskıcı güçlerin tetikte bekleyen gücü ve bir koruma kalkanı olmuştur..

Hiç kimse onlarla ters düşemez ve sözlerinden de çıkamaz..

***

İslam dünyasının bölünmüşlüğüyle devletçiklerin başına geçen yöneticilerin çoğunun hükümranlığı kesinlikle İslamla terstir…

Müslüman ülkelere, İslami uygulamaların varlığı yerine tam tersine emperyalizmin talimatları doğrultusunda, “yönetimsel” anlayış hakim kılınmıştır...

Ekonomisi de, ticareti de, eğitimi ve öğretimi de!..

Öyle ki, inanç ve kültürünü de; “yaşatır” ve empoze eder noktaya gelindi...

İşte böylesi yöneticiler, yukarda söylediğim gibi, haçlı emperyalizmin İslam dünyası üzerine tefavuk, yani üstünlük sağladıktan sonra; “cirit” atmaya başladılar...

 İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların yasaları ile kendi milletlerini yönettiler...

Yargılama sistemlerini de; Batı’nın, hak, hukuk, eşitlik, adalet gibi; “beşeri” nizamla oluşturdular...

Allah’ın hükümlerini “hiçe” saydılar...

Bin yıllık, “inanç ve kültürlerine” pranga attılar..

Yani, Müslümanları İslam’dan uzaklaştırma adına “ellerinden ne geldiyse” yapmaya çalıştılar...

Her ne kadar birileri Kurtuluş Savaşları’mızda orduların ön saflarında yer alıp kahraman kurtarıcılar unvanıyla halka rağmen, toplumun geleneklerine rağmen İngilizlerin düsturuyla Mısır’ı yönettiyseler, Tunus’u, Cezayir’i, Libya’yı, Irak’ı, Suriye’yi, ki Suudi Arabistan’ı yönettiyseler.. Hala yönetiyorlar...

Ama zerre-i miskal; ne Müslüman halklarına, ne de İslam ülkeleri olduklarına dair; “ortaya koydukları” bir inanç yok..

Varsa yoksa; “boyunlarındaki” zinciri ellerinde tutan İngilizlerin, “talimatları ve emirleridir?”...

***

Türkiye’mizi de Cumhuriyet Halk Parti’nin altı oklu simgesiyle ele geçirmek istediler..

Birilerine kurtarıcı kahraman unvanı verdiler.

Oysa ki hiç de öyle değil..

İslam dünyasını dar bir çembere sıkıştırdılar...

Milletin, genleriyle oynadılar..

İslam anlayışıyla uzaktan yakından alakası olmayan, tek kelimeyle muasır medeniyet adı altında dejenerasyona uğramış, ruhi bunalım geçirmekte olan bir gençliği türettiler.

İşte bundandır ki, İslam dünyası 21’inci asrın ilk çeyreğinde; küresel bir mezalimden kendini kurtaramıyor...

Millet çabalasa da, yönetimler direniyor?

Çünkü, her bir devletçiğin başındaki şahsiyetlerin çoğu şişirilmiş ve makyajlanmış kurtarıcı kahramanlar olarak arz-ı endam ediyorlar...

İslam dünyasının içerisinde bulunduğu bu travmatik hal, 19’uncu yüzyıldan günümüze kadar, devam ede gelen bir “yıkım” olarak karşımıza çıkmaktadır...

***

Hep ifade ederim..

Hakikat şudur ki, İslam şeriatının terütaze adalet icraatlarının görünmediği, uygulanmadığı bir yerde, “mezalim, züllüm, şer, terör, kan ve gözyaşı, yıkım, katliamlar, cinayetler, enva-i ahlakı çöküntüler, toplumsal çürümüşlük” kaçınılmaz olur...

 Toplum, zifiri karanlığa “sokulmuş tünelde” debelenip durur...

Bakın toplumsal bir çürümüşlükten bahsediyoruz.

Çürümüşlüğe yüz tutan bir toplumun uzun ömür yaşayamayacağını söylüyoruz ve bu sözümüzü kanıtlayan olaylar hep güpegündüz ortaya çıkıyor.

Her gün her yerde, yaşanılıyor...

İzliyoruz televizyon ekranlarında, yazılı basında!...

Bakın dün Manisa’da güpegündüz gencin biri cadde ortasında öz annesini 15 yerinden bıçaklıyor...

Kanlar içerisinde kalan yaralı anne polis tarafından hastaneye kaldırılıyor...

İlginçtir, vatandaşlardan bir tek kişi dahi,  müdahale etmiyor..

Bilakis, filim seyreder gibi, pisi pisine herkes olup biteni izliyor...

Kimi de elinde cep telefonu, olayı kameraya alıyor...

İşte bakın o kahraman ecdadın evlat ve torunları bugün ne halere düşmüşler?

Ve kimin hegemonyası altında yaşıyorlar…

Ve yaşadığımız hal-i vaziyete de ne hazindir ki biz İslam ülkesiyiz, biz Müslümanız deyip; “sureti haktan” dem vuruyoruz..

En derin sevgi ve saygılarımla…

 


Bu Makale 1348 kere okunmuştur.