FIRAT’IN DOĞUSUNA BARIŞ HAREKATI BAŞLADI !!!

Evet sevgili okurlar!

Her şeyin hayırlısını Allah’tan diliyoruz.

Bu dava çok büyük bir davadır.

Bu dava bugüne münhasır olan bir dava değildir...

Tarihi bir geçmişe sahiptir..

1. Dünya savaşını hatırlayalım..

Beş itilaf devleti, birbirine ülfet sağlayarak Osmanlı’ya yönelik “kumpas” kurdu..

Ve Osmanlı, Birinci Dünya Savaşına” sokuldu...

Temel hedef; 1000 yıllık bir İslam birliğini, yani Hilafet-i İslamiye’yı dağıtmak...

Memalik-i İslamiyeyi parçalamaktı.. Ve bu topraklardaki, güzelim yer altı zenginliklerin ve kaynakların üzerine konmakta...

Haçlı emperyalizm, İslam Birliğini dağıtarak, küçük devletçikler oluşturup, başlarına da piyon liderler kurarak, “emeline” kavuştu...

İşte, 1. Dünya Savaşına Osmanlı’nın “sokulmasındaki” ana, plan buydu..

Kirli ve kanlı bir savaş planıydı.. Ne yazık ki hedeflerine ulaştılar.

Bize göre bugün dolaylı yollardan aynı o yüz yıl önceki kirli ittifak gözünü yine Türkiye’ye dikmiş durumdadır.. Dikkatler Türkiye’ye doğru çekilmiş...

Özellikle, Erdoğan’ın İslam ülkelerine lider olabilme düşüncesini akim bırakmak...

Bu kez yüz yıl önce belirlenen Misak-ı Milli hudutları olarak bilinen coğrafyamızı daha bir küçültmek istiyorlar...

Bize çok görüyorlar...

Dolaylı yollarla bizi bir yere çekme gayreti içerisinde çabalayıp duran aynı o yüz yıl önceki kirli anlayış, bugün farklı bir stretejiyle karşımızda duruyor..

***

Dün start verilen “Barış Harekatı” Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda, başlamıştır.

Hayırlı muvaffakiyetler ve zaferler diliyoruz...

Ama gerçek zaferler...

Lozan Zaferi gibi kağıt üzerinde değil, tam manasıyla sahada kazanılan zaferleri istiyor bu halk.

İnşallah elde edilir... Ümitvarız, bize göre geç bile kalınmış bir harekat bu.

Keşke daha önceden olsaydı…

Birilerinin hayalleri, umutları kursaklarında kalsaydı.

ABD, İsrail vs. gibi.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizi tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz...

Cumhurbaşkanımız tarafından Barış Harekatı’nın başarılı olması ümidiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’na vermiş olduğu bir talimat var...

Bugün sabah namazında, Türkiye’nin tüm camilerinde, namaz sonrası Fetih Suresi okutulacak..

Elbette ki bunda çok büyük bir anlam, büyük bir sır, büyük bir maneviyat algısı söz konusudur.. Ki; Cumhurbaşkanımızın bildiği bir şeyler var ki, Diyanet İşleri Başkanlığına tavsiyede bulunmuştur.

Ve gerçek de budur…

Amma velakin; her şeyden önce bazı şartlar var ki o şartların varlığı meşrutuna bağlıdır.

O meşrut yere geldiği zaman o şartlar gerçekleşir.

Hem fiilen, hem hükmen, hem manen kesinlikle gerçekleşir.

Ama o meşrutlar yerine gelmese soyut bir şart biraz havada kalır…

Yani kelimenin diğer değişik bir ifadesiyle söylemek gerekirse “Lazım ile Melzum” gibidir.

Yani bir melzum varsa mutlaka lazımı da olması gerekir.

Veyahut bir lazım varsa illa ki melzumunu ister…

Özellikle İslam dünyasının ve ümmetin savaşlarda, mücadelelerde, cihatlarda başarılı muzaffer olma şansı bazı şartlara bağlıdır.

O şartlar varsa kesinlikle o meşrut gerçekleşir.

Tıpkı Selçuklu İmparatorluğu’nun başkumandanı Gazi Sultan Alparslan’ın Malazgirt Meydan Muharebesi’ne girmeden evvel Cuma Hutbesi’ni okuması, Cuma Namazı’ndan sonra imama tavsiyede bulunması, savaşa giren her asker abdest alıp iki rekat nafile namazı kılmadan savaşa girmesin demesi gibi!...

Nitekim, bunu gerçekleştirdikten sonra  savaşı kazanmış, başarı elde etmiştir..

Selçuklu İslam orduları zafer kazanarak, kışlalarına döndüler.

O zafer, Dünyaya dersi ibret oldu.

Keza 624 yıllık Osmanlı’nın kuruluşu da...

Hiç kuşkusuz ki, savaş harekatıyla Osmanlının kuruluşu başladı.. Büyük cihadla gecesini gündüzüne katarak İlahi Kelimetullah uğruna ordular oluşturuldu... O ordular ki, her bir erinden tutun da, baş komutanlarına kadar, her birisi birer “Esedullahul Galip” ve “Seyfullah” durumundaydılar..

Yeryüzünde  her biri birer Kılınçaslan olarak dünyaya nam saldılar...

Çünkü onlar hiçbir şekilde; haram işlemediler...

İslamsız, sekülarizm bir fikriyatları yoktu...

Cumhuriyet Halk Parti’nin Kemalist anlayışı yoktu...

Akşamları eğlence masalarında şarap ve viski şişelerinin devirme gibi bir gaflete kapılmaları yoktu..

Onlar, “Allahu Ekber” nidaları olmak şartıyla, iman düsturuyla savaşları zaferlerle taçlandırdılar..

İslamı da, İslam bayraktarlığını da, her gittikleri toprakta, hak, hukuk, adalet noktasında dalgalandırdılar.. Onun içinde; İslam hızla yer küresine, dağıldı...

Bakınız, zaman zaman Cumhurbaşkanımız önemli bazı platformlarda Saf Suresi’nin 13. Ayeti Celilesini hem Arapça metnini hem Türkçe mealini okuyor ve ümmeti müjdeliyor.

Bu ayeti celile mealen aynen şöyledir:

“Seveceğiniz başka bir husus da Allah’tan yardım ve yakın bir Fetih’tir, zaferdir.

Ey Resulüm!

Bunları inananlara müjdele!”

Yani “Nasurun minallahi ve fethun karib”

Ayetin kısaca yorumu şöyle:

“Yakın bir fetih ifadesi Mekke’nin Müslümanlar tarafından fetih edileceğine, Kureyş kabilelerine karşı galibiyet elde edileceğine İran ve Doğu Roma’nın Müslümanların hakimiyetine gireceğine işarettir.”

Hele hele Fetih Suresi’nin Cumhurbaşkanımız tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na Türkiye’nin her tarafında sabah namazından sonra tavsiye edilmesi apayrı bir ümit kaynağıdır, sevindirici bir anlam içermektedir...

Amma velakin bu da bir gerçektir ki, dikkat edilirse “Saf Suresi”nin 13. Ayetinin sonunda gelen son cümle şöyledir.

“Ve beşşiril muminin”

Yani “müminlere müjdele ey Muhammed!”

Mümin kelimesinin ayete ilave edilmesi çok dikkat çekicidir...

***

Allah o günleri bize göstermesin inşallah.

Saddam da 1991’li yıllarda Amerika’nın fitlemesiyle Kuveyt’e girdi..

Kuveyt’in varlığını tarumar etti..

Amerika bu kez “geri dön” dedi... Ve Saddam geri dönmek zorunda kaldı.

Netice itibarıyla da o günden itibaren Amerika’yla Saddam arasında bozulan dostluk oluştu.. Amerika’nın tüm o tavsiyeleri uçup gitti, ama Saddam da yapayalnız kaldı.

Zira o Saddam laikçi bir Saddam’dı... Çok acımasızca insanları rastgele katlediyordu.. Kendinden başka hiçbir kimseyi beğenmiyordu... Fedakarlığı yoktu, damatlarını bile “Hainsiniz” diye öldürüyordu...

Tabi teşbihte hata olmasın, Türkiye’yi biz ona benzetmek istemiyoruz.. Ama, bunu da aklımızdan çıkarmamak kaydıyla not düşüyoruz... Ümmetin yapması gereken şey neyse bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin de, hükümetinin de aynı şartları bünyesine taşıyıp gerçekleştirmesi gerekir.

Yoksa düşman çok gaddardır.

***

Bakınız sevgili dostlar!

Yazımızı bitirmeden önce deneyimli kalem Abdurrahman Dilipak hoca’nın dünkü yazısının az bir bölümünü paylaşmak istiyoruz.

Dilipak Hoca’nın “Yes-hill feministler” başlıklı yazısından aldığımız bölüm, aynen şöyledir…

***

“Birileri, bize en güçlü olduğumuzu sandığımız yerden saldırıyor.

Hiç düşünür mü idiniz, başörtülü-sakallı feministler, liberaller, Kemalistler, sosyalistler çıkacak bir gün!

Bu halk AK Parti’ye niye oy verdi? Peki bu işadamı kılıklı yamyamlar, halkın değerlerini hiçe sayan politikacılar, bürokratlar, kim! Ne zaman, nasıl geldiler oralara.

İmam-Hatip diyorduk, İlahiyat diyorduk, bunlar mı güzel örnek olacak! Birkaç tekil örnek yeterli mi başarı için! Buralarda namaz kılan sayısı yüzde kaç biliyor musunuz!? Deist, agnostik, bey namaz bir sürü abuk subuk adamın buralarda ne işi var!

***

STK’larımız, kurslarımız, cemaat diye bir şey var zannediyorduk! Geldiğimiz durum ortada.

CHP bizi laikleştiremedi ama, parayı görüp, kadınla tanışınca, bir de makam; başımızı döndürdü, liberalleştik, deist olduk, agnostik olduk, belki hâlâ laiklikten hâlâ haz etmiyoruz ama ciddi anlamda sekülerleştik. CHP’den daha başarılı olduk bu konuda. Aslında FETÖ misyonu itibarı ile başarılı. Bunu “The Cemaat” eli ile bir yere kadar getirdiler ama süreç kesintisiz devam ediyor.

Milliyetçi, muhafazakar, sağcı” dediklerimiz zaten onlar tâ işin başından “Folk İslam”a teslim olmuşlardı. Başörtüsü bir gelenek olarak onların hayatında varlığını hep sürdürdü. Kemalistler açısından da rejim için bir tehdit oluşturmuyordu zaten.

Geçen gün bir haber vardı: Sünnet düğününde adam 3 tane dansöz getirmiş oynatıyor! “Sünnet” ve “Fuhşiyat”. “Fahiş”, “Fuhuş”, biliyorsunuz “Haddi aşmak” anlamına gelir. “Fahişe” de aynı kökten gelir. CHP’li bir belediye başkanı da “Kurban keserek genelev açmıştı”. Kurban kesmek bir “gelenek” ya! “Faşing” denilen bir festival var. Aslında o cezalandırılacak fahişelerin arabalara bindirilip taşlandığı bir kilisenin örgütlediği bir cezalandırma biçimi iken bugün, tam tersi kiliseye meydan okuyan bir gösteriye döndü. Şeytan bazan bize kendimize en güvendiğimiz yerden saldırıyor ve düşürüyor.

***

Farkında mısınız, arkası arkasına festivaller düzenliyoruz. Niye “Şenlik” değil de festival. “Türk dünyası” diyorsunuz “Türk” kelimesinden başka Türkçe yok adınızda! Bu nasıl bir şey böyle. Tamam İngilizcesini de yazın, ama bari Osmanlıca, Arapça, Rusçasını da yazın da hepsini yazmışlar diyelim.

Ben de yazımın başlığını YES-HILL koydum, “Yeşil” der gibi. “Yes” İngilizce “Evet” demek, “Hill” tepe! Memlekette “Hill” diye biten o kadar çok otel, “residance” var ki! “Rezidans”; “elçilerin ve benzeri yüksek devlet görevlilerinin oturmalarına ayrılmış konut” demek. Bizimkiler kendini kendi yurdunda yabancı görüyor anlaşılan.”

En derin sevgi ve saygılarımla…