MORALİMİZİ DAİMA YÜKSEK TUTALIM!? (II)

Evet sevgili okurlar!

Gerçekten moralimizi yüksek tutalım...

Bu tür savaşlar, bu tür kavgalar, insanlık tarihinden başlamak üzere, İslam dünyasının kaderinde; hep olmuştur.

Özellikle Türklerin ve Kürtlerin beraber İslam’a girip de kardeşçe, omuz omuza vurarak değil, omuz omuza vererek İslam’a hizmet etmişlerdir.. İslam adına, mücadele etmişlerdir... O günden bugüne kadar; kendilerini de bu tür kaderin tecellilerinden kurtaramamışlardır.

Keza İslam’ın, yani Bi’setin ilk günlerinde de bu tür kavgaların maddi ve manevi savaşların yaşandığı, bir gerçektir...

O günden bugüne, ki kıyamete dek de İslam uğruna “savaşlar, çatışmalar” hep devam edecektir.

Bu itibarla geçmişlerimiz olan aba ecdadlarımızdan ne gelmişse o kahraman ecdadın torunları olarak bugün de o bayrağı, o al bayraklı hilalin meşalesini hep dalgalandıracaktır.. O’nu hep yaşatacaktır...

Ve hep başarılarla zaferler elde edilecektir...

Kaybedeceğimiz bir şey yok...
Zira bünyesimizde sahtecilik yok.

İslam hakimiyetinin anlayışı paralelinde atılan her adım kesinlikle başarılıdır, başarıyla sonuç alınır ve tüm İslam tarihi buna şahittir.

Selçuklular’ın Moğollarla ve Doğu Roma İmparatorluğu, Bizanslılarla yapmış olduğu savaşlar, kavgalar sonuç itibarıyla hep zaferlerle neticelenmiştir.

İster Selçuklu olsun, ister Osmanlı olsun herhangi bir jakoben ırkçılık dayatmasına yönelik değil, İslam’ın, şeriatın, Kur’an’ın, şehadet manasının anlamıyla yola çıkmışlardır...

Netice itibariyle zafer madalyalarıyla, “savaşlarını” taçlandırmışlardır..

Dünkü yazımızda da belirtmiştik.

İşte Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Ertuğrul Gazi’nin, Fatihlerin, Yavuzların, son olarak Anadolu’daki gavuru denizlere döken milli mücadele ruhu ve 3 yıl önceki 15 Temmuz başarısız kirli darbe teşebbüsü için dökülen 250 şehidin kanı..

Tüm bunlar mana itibariyle manevi birer sermayemizdir.

Yani milli bir sermayedir.

Bununla güçleniyoruz, bununla zaferleri elde ediyoruz...

İlla ki bu şartla.

Yukarıda ifadeye çalıştığım gibi Türklerin ve Kürtlerin omuz omuza vurarak değil, omuz omuza vererek dıştan ve içten laikçi, Kemalist jakoben keferetül fecerelerin etkisi altında kalmadan “İleri arş” diyerek dev adımlarla ilerlemelidir...

Zira bu savaş Türklerle Kürtlerin savaşı değil…

Kesinlikle değil…

Bazı aldatılmış, ilimden, imandan, tecrübeden, tarihten nasibini almamış cepçi, menfaatçi, rantiyeci dayatmaların, hele hele cumhuriyet dönemindeki manasız boş bir eğitim sisteminden geçmiş, İslamdan nasibini almamış insanlar’ın; tezviratlarına aldanılmasın...

Çünkü onlar hiçbir şekilde samimi değiller...

Onlar bize göre hiçbir zaman Kürt milletini temsil etmemişlerdir...

Bir temsiliyetleri olsa, o da batı emperyalistlere olan kölelikleridir.

Aynı çizgide, jakoben laikçi Kemalist anlayışa sahip Türklerle ittifak kurarak, boş bir teneke gibi ses vermekten başka bir şey değillerdir...

Her iki cenah da gerçek manada Türklerden ve Kürtlerden oluşan ümmetin temsilcileri olamazlar.

Olsa olsa dış mihraklar tarafından aldatılabilmiş, gafil ve cahil insanlar olabilir.

Türkiye’nin, özellikle bölgemizin kaderiyle oynayan sömürücü batı emperyalizmin hayranlığına müptela olan kimseler gerek bu bölgede, gerek tüm Türkiye’de olsun, gerekse de dışarıdakiler olsun Müslüman Kürt dünyasını da, Türk dünyasını da temsil edemezler.

Tarihi mücahit ecdad kahramanlıklarından nasibini almış Türk Silahlı Kuvvetleri bugün, erinden tut generaline kadar kesinlikle 28 Şubat darbeci anlayışa sahip değiller...

Çünkü, “Allahuekber” nidalarıyla her operasyonda tüm erat abdest alıp namazını kılarak,  mevziiye giriyor...

Zira Başkomutan aynı vasıfları taşıdığı için üst kademedekiler de ona mutabaat etmekte olduğu, gerçeği tartışılmazdır.. Ki kimsenin kuşkusu olmasın.

Keza İçişleri Bakanımız değerli insan sayın Süleyman Soylu beyefendide...

Bu hususta çok titizlikte davrandığına dair hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bölgecilik yapan, ırkçılık yapan, dilcilik yapanlar hiçbir zaman ne ülkemize ne de insanlarımıza fayda getirmez.

Her daim; zarardan başka bir şey getirmiş değiller...

Nitekim Akif’in dediği gibi; “Doğrudan doğru, Kur’an’dan alır ilhamı, asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı...”

Bu memlekette haçlıların bırakın sesi, sedaları tekrar Anadolu topraklarına girme şekli, tam tersine tozu dumanları bile bu memleketin semtinden, kenarından, kıyısından bile geçemez.

Devletiyle, milletiyle, hükümetiyle el ele veren bir toplum var, hem de camiye cemaate giden, bir “ümmet” var...

Bakınız sevgili dostlar!

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bundan yüz yıl önce büyük iftiralara maruz kalan ümmetin bir alimi olarak diyor ki;

“Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşların seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”

En derin saygı ve sevgilerimle…