POSTMODERNİZM = SEKÜLARİZM = HUKUKSUZLUK!?

Sevgili okurlar..!

Biz yıllardan beri hep yazıyoruz çiziyoruz...

Kamuoyu adına acizane samimiyetle, hulusi kalple aklımıza gelen konuları,  kalbimize damlayan ilhamları dilimizle kelimelere dönüştürerek buradan telaffuz ediyoruz.

Telaffuz ettiğimiz her cümle dayanıklıdır..  Mesnetli, köklü kaynaklardan alınan hakikatleri içermektedir...

Yanlış yamalaklık olamaz, tenezzül de etmiyoruz.

Tarihimize, geçmişimize yansıtanları yazıyoruz.

Başımıza gelenleri dile getiriyoruz.

Halkımızı uyarma açısından elimizden gelen her şeyi “kaleme” döküyoruz.

Ama ne var ki; bir türlü sadra verecek şifayı yakalayamıyoruz...

Toplum bir türlü kendine gelmiyor ya da gelemiyor?.

Zira mevcut sistem, milletin güçlenmesine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne inanmış bir toplumun inanç paralelinde, bir türlü kendini toparlayamıyor.

Onun için müesses nizam illa ki;

“Ben laikçiyim” diyor...

“Ben Atatürkçüyüm” diyor...

“Ben halkçıyım” diyor..

“Ulusalcıyım” diyor...

“Sosyalistim” veyahut “Komünistim” ya da “Kapitalistim”diyor...

Yani aklınıza ne gelirse bunları zaman ve zemine göre kendine kalkan kılarak, libasini giyerek savunuyor.

Aslında her şeyden evvel hepsini bir araya toplarsak bu anılan ifadelerin tümünü de bir kefeye koyarsak ortaya çıkacak sonuç tek kelimeyle toplumu dinsizleştirme gayesidir..

Kur’an’dan uzak bir gençliği oluşturmak...

Nesli, aile  terbiyesinden yoksun, başıboş, serseri mayın misali; akla ziyan bir “hayata” mahkum etmek...

Toplumu değerlerinden uzaklaştırmak...

Çünkü, yanlış yamalak bir sistem kendini idame ediyor...

Bu sistemin altından çıkanlar da tek kelimeyle ifade etmek gerekirse rejimin bünyesinde oluşa-gelen mutlak bir “terörizmdir.?”

Hem de terörizmin çeşitlerini barınmaktadır..

Bize göre en büyük terörizm, toplumu dinsizleştirme, hizipleştirme terörizmidir.

Bunun da başını çeken Cumhursuz bir Cumhuriyetin kuruluşunda, kendine zemin oluşturan,  dış mihraklı plan ve projelerdir.

Ve bunu da tamamıyla yüce İslam dinine karşı değişik perspektiflerle gerçekleştiriyorlar...

Evet, ülke ve millet olarak matemli bir sistemle karşı karşıyayız.

Matem diyoruz, çünkü halk hep “ah” diyor, “of” diyor bir türlü “oh” diyemiyor..

Ekonomiksel matem, huzursuzluk matemi, aile dramı ve toplumsal çürümüşlük matemi.. Hepsi silsile misali, domino taşı gibi, birbirini tetikliyor...

Eee, hal-i durum tek kelimeyle kendini ifade ediyor; Kur’ansız yetişen bir toplumun ödemesi gereken” ağır fatura da budur...

Bu söylediklerimizi Kur’an’la pekiştirelim.. Ki meramımızı daha güçlü bir şekilde ifade edebilelim...

Bakınız, Nisa Suresi’nin 65’inci ayetinin yüce mealine..

Sevgili okurlar, bu ayeti, okuyalım, anlayalım ve çevremize, eşimize dostumuza  bildirelim...

 Hayatımıza da uyarlayalım...

Evet!

Bu ayeti celile bize aynen şöyle diyor:

“Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar..”

İşte bu ayeti celile mealen bize çok şeyleri anlatıyor.

Ayetin yorum cihetine gidersek bu ayet Hz. Peygamber (S.A.V.)’in Allah’tan almış olduğu vahiy ile Kur’an mesajını yaşanılır kılmak ve inananların onu yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla verdiği bir emirdir...

Bu emirlere her Müslüman kayıtsız şartsız uyması gerekir...

Dolayısıyla her mümin Hz. Peygamber (S.A.V.)’in getirdiği hükümlere, koyduğu prensiplere inanmakla mükelleftir.

Bunu yapmadığı takdirde gerçek manada iman etmiş sayılamaz, aynı zamanda mutlak bir cahiliye devrine saptırılmış olmaktan da kendini kurtaramaz.

Bundan değil midir ki yıllardan beri hayatın tüm akış ilkelerinde Kur’an’ın, Sünnetin yaşanmadığı ve uygulanmadığı için; hep olumsuzluklar karşı karşıya geliyoruz...

Yaşadığımız tüm olumsuzlukların, temelinde bu gaflet ve delalet vardır...

Yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz, bugün değil yıllardır, devletin bazı resmi kurum ve kuruluşlarından tutun da, halkın toplumsal ticaret ahlakına kadar, medyanın çürümüşlüğüne kadar, insanlar arasındaki barışın göç edip uçmasına kadar, olup-biten tüm negatif hadiselerin ana kaynağı; İslam’ı yaşamayan bir topluma dönüştürülmemizdir...

Zira her şey orta yerde cereyan ediyor..

Çünkü toplum bir türlü kendine çekidüzen veremiyor, herkes kendine bir hıyanet görüntüsünü veriyor ve hıyanet gözüyle her şeye bakıyor...

Bu itibarla diyoruz ki; mevcut sistem antidemokratik bir sistemdir, hukuk dışı bir sistemdir, hukukun temsilcileri dahi topluca olmasa bile, bazı kesimler, özellikle savunma erkini temsil  eden avukatların bir bölümü, etik davranmıyor...

Sebepsiz zenginleşme halleri..

“Ben müvekkilden, hele hele zarara uğramış, mağdur müvekkilden ne koparırsam kardır” mantığıyla hareket eden sözde hukukçular...

Akkı kara karayı ak eden hukukçular..

Aldatmacalarla hukuk ve adalet cübbesini giyip yola çıkıyorlar..

Kayıt dışı para kazanıyor. Devede kulak bile olmayan bir miktarda, sözde devlete vergi veriyor...

Vergi kaçakçılığı yapıyor...

İlgili ve yetkili kurumlar kimi yerde farkında değil, kimi yerde de sankı “göz kırparak” olup-bitene seyirci takılıyor..

Kısaca bu anlattıklarımız; ülkenin ve toplumun içine düştüğü dehlizi anlatmaya yeter de artar...

En derin saygı ve sevgilerimle…