YÜREKLERİ HOPLATACAK OLAN BÜYÜK FELAKET...?! (II)

Evet sevgili okurlar!

“Yürekleri Hoplatacak Olan Büyük Felaket” başlıklı yazımız çok önem taşımakla beraber çok zengin kapsamlı bir mana değeri içerdiğinden, devam diyoruz...

Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi maddeleşmiş bir dünya siyaseti, maneviyatı geri plana bırakmışsa, “onun hal-i pür melali perişanlıktır…"

Hele hele İslam dünyasının başına gelen bugünkü perişanlık, olup biteni açıkça bize ifade etmektedir... Özellikle, Türkiye’mizi ön plana alırsak çok şeyleri daha bir net görebiliriz...

Dedik ya, maddiyata tevağul eden (yani derinden maddeye dalan ve maddecilik girdabına dalan) bir siyaset, maneviyata sıradan gözle bakan bir siyaset, hamakattır, felakettir, dalalettir…

Nitekim, mevcut halimiz orta yerde çığlık atmaktadır...

Çünkü, kavga var, kargaşa var, terör var, hile var, mekir var, oyun var, tezgah var, komplo teorileri var…

Var da var... Yani, zina, fuhuş, uyuşturucu ne derseniz var..

Tüm bu olumsuzluklar ve kötülükler mevcut bir sistemle, çarkını döndürüyor...

Kadın, artık kadınlık değerinden sıyrılmış maddeleşmiş bir piyasa emtiası gibi, sunulmaktadır.

İşte bu vahim tablodan anlaşıldığı gibi, yaşadığımız hal “Yürekleri Hoplatacak Olan Büyük Felaket”in ta kendisidir.

Başlığımız, işte bu manayı bize hatırlatıyor.

Yalnız maddi depremleri kast etmiyoruz.

Zaten o yürekleri hoplatan bir felakettir.

Ama bize göre ondan çok daha büyük bir felaket var ki, o da maneviyatı terk ediştir...

Bu hal, hem yürekleri hoplatıyor, hem beyinleri zıplatıyor, hem de toplumu kalp sektesine uğratıyor ve toplumsal bir ölüm sekeratına sokuyor...

Yani, “maneviyattan” yoksun bir şekilde komaya giren bir toplum var bugün!…

Kim ne derse desin!..

Başta Türkiye’miz olmak üzere tüm İslam dünyası bugün seküler bir anlayışın albenisine kapılmış gidiyor..

Laikçiliğin hakimiyeti ön planda tutularak her şeyi maddeye bağlanmıştır... Toplumsal mana değerine bağlı tarihi bir kültür yok...

Ne hazindir ki, büyük bir boşluk uçurumuna sürüklenmiş bir Türkiye var karşımızda.

Zira kamu kurum ve kuruluşlarının neresine bakarsanız bakın seküler ve Kemalizm anlayışı, karşınıza çıkıyor..

 Yazar Yusuf Kaplan beyin dediği gibi; “İslam’sız bir İslam’la karşılaşırsın bu da çağdaş bir hurafeler çöplüğü durumuna gelmiş durumda…

Her şey siyaset diliyle ters yüz edilmiş, siyasetin hiçbir dalında, gerek iktidar olsun, gerek muhalefet olsun, toplumun beklediği gerçek mana değeri yoktur.

Siyasetin bu yanlış yönlendirmeleri yüzünden, daha doğrusu başka bir deyimle İslam unutulmuş, içi boşaltılmış, hurafeler zinciri haline getirilmek istenmiş İslamsız bir İslam Türkiyesi karşımıza çıkarılmak isteniyor.

Hani demişler ya “Güvendiğimiz dağlara kar yağdı”

Niye güvendiğimiz dağlara kar yağdı dedik.

Zira özellikle 18 yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti..

Halkın umut beslediği bir parti..

Ne var ki, son birkaç yıldır halkın beklentilerine cevap vermiyor.

Sözcüleri, konuşanları her toplantılarında Allah, Peygamber, din, iman sözcüklerini kullanıyorsa da, inanın sevgili dostlar aynı ifadeler bundan 25 – 30 yıl önce Doğru Yol’un Demirel’i de kullanıyordu.

Nitekim, ne Demirel bu millete bir şey verdi, ne de millet ondan bir şey anladı.

Gitti ve arkasına bir daha bakmamak üzere gitti.

Huzuru ilahide artık nasıl cevap vereceği günü bekliyoruz.

Keza AK Parti gerçekten 18 yıldan beri yapılan her parti konuşmalarında maddecilikten, maddiyatperestlikten başka hiçbir şey konuşulmuyor.

İktidar olarak muhalefeti suçlamakla ancak yetinebiliyor.

Hem de ağır suçlamalarla.

PKK’yı, terörle mücadeleyi dile getiriyor ama bir türlü bu mücadele bitmiyor, terör sona ermiyor.

Dağdaki eşkıya tiplerindeki terörist ekipler yine dolaşıyor, yine  silahlanıyor.

İçişleri Bakanımızın işi yok söylesin şu kadar terörist oldu, şu kadar etkisiz hale getirildi, şu kadar tutuklandı desin.

Bu parti de halkın nezdinde hayal oldu, macera oldu,...

Zira bugün Türkiye’nin neresine giderseniz gidin karayollarındaki trafik teröründen tutun piyasadaki dolandırıcılık sisteminin dehşetli varlığına kadar...

Ekonomiksel sıkıntılar o biçim...

Esnaf kan ağlıyor.. Tüccar kepenk indirme noktasında...

Devlet milletle yapmış olduğu ‘ticari” sözleşmelere uymuyor...

Müteahhitlere “hakkedişlerini” yani paralarını ödemiyor.

İşçiyle patron arasında son derece gerginlik söz konusu.

Ve Adalet adına, hukuk adına, demokrasi adına sözde “işçi haklarını arıyoruz” bahanesiyle vurguncu bir kesim işçileri istismar edip, savunma makamının şerefini zedeleyip, yalan dolan uyduruk delillerle işverenlere karşı acımasızca davalar açan bazı avukatlar...

Tüm bunlara  rağmen yine bu memleket ayaktadır.?

Ama kesinlikle insan temel hak özgürlüğüne cevap verebilecek bir iktidar bekliyor.

Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, Allah’ın ipine sarılmak ve inanan bir yönetim biçimini bu toplum bekliyor..

Ama demokratik sistemler çerçevesinde bekliyor.

Çünkü, zulmün başına adaletin külahı giydirilmiş hamiyetsizliğe hamiyet adını takıp hamiyetfroşluk revaçta görünüyor.

“Hukuka güveniyorum” derken keskin baltayla bacağını vuruyor.

Yani ne hukuk, ne demokrasi?…

Savunma erkini işgal eden, haktan, hukuktan, adaletten zerre kadar anlamayan ve her şeyi kendi rantı uğruna kullanan bir zorba ekip var ki, sebepsiz yere zengin olma hevesiyle yola çıkarak, sömürmektedir.

Partilerin de hukukun da altını üstüne getiriyorlar.

Peki sormazlar mı Anayasa nerde, uygulamalar nerde, kanunlar nerde, hukuk nerde?

İnanın sevgili okurlar!

Birçok vatandaşın ağzından aldığımız ifadeler çok vahim ve derindir.

Diyorlar ki: “İktidar partisi olan AK Parti, insanlarımıza bir türlü güven veremiyor, vermemiştir ve bundan sonra vermeyi düşünmüyor herhalde...”

Bu itibarla burada tekrar ederek diyoruz ki; maddeyi, maddeperestliği ön plana alıp ona sarılan iktidarlar hiçbir zaman uzun ömürlü olmamışlar hep yolda kalmışlar, derin uçurumlara yuvarlanmışlar...

Güzel isimlerle görüntü veriyorlarsa  da ama heyhat o isimleri ne kullanılıyor ne de halk anlayabiliyor?

Bizden uyarı...

Yine de AK Partili dostlar sağolsun!

En derin sevgi ve saygılarımla…