O GÖZYAŞLARIN…

İlk duyduğumda..

İlk gördüğümde..

Hadiseye vakıf olduğum anda; "hançer" misali, yüreğime indi..

boğazım düğümlendi..

Yutkunamadım..

Ya sabır dedim.. Beddua ile; "Allah'ım sen kahreyle" sözcükleri dizeledi..

Sonra!...

Öfkem..

Zihnim..

Duygu aforozuyla haykırdı..

"Lanet olsun, böylesi yaşama..!"
***

Yine mi ırkçılık..

Yine mi, şeytani fikriyatın körüklediği bensizlik!..

Yine mi ötekileştirme..

Yine mi, "etnik kimlik" üzerine, "yok sayma!…"

Akıl; "alaborası" oldum…

Sonra; bi dur hele dedim…

Dövünüyorsun..

Ahkam kesiyorsun..

Öfke diyorsun da...

Senin..

Benim…

Onun..

Yani 81 milyon nüfuslu ülke ahalimin, yani "bizler" masum muyuz!…

Hayır..

Bilakis, "asıl" suçlular bizleriz...


***

Bu ırkçılık şovenizminde..

Bu ötekileştiren, zihin fukaralığında..

Sen-ben kavgasını körüklemede...

Kardeşi kardeşe; "kırdırıp" hasım eden…

Şiddeti, terörü, kaosu "ırkçılık" kulvarında ateşleyen..

Yani, yaşanan ve yaşatılan" acılarda" biz masum değiliz!...

İbrahim Layık'ın; "dökülen" gözyaşında.

İntiharında..

Ve ona "sen Kürt’sün" deyip, ötekileştiren zümrede; "payımız" yok mu?..

Var..

Hem de; "baş" müsebbipler olarak; "bizler" varız!!!..

Ne diyor, Mardin'in Nusaybin ilçesi nüfusuna kayıtlı İbrahim…

Paylaştığı resminin altında, o gözyaşlarını dökerken şu cümleyi yazıyor..

"Kürt olduğumuzdan dolayı hep dışlandık..

Belki..

Belki bu yaptığım şeyle değişir…

Ne mutlu, Kürt ve Türküm diyebilene..

Hakkınızı helal edin.."


***

İbrahim..

Bu satırları, sevdiği "kızın" onu reddetmesi üzerine yazıyor..

Ve bilahare, güvenlik görevlisi olarak çalıştığı İstanbul Havalimanında intihar ediyor!!!…

Hep derim!..

Ki demeye devam edeceğim..

Irkçılık..

İster Türk olsun..

İster Kürt olsun..

İster başka bir "etnik" kimlikte olsun..

Bizi bölen..

Bizi böldürten ana "etken" "inanç birlikteliklerimizden" ırak edilmemizdir…

Dilimizden..

Dinimizden..

Kültürümüzden..

Örfümüzden..

Adetlerimizden..

Gelenek ve göreneklerimizden, uzaklaştırılmamızdır…

Sınıfsal "kimlik" üstünlüğüne..

"Tekçi" şoven bir nizamnamenin uygulanmasındandır..

Ve o kahredici "ateşe" benzinle giden "siyasi menfaatperestlik" köleliğidir!…


***

Netice itibariyle, İbrahim'in katili hepimiziz!…

Diyor ya!…

"Hakkınızı helal edin…"

Ben de diyorum ki eeeyyy İbrahim..

Sen… Hiç ama hiç; "hakkını bize helal etme..!"

Çünkü, katilin biziz..

Çünkü, gözyaşlarını akıtan biziz..

Çünkü, seni "ölüme" rıza gösteren biziz!..

İnsanlık utancı..

Millet ayıbı..

Devlet zafiyeti, seni bizden, bizi de senden ayırttı..

Ama bil ki!..

O bir şeyler değişebilir, "umudun var ya.."

İşte, o umut hep yaşayacak!…

Er ya da geç..

Bu ülkeyi ve milleti "ayrıştıranlar, ötekileştirenler, bölüp-parçalamak isteyenler" değil!…

"Ne mutlu; Türküm ve Kürtüm, Türkiyeliyim" diyenler kazanacak!..


***

Birleştiren..

Bütünleştiren…

Bir ümmet, bir millet olarak; "senin" kalbin, ruhun ve benliğinde olanlar kazanacaktır!..

Kardeşlik sancağını elinde tutanlar kazanacaktır.."

Huzurla uyu..

Bil ki; o gözyaşları heba olmayacak!!!…

Ki olmamalı!…

***

YA BİNALİ GÖRÜŞSEYDİ?..

Evet, ya.. Küçükkaya, İmamoğlu ile değil de.. O görüşmeyi.. Otel'deki buluşmayı.. Özel odada, bir araya gelmeyi!..

Sahi, Binali Yıldırım ve danışman heyetiyle yapsaydı?…

Ve ortak yayında, Yıldırım'ın "golleri" diye bir, netice hasıl olsaydı.. Bu görüşmeyi de; "o güne kadar" saklı tutsaydı..

Sonrasında, basında "skandal görüşme" diye yansısaydı..

İmamoğlu da; "benimle görüşülmedi" deseydi..

Vaziyeti de; "gayrimeşru" diye yorumlayıp, "eşitsizlik var" deseydi!…

Ne olurdu?...

Sizce…

***

KARAMANIN KOYUNU!…

Kayyum Cumali Atilla için.. Ki ilk günkü, ifademdi… "Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu?"..

Eee, zaman en iyi müfessirdir…

Ne diyordum..

Ey Atilla..

Çık de bakalım; "Belediye'nin borcu var mı, yok mu?"..

Bu bonkörlüğün..

Bu sözde hizmet adına yaptığın "fahiş" harcamaların…

Yani, "har vurup, harman savurduğun" vaziyetin; değirmen suyu nereden geliyor?

Açıkla ve de diye defalarca yazdım..

Seslendim...

Bunu dediğim için.. Kendi mahallemden; bile eleştiriler alırken..

Ki sen de; "her seferinde" bir tek kuruş borcum yok..

Varsa ispat edin..

Şehrin dört bir tarafına da; "afişler, pankartlar" astın.. Duyurularda bulundun..

Basın açıklaması bile yaptın…

Her şey; belediyenin "öz kaynaklarıyla" yapılıyor..

Kimseye!..

"Tek bir esnafa, kuruma, kuruluşa, İller Bankasına bile borcum yok" dedin!…



***
 

Peki, şimdi…

"Kep düştü, kel göründü" misali..

Borçlar…

Öyle böyle borçlar çıktı ki.. "Uçan kuşa bile borç" takılmış..

Miktar; 759 milyon lira…

Yani eski para birimiyle; "Bir katrilyona" yakın borç!…

Makam odası..

Kadayıf parası; "bu borca" dahil değil..

Ödemesini peşin yapmışsın!…

Hasılı kelam; hadi bakalım şimdi ne diyeceksin!…

İki kelam edecek misin?

Hala, "borç yok" diyecek misin?…

Yoksa her zamanki gibi "ben yaptım kime ne" modunda mı kalacaksın?..