TEŞEKKÜRLER SAYIN VALİM…

Önce mevzuya bir muttali olalım.. Neden; "teşekkürler sayın valim" dememdeki etken… Köşenin müdavimleri, Söz'ün okurları hatırlarlar.. Ki hatırlamayanlar için de, özetle aktarayım..

Geçtiğimiz Cuma günü, "nerde insanlık, nerde çağdaşlık., nerde medeniyet, nerde sosyal devlet" anlayışı dedirten "Bahçe Palas" manşetiyle, bir habere tanıklık ettik…

Dicle Üniversitesi Hastaneleri kampüsünde; "hasta yakınlarının" yaşadığı dram!…

***

21. Yüzyıl Türkiye’sine "yakışmayan..!"

Sağlık alanında çağ atladık diyen Türkiye'nin "yüzünü" eğen…

İnsan, vicdan ve izan açısından da bu nasıl bir "insanlık halidir" dedirten,  dramatik kareler..

Sorumsuzluk, keyfiyet…

İdarede, liyakat ve ehliyetsizliğin "dibini" gösteren, vicdan yaralayan görüntüler!…

Hastane bahçesinde; yere serilen kilimler..

Battaniyeler.. Açılan, "piknik çadırları.."

Gece gündüz; çoluk-çocuk şifa bulmak için tedavi gören hastaların yakınlarının perü-perişan halleri…

İşte bu dramı, Manşete taşımış, buradan da sorgulamıştım…

Kentin ilgili ve yetkili zevatına da; "içinize siniyor mu?" diye sormuştum..

***

Ne yazık ki, "kahredici dramın" birinci elden sorumluları var ya..

İşte onlar; her zamanki gibi; "fransız" kalıp, vurdumduymazlıklarından zerre-i miskal taviz vermediler…

Yine görmedim..

Yine duymadım..

Yine bilmiyorum…

Ve hala da "bigane" kalarak, o makamlardaki işgalliklerini sürdürüyorlar…

***

Neyse ki!… İl Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanvekili Hasan Basri Güzeloğlu "hassasiyeti" gösterdi…

İnsani ve devlet-i aliyenin şefkatini ikmale getirdi… Yani duruma el koydu, "bu kabul edilemez" diyerek müdahalede bulundu…

Önce, Belediye'nin Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı'nı harekete geçirdi..

Sonra da; "aileleri" kadim şehir Diyarbakır'ın misafirperverlik kültürüyle, ağırlanmalarını ve misafir edilmelerinin talimatını verdi..

Eee, şehrin "emiri" olmakta bu!…

Nitekim görevliler de günün ilk ışıklarıyla, Üniversite kampüsüne gitti.. Kalabalık bir grupla.. Ailelerle görüştü.. Her türlü ihtiyaçlarını giderebilecekleri; "misafirhanelerinde" ağırlanabileceklerini anlattılar..

Kampüste, bir taraftan bilgilendirme yapıldı.. Diğer taraftan da, broşürler, afişlerle bu hizmet duyuruldu..

Ulaşımın ücretsiz.. İkametgahın ücretsiz..

İaşelerinin ücretsiz olduğunu, belirterek, "sosyal devlet" sorumluluğunu gösterdiler..

***

 

İşte bu "makam" sorumluluğu.. Görev ahlakı.. İdarecilikteki, "liyakat ve ehliyet" vasfının, üstünlüğü.. Ki, insani ve vicdani duruştan dolayı..

Sayın Güzeloğlu'na "teşekkürler sayın valim" diyorum.. Kendin bir bireyi olarak, bunu haykırıyorum!…

***

Peki ya, üniversitenin yönetimine ne demeli?.. En tepeden, en alt birimdeki çalışana kadar…

İşte onlar…

Her fırsatta "biz Diyarbakırlıyız" diyorlar..

Her fırsatta "Diyarbakır'a hizmet etmeyi bir şiar olarak görüyoruz" diyorlar..

Her fırsatta, "ehliyet ve liyakatten" dem vuruyorlar..

Her fırsatta, "nesil yetiştiren kurumun idarecileriyiz" diyorlar!..

Ne var ki, işte böylesine kentin ve kurumun "imajını" her yönüyle yerle-yeksan eden mevzulara imza atıyorlar!?…

***

Hep iddialı bir söylemle, Diyarbakır'daki sağlık kurumlarını, vasıflandırıyorum.. Bir kez daha, aktararak!.. Diyorum ki…

Bilaistisna..

Diyarbakır'daki tüm resmi sağlık kurumları, ne yazık ki "sağlıksız" idarecilerin elinde; "Sağlık Sağlıksız işliyor?"…

Yoksa bu kadar; "vahim ve ürkütücü" hayıflandıran hadiseler zuhur etmezdi?…

Kime diyeceksin?...

Nitekim, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan'ın özellikle "Sağlık" alanında, ne kadar hassas ve önem verici olduğunu biliyoruz..

AK Parti'nin "devrim" hizmetlerinin başında da Sağlık geldiğini biliyoruz…

Ama iş, ne hikmetse Diyarbakır'a gelince "varlık içerisinde yokluk" bir idareci zümresiyle "mağduriyetler" yaşanıyor…

***

Üniversite yönetimi…

Yüzleri ve başları "eğdiren…" İnsani ve vicdani noktada "sorgulatan..!"

Nerde devlet, nerde idare, nerde millet, dedirten?

Yani, silsile misali yaşanan "mağduriyetleri" giderme noktasında, şu hamleyi yapamaz mıydı?…

SODES'in inşa ettiği..

Hayırseverlerin imkanıyla donatılan "bekleme salonunu" daha bir güzel dizayn etseydi..

Ya da, "uygulama otelini" hasta yakınlarına misafirhane olarak, açsaydı..

Acil servisin yanı başındaki, Cami'nin alt katının bu amaçla, kullanılma imkanını oluştursaydı!…

Daha akılcı, daha rantabl, daha köklü çözüm üretmeye dair yöntemler, çareler bulmak gerekirken!…

Bula bula; "hastaların bekleme salonunu" kiraya verip, kantine, kafeye dönüştürüp "mazlum insanları" dışarı attırmak; hangi akla ve vicdana sığar?..

Kime dersin?….

***

 

Sonuç itibariyle!… Şehrin hal-i hazırdaki "emiri" Sayın Güzeloğlu'na.. Meseleye gösterdiği duyarlılık ve insani yaklaşımdan dolayı; "teşekkür" ediyorum..

Ve bir beklentim de!… SODES'in Projesi kapsamında, "inşa" edilen, hayırseverlerin donattığı, hasta yakınlarının barındığı "Bekleme salonunun" hangi mevzuat ve yetkiye dayanılarak.. Ki, SODES'in mevzuat ve sözleşmesine göre; "hizmet dışı" kullanılmaz hükmüyle..

Bekleme salonu, "nasıl akçeli" bir mekana, dönüştürülebilinirdi?.. İşte bu noktada, bir idari işlem söz konusu olabilir mi?..

***

GIPTA ETTİM!…

Savcı Sayan… Eski CHP'li.. Şimdi; AK Parti Ağrı Belediye Başkanı..

Ağrı 1970 Futbol Takımıyla ilgili çabası..

Önceki gece, Beyaz Tv'de bir kampanya vardı…

Ağrı gençliğiyle; el ele vermiş..

Vali, Belediye Başkanı, Rektör.. Ve diğer devlet erkanı!..

İş adamları..

Türkiye'nin dört bir yanındaki Ağrılıları buluşturmuş..

Spor adına..

Futbol adına..

Ağrı'nın daha güzel, güç birliği adına doğru bir yol seyriyle; "kenetlenmişlerdi!?…"

"Bir forma da sen al.."

Yani ne siyasi, ne de ideolojik bir hesap yok?…

Spor ‘un ruhuyla; "ki o da" barıştır.. Bu kutsallıkla, elbirliği, güç birliği…

Vaziyeti gıpta ile izledim..

Umarım, bölgedeki bir çok kuruma "örnek" teşkil eder…

Biliyorum, diyeceksiniz ki!…

Bizdeki hal-i vaziyet spor ruhuyla değil, siyasi ve ideolojik ruhla, işlem görüyor..

Yoksa, Amedspor'un…

Yoksa, Diyarbekirspor'un…

Yoksa, Diyarbakırspor'un mevcut hal-i vaziyeti; "politik" mevzu kazanında olur muydu?…

Nerdeeeee?

***

MIZIKCILIKTIR…

Kaç gündür konuşuluyor.. İmamoğlu "deprem toplantısına" çağrıldı mı, çağrılmadı mı?..

Toplantıda, belediye temsil, edildi mi, edilmedi mi?…

Diyeceğim şu!…

Mesele, "mızıkçılıktan, iticilikten", öteye bir durumu aştı..

İş; "politikleşti…"

Ki, İmamoğlu! Bir ileri, iki geri siyasetine, fena kapılmış gibi..

Tez elden, "u dönüşü" yapmalı!…

Yoksa, bu hadisede olduğu gibi habire duvara toslayacak..

Ve, AK Parti'nin her şeyden kendine keramet çıkaran trollerine "meze" olacak?

Şöyle ki, bir gün önce; "gün boyu" toplantıda bulunacaksın..

Toplantıda istişareler üzerine mülahaza edeceksin..

Bu toplantı, yarın da şu saatte "devam edilecek" diye sözlü karar alınacak…

Ötesi, "kurumdan" üye olan 47 kişi katılım gösterecek…

Genel Sekreter temsiliyet alacak…

Yani, hal bu iken, çıkıp ta, "devlet terbiyem" diyerek, "davet edilmedim" diyerek, mızıkçılık yapacaksın..

Yok öyle şey..

Bu demektir ki, arıza-i durum "kurumun tepesinde" olan siz zat-ı muhteremde!…

Suskunluğunda, değil!?..