BİRER DERS ÇIKARABİLİR MİYİZ?

Denir ya hele bir "relaks..!"  Bi dur, bi sakinleş, bir nefes al!… Biz de, "pazar yazısı mahiyetiyle" bugün böyle bir sohbet geliştirelim.. Bir "relaks..!"… Siyasetteki "açmazlar", yeni partilerin yarattığı karşı mahalledeki "travmatik" hal, eksenindeki "sansürleme" tartışması..

***               

Ahmet Davutoğlu dün partisinin ismini ve kurucu üyelerini açıkladı. Partinin adı "Gelecek?".. Kurucuları arasında, Diyarbakır'dan çok isim var.. Eski ve yeni siyasi simalar… Parti tüzüğü ve hedefler zaman içerisinde tartışılır.. Ki Gelecek partisi, Türkiye'nin geleceğinde olumlu veya olumsuz netice oluşturur mu, bilmem!.. Ama, AK Parti'de rahatsızlığı yüksek derecede hissedilmeye başlandı?…

Tabi, AK Parti ve CHP'deki "iç dengede" oluşan yüksek sesin yankıları sürüyor.. Ses nasıl bir sonuç verir bilinmez.. Ama, CHP'deki "kumpas" ve kurultay, kulisindeki meçhuliyet gibi yol aldığını söyleyebilirim!!!…

***

Belediyelere Kayyum atamaları.. Seçilmişlerin "mazbatalarının" alınması.. Kiminin iptal edilmesi.. Belediye Encümenlerinin tasfiyesi.. Görevden alınanların beraat kararı, tutuklanan Başkanların tahliye edilmesinden sonraki, görev boşlukları.. Bir de; Meclis'teki bütçe görüşmelerinde, "milletvekillerinin" birbirlerine yönelik, hakaretleri..

***

Milletvekillerine "ayrıcalık" içeren; "çakar lamba" yetkisi.. Ailelerinin, yakınlarının "Sosyal güvence" altına alınmaları.. Beri yandan; terör, şiddet ve insan hakları ihlallerinde artışın olduğuna dair veriler.. Yargı paketi, ve artan suç unsurları.. Cezaevlerinin tıklım tıklım hali..

***

Ve "pisi pisine" ölen çocuklarımız, bebelerimizin yüreğimizde bıraktığı "kor" ateşi!.. Buna dair; "fail ve sorumluluğun" faili meçhul davalarına dönüşmesi.. İşte, Ağar'ın yargılandığı 19 faili meçhul cinayet davasına, gelen "beraat kararı.."

***

Ya, trafik terörü.. Kazalar; ölümler.. Milletin ve ülkenin temel değerlerini yerle bir eden; toplumsal çürümüşlük.. Rüşvet çarkı.. Fuhuş ve ahlaksızlığın diz boyu hali.. Devlet kurumlarındaki "rant" çarkı.. Kadroların parayla satılması.. Ve en düşündürücü olan da, milyonların odaklandığı "asgari ücretin" eksenindeki "bir kuru ekmeğe" muhtaçlık…

***

Velhasıl, "iç karartan" tablo karşısında, bugün zihinleri boşaltıp, ama hayata dair bir kaç "ders-i ibret" içerikli, kısa yaşama dair bilgelik hikayesi aktarmak istiyorum..

***

HAN VE YOLCU!

Günlerden bir gün, zamanın ünlü bir bilgesi hükümdarın oturduğu sarayın kapısına gelir… Muhafızların hiçbirisi saygıları nedeniyle onu durdurmaya çalışmaz… Bilge, sonunda hükümdarın tahtında oturduğu odaya girer…

***

Ziyaretçisini hemen tanıyan kral saygıyla ayağa kalkıp sorar:

- “Ne istiyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?..”

- “Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum” cevabını verdi bilge.

- “Ama burası han değil ki” diye hafif kızgınlıkla çıkışır ve “Burası benim sarayım…”

- “Sorabilir miyim: Senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?”

- “Babam. O öldü ama.”

- “Ondan önce kim yaşıyordu?”

- “Büyükbabam. O da öldü.”

- “O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı, sonra da terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim?

***

İKİNCİ DÖNEME…

60’lik ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur ama aldırmaz… Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler… Güzelce karnını doyurur… Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır…

***

Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir...

“Güzel ama” der lokantacı “Bir dakikada yaptınız bunu, oysa bir saattir yiyorsunuz”.

Ressam: “Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.

***

Deniz Yıldızı

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve; "Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?" diye sorar.

***

Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi; "Yaşamaları için" yanıtını verince, adam şaşkınlıkla: "İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der.

***

Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, "Bak onun için çok şey değişti," karşılığını verir...

***

Aristo'ya Mektubu

Büyük İskender, büyük filozof Aristo’ya bir mektup yazıp sorar:

"Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?"

1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?

2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?

3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?

Aristo’dan cevap gelir:

1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar.

2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar.

3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

***

Aristo, çözüm olarak şu tavsiyede bulunur:       

İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Birbirleriyle savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin.

Ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!

***

Alışkanlıklar

Bir bilgenin öğrencileri bir gün sormuşlar:

"İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay ve iyi alışkanlıkları daha zor edinirler? Neden iyi alışkanlıklarını uzun süre muhafaza "edemiyorlar?

***

Yaşlı bilge:

"Peki ben size şöyle bir soru sorayım: Eğer iyi tohumu güneşte bırakırsak ve kötü, çürümüş tohumu toprağa gömersek ne olur sizce?" demiş.

"İyi tohum  kuruyacak güneşte, kötü tohum ise hastalıklı filizler verecek ve sağlıklı bir meyve oluşmayacak" diye cevaplamış öğrenciler.

***

Bilge devam etmiş:

"İnsanlar da bu şekilde davranır: İyilikleri ruhlarında saklayıp filizlerini

büyütmektense açığa çıkarıp kayıp ediyorlar. Diğer yandan da  günahlarını ve kötü taraflarını başkalarından saklamak için içlerinde gizliyorlar. Onlar orada büyüyüp insanı kalbinden yok ediyorlar... Ancak siz, bilge olun..."

***

Mutluluğun Sırrı

Bir genç bir zamanlar mutluluğun sırlarını öğrenmek istemiş. Bir bilge aramış. Sormuş,  soruşturmuş falanca kişidir demişler. Ayrıca kırk günlük mesafedeki bir köşkte yaşadığını da öğrenmiş.  Üşenmemiş, yola çıkmış ve bilgeyi bulmuş.

***

Bilge, onu bir güzel ziyafetle ağırlamış, isteğini sormuş:

"Mutluluğun sırrı” demiş delikanlı ” bana bunu öğret.”

Bilge bu sırrı vermeyi kabul etmiş.

Delikanlının eline bir kaşık vermiş, iki damla sıvı yağı da kaşığın içine koymuş.

“Köşkümü bir güzel gezeceksin ancak bu yağı dökmeyeceksin”  demiş.

***

Delikanlı sarayı geziyormuş ama gözü devamlı kaşıktaymış. Dönmüş gelmiş. Bilge sormuş.

“Salondaki Acem halılarını gördün mü, kütüphanedeki şömineyi fark ettin mi, bahçedeki gülleri gördün mü?” şeklinde bir yığın ayrıntı sormuş. Utanan delikanlı, hiçbir şey görmediğini itiraf etmiş. Çünkü sadece yağa bakıyormuş.

***

Bilge şöyle demiş;

“Öyleyse git şimdi daha dikkatli olarak köşkümün harikalarını gör. Oturduğu evi tanımadan o insana güvenemezsin”.

İçi rahatlayan delikanlı, kaşık elinde gördüğü her şeyi hafızasına adeta kazırcasına dikkat etmiş, gördüklerini bir güzel anlatmış.

***

Bilge;

“Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede? diye sormuş.

Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.

Bilgeler bilgesi demiş ki;

“Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün harikalarını görmektir ama iki damla yağı unutmadan”.

***

 İnsanı Düzeltmek

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün keyif yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu, ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.

***

Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:

- "Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!" dedi.

- Sonra düşündü:

"Oh be, kurtuldum! En iyi Coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!"

***

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:

- "Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz!" dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı:

- "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!"

İyi ve Kötü

Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlar. Köpeklerden biri beyaz, biri siyah.. 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlar..

***

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeği bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak için sorar…

***

Yaşlı adam, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazlar..

– “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”

– “Neyin simgesi” diye sordu çocuk.

– “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

– “Peki” dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

– “Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!”