EĞİTİM VE SAĞLIK!…

Hani bir söz vardır.. Deriz ya; "adımız çıkmış dokuza, inmez sekize!" diye.. Ne yapalım.. Ne diyorlar, "Büyüktimur birilerinin konuştuğunu, yazmıyor.." İyi de; ne yapalım.. Şakşakçılık mı yapalım…

***

Olmaz!.. Ne mümkündür de? Ne o felsefe, ne o taviz, ne o pejmürde fikir, ne de o yardakçılık hali bizde olmaz.. Ki olmamıştır da.. Halk deyimiyle "bizim kitabımızda, hakikat ne ise o; yağcılık yoktur..!"…

***

Ki, beni bilenler bilir.. Yazı müdavimlerim de vakıflar.. Ana hassasiyetim de; "sağlık ile eğitim" her daim ilk sırada olmuştur.. Bu iki kurum işleyişindeki arıza-i durum, olumsuzluklar "kırmızı çizgi" misali, taviz vermem, vermemişimdir!..

***

Yazılarımın ekseriyeti de, "toplumun" hayat rotası olan bu iki kurumla ilgili, özellikle de "işleyişle" alakalı kötü yönetim, faaliyet ve hizmetsizlik üzerine olmuştur… Tabi ki, iyiye, güzele de "alkış" tutmuş, tebrik etmişimdir..

***

Nitekim, bu iki kuruluşun tepe yönetimleri de, onları koruyup-kollayan siyasi abileri de, teşkilatta hiç bir zaman ekseriyetiyle benden "haz duymuş" değiller.. Ki beklemem de.. Çünkü, zülfiyarelere dokunmanın bedeli de budur.. Olsun, göğüs germişizdir!…

***

 

Hep derim.. Siz istediğiniz kadar "maddi yönden" bir sirkülasyon yaratın.. Bina inşa edin, araç-gereç temin edin, yeni yönetimler, yeni birimler oluşturun!… Enva-i teknolojiyi kullanın..

***

Ama siz!.. "Maneviyatı" gözetmezseniz.. Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, suiistimal odaklı bir "çarkın" sürekliliğine, "koltuk ve siyasi nüfuz" açısından, göz yumarsanız!…

***

Dahası!.. O kurumun "hizmet" fikriyatında halk değil; "kendi rant çıkarını" önemseyenlerle yürümesine imkan tanırsan; "orada maddi" bir zenginlik elde edebilirsin, ama maneviyat noktasında "beddua" alırsın…

***

İşte, Sağlık Kurumlarımızın tümü!.. Araştırma Hastaneleri.. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi dahil olmak üzere!… "Hayırla yad edilen, dua edilen, memnuniyeti ifade eden" bir tek kişi bugün için bulabilir misiniz?.. Hayır…

Ama.. Batı illerinde.. Ki AK Parti'nin en çok gururlandığı, övündüğü, yatırımlar gerçekleştirdiği maneviyatı üstün tuttuğu Sağlık ve Eğitim, en büyük dua ve memnuniyet alırken, ne yazık ki Diyarbakır'da tersi durum söz konusudur..

***

Bakınız, önceki gün, Uzay Haber'in "Bırakın Vatandaş Konuşsun!" programını izledim.. "Sağlık Kurumlarımızla ilgili" vatandaşlarla röportaj yapılmış.. Ağzını açan vay ki vay; deyip "berbat" diyor..

***

Hastane bahçeleri.. Gecesi de, gündüzü de aynı manzara.. Küme küme aileler, göçebe çadırı kurmuş, hastasını bekliyor.. Kimi muayene, kimi tedavi kimi refakatçi…

***

Peki muayene.. Randevu sistemi.. Ki, "sistem" güzel ama işleyiş "isyan" edici.. 90'ların zihniyeti gibi; bugün git, yarın gel.. Randevu yok.. Fiş kalmadı.. Doktor bu kadar; hastaya bakarım başka bakmam resti..

***

Beri yanda, tahliller, röntgenler, MR'lar.? Yani genel tetkikler; "o da ayrı" bir alem.. Hele ki, "hizmet" alımına dair bir kulvar ise; o ne ala, kapı önünde kuyruk..

***

Beri yandan; "hekimleri" enva-i kulvara, "kazanç" alabilme adına, sokan sistemin, işleyişi.. Ucube… Performansa dair "ek ödeme"… Yani iş "özel sektöre çalışmaya" dönüyor.. Nitelik yerine, nicelik…

***

Hasılı kelam; sokak ifadesiyle her şey beriberdan.. Olmaz mı, koltuğa oturan kişi "kendisine" efsane diye lakap takarsa, "herkes ayağını denk" alsın narasını atarsa, onun bir üst yöneticisi de; "karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu" planını kurguluyorsa!… Gerisini siz düşünün...

***

Bakınız!.. Haftalar öncesi, ki aylar önce de diyebiliriz.. Bir çok mevzuyu sağlıkla alakalı; gündeme getirdik.. Yemek mi, temizlik mi, hizmet alımı mı, et mi, gıda mı, ne derseniz "bir dizi" skandal nitelikli hadiseyi konu ettik…

***

Siyasiler dahil.. Herkes "kafayı kuma" gömdü, biz hasım olduk.. Haz etmeyenler "çirkinleştikçe çirkinleştiler.." Olsun dedik, mesleğin ceremesidir bu..

***

Geçen haftadan buyana Sağlık Bakanlığınca müfettişler görevlendirildi.. Denetçiler, geldi.. Bizim söylediklerimizi, yazdıklarımızı, belki yazmadıklarımız da dahil; "bir soruşturma, araştırma, inceleme" evresi, geçiriyor…

***

Peki, bir netice alınır mı?… Sanmam.. Eğer gelenler; idarecilerle "bol kepçeli" sofra salonlarında geziniyorlarsa.. Klişeleşmiş bir ifadeyle; "gelirler, yerler, içerler, paketleriyle uğurlanırlar.." Çünkü hep böyle olmuştur…

***
 

İşte, Söz’ün bugünkü manşet haberi.. Hastane mi, çöplük mü?.. Koca hastanenin diyaliz servisinde yaşanan vahim görüntülere bakarmısınız.. Bir tarafta çöpler, diğer tarafta inşaat malzemeleri, ortasında ise tedavi altında bulunan hastalar..



***

Şimdi buna ne diyecekler, ya da “uydurulacak” kılıf?.. Ne derlerse desinler; görüntüler kendiliğinden “çığlık çığlığa” burası sağlıksız diyordur..

***

Gelirsek; Eğtim'e!… Bugünün, "tahribatı" değil.. Yılların, çeyrek asırların aynı zihniyet, aynı çarkın "işleyişiyle" vücut bulduğu bir enkaz, hal-i hazırdaki Eğitim'in Diyarbakır'daki yüzü!…

Okul var, öğretmen var, araç-gereç var.. Defter var, kitap var.. Yani; her şey var.. Lakin; mutfaktaki pişirme "yemeği", tatsız, tuzsuz, iştah açıcı değil, kimse yemiyor, yiyen de kusuyor..

***

Eğer ki, o yemek güzel ve yenilir olsa idi!.. Verilen eğitim zihinleri, geliştirir, öğrenimi yükseltirdi.. Diyarbakır'da, eğitim başarı grafiğinde 81 il içerisinde 74'üncü sırada olmaz idi.. Lise sın sınıfa gelmiş, binlerce öğrenci "henüz okuma-yazma" bilmiyor, diye raporlar tanzim edilmezdi..

***

Niye!.. Çünkü; herkes sağlıktaki gibi "rant" çarkıyla meşgul olmuştur.. Yöneticisi de, okul idarecisi de, kentin siyasetçisi de; "eğitim ve öğretim" nasıl gidiyordan çok "taşıma ihalesi, yemek ihalesi, kantinler, okul bakım ve onarım ihalesi nasıl gidiyorla" meşgul olunmuştur.. Tabi ki, "makam ve mevki" çekişmesi de, ayrı bir travmatik hal!…

***

Ne hazindir ki; gerek sağlık olsun, gerekse eğitim kurumunda olsun; "ehil, liyakat ve iş bilir" olanlar da kimi yerde cesaretsiz, korkak bir karakterle "banane" diyor, kimi de "ağzından çıkan ilk sözcükle" siyasi ve ideolojik nüfuz edicilikle susturuluyor… Ya da; "sürgüne, görevden alınmayla" cezalandırılıyor….

***

Netice itibariyle; siz çağın en yüksek teknolojisine, yapısına, mekanına, aracına-gerecine sahip olursanız olun; "yönetici" ehil, liyakat sahibi değilse; "birilerinin" ceket ilikleyici adamı ise, ondan alabileceğin hizmet ve verim "onu o makama" getiren zevata dair "hizmetkarlığı" olur.. Ahaliye, kuruma ve kentine değil..

***

KİM KİME EVRİLİYOR...

Okkalı bir soru.. Az sonra gelecek.. Ama önce, bi açılım yapalım.. Soru'daki meram aksiyonu nedir diye?.. Şu sıraların en polemik mevzusu; CHP ile HDP arasındaki; "derin" ilişki, diyalog ve "ittifak" stratejisi..  Beri yandan da, Türkiye içinden ve dışından HDP ve HDP'nin üst aklından gelen mesajlar?.. Özellikle CHP'ye yönelik..  Söylenen ne?… "Ne çabuk unuttun, Ankara'yı, İstanbul'u, Antalya'yı bizim sayemizde, kazandığını.. Nankörlük yapma?.."

***

Doğrusu!.. CHP de aldığı "zılgıtlar" karşısında yönetim kadrosu ani refleksler geliştirerek; HDP "modelini ve aklını" almıyor değil.. Alıyor.. İşte; bu "gel-gitler" noktasında ikmale gelen, "rol değişikliği" o başlık olarak ifade ettiğim "okkalı" soruyu ikmale getirdiği gibi; yeni bir parantez de açtırmıyor değil?.. Soru şu; HDP mi, CHP'lileşiyor?.. Yoksa, CHP mi, HDP'lileşiyor…

***

Tabi, "soruya" bakış, noktası ve verilecek cevabın mahiyeti önemli?.. Ancak hangi pencereden bakılıyor?.. Çünkü, Diyarbakır'dan ayrı, Ankara'dan ayrı, Türkiye'den bakıldığında, ayrı bir çok profilin çıktığını ve cevabın, değişebileceğini görebiliyoruz.. Lakin gerçek şudur ki, "içteki" bakış, ya da kurgulanan planlar "değişebilir" günübirlik siyasi "hesaplar" noktasında değişebilir? Ama işin "küresel planı, hamlelerde söz konusu ise; işte orada yol denir ya, "ikiye ayrılır"…

***

Şuan için; "Küresel" plan pek irdelenmiyor?… Ama takvimsel olarak denir ya yeri ve zamanı gelince; "kep düşer, kel görünür?"…

***

Peki, sonuç derseniz!… Galiba, CHP "HDP'lileşiyor..!" İşte bu hal-i durum; "üst yönetimde, üst akılda" pek mazur görülmüyor.. Nitekim, kendi "evrilmeleridir?" Ama, iki partinin "tabanında" ciddi bir "rahatsızlık" yarattığını ifade edebiliriz.. Özellikle, CHP'nin geçmişine dair, HDP'nin genel tabanına yönelik; "inkar ve asimilasyonun" ana akımında yer almasından dolayı, yani Kürtler açısından sorgulanıyor?…  "Celladına aşık" olma hali diye, ifade eden yüksek bir kesim var?...

***

Tabi, CHP'nin genel tabanı da, HDP'lileşme haline itirazı yüksek.. Ki zaman zaman o rahatsızlığı dile getirenleri görüyoruz… Nitekim ne diyorlar? "Cumhuriyetin kurucu partisiyiz, biz ayrılıkçı partiyle nasıl ittifak içerisinde oluruz, ne ilişkimiz var onlarla…"

***

Görünen o ki; yeni partilerin kurulması, yeni siyasi sürecin başlangıcıyla; her iki partinin tabanından yükselen; "zıt sesler" evrilmeyi ve değişime dair, gidişata "hele bi durun" levhasını göstereceği gibi; kulvar da değiştirebilir.. İşte o zaman, iki partinin "akıl sahipleri" bulundukları koltuklarda olurlar mı, olmazlar mı, bilemiyorum..

***

Bence, 2020'nin siyasi seyrinde bu soru bir önceki sorumuzun okkalı halinden daha büyük bir soru halinde, ciddiyeti içeren bir "kimliğe" bürünüp, gündemi hayli meşgul edecek?.. "Herkesin safı net olmalı?" denilerek?

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Kurum yönetimlerimiz; "Bozuk saatin varsa köylüye götür çavdar sapından zemberek taksın.."