Tuğrul, yaptığı yazılı açıklamada, öğretim üyelerinin akademik ders vermesinin, ’’bilgiyi aktarma’’ şeklinde olduğunu kaydederek, ’’Ancak ders veriş, eğer sadece, bazı formül ve bilgi metinlerini tekrarlamak olarak hayata geçirilirse, öğrenci sadece bir söylenceyi dinlemiş olmaktadır. Öğrenciye danışmanlık yapmak, sadece formel bir eylem olarak yapılırsa katkı limitlenmiş olmaktadır’’ ifadelerini kullandı.
Deneyimlerin paylaşımını, sabır, özveri ve gönüllülüğü içerdiğini ancak öğrencinin sorumluluğunu bilip, sahip olduğu altyapının üzerine bilgi donanımı oluşturması gerektiğini belirten Tuğrul, durumun, karşılıklı ’’sinerjik’’ bir alışveriş olduğunun altını çizdi.
Prof.Dr Tuğrul, Maslow’un ’’Hiyerarşiler Piramidi’’nde en üst seviyenin, ’’paylaşımlı katkı’’ olduğunu anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
’’Bu seviyeye, yazık ki her birey kolay ulaşamamaktadır. Kimi kez öğretim üyeleri, gerçekten yüksek bilgi seviyesine sahip olmalarına karşın, yeterli özveri ve sabrı göstermeye gönüllü olmamaktadırlar. Bu ise beyinlerinde taşıdıkları cevheri hiç el vermeden veya yeteri miktarda el vermeden mezara götürmeleri anlamına gelmektedir. Önemli olan, öğretim üyelerinin beyinlerindeki cevheri mezara götürmek yerine el vererek geleceğe yönelik bilgi altyapısını oluşturmalarıdır. Bunun için üniversite yönetimlerine ve yüksek öğretim sistemine de önemli görevler düşmektedir. Bu bağlamda, öğretim elemanlarının ve öğrencilerin önlerinin açılması, gerekli akademik barış ve sinerjiyi yaratacak alt yapının oluşturulmasını sağlamaları gerekmektedir.’’
Beril Tuğrul, üniversite öğretim üyelerinden beklenenleri, ’’akademik ders vermek’’, ’’araştırma yapmak’’ ve ’’öğrencilere danışmanlık yapmak’’ şeklinde sıralayarak, öğrencilere bilgiyi aktarmanın yanı sıra, öğretilen bilginin ne anlama geldiği ve nasıl kullanılabileceği, araştırma yapmanın özü ve bilimsel etik konularında yol gösterilmesi gerektiğine dikkati çekti.
Öz güvenli öğrenci yetiştirmenin önemine işaret eden Tuğrul, bildiğine güvenmeyen öğrencinin, derslerini bir şekilde geçebileceğini ancak hayatta, para kazansa bile gerçek anlamda başarılı olamayacağını kaydetti.
Prof. Dr Tuğrul, öz güveni olmayan kişilerin, kendine ve çevresine güvenemediğini, işten kaçtığını ve daima birilerinin kendisini yönlendirmesini beklediğini ifade ederek, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
’’Oysa bilgi çağında, bilgiye yön verebilecek öz güvenli bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Öğrencilere öz güven kazandırmak, derslerde sadece ders müfredatını verip çıkmakla dolayısıyla da akademik aktarım ile sağlanamamaktadır. Bu bağlamda, öz güven kazandırabilmek için, öncelikle mensubu olunan akademik kuruluşa güvenin oluşması gerekir. Öğrencinin mensubu olduğu üniversiteye yüksek bir aidiyet duygusuyla kıvanç duyarak bağlı olmasını sağlamak şart olmaktadır. Bunun için önce öğrenci, mensubu olduğu akademik kuruluşu, hocalarıyla, olanaklarıyla ve geçmiş başarı öyküleriyle, lider olmuş mezun bürokratları, teknokratları ve akademisyenleri ile hakkıyla tanıyor olması ve bundan heyecan ve onur duyuyor olması gerekmektedir.’’
AA