Boyner, Kayseri Sanayi Odası’nda düzenlenen ’’Dış politikadaki Gelişmeler ve Ekonomik Görünüm’’ konulu panelin açılışında yaptığı konuşmada, rekabetçilik yarışında bir sıçrama yapabilmek için birçok ülkenin üretim gamında yer alan ürünlerle sınırlı kalmak yerine, teknolojik ve yüksek katma değerli ve özellikli ürünler üretilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye için daha rekabetçi olmanın ve bu sayede büyümenin önemli bir adımının, sanayiyi sıradan ürün üretmenin ötesine geçirebilmek olduğunu ifade eden Boyner, şöyle devam etti:
’’Bunu sağlayabilmek için de başta eğitim olmak üzere, gerekli fikri haklar ve Ar-Ge yatırımlarını yapmamız şart. Yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesi kendiliğinden gerçekleşecek bir iş de değil. Ciddi ve köklü bir vizyon değişikliğini, öncelikler sıralamasını gerektiriyor. İş dünyamızın geleceğini sahiplenmesi için bu vizyonu benimsemek, sürecin talep ettiği dikkat ve ihtimamı sergilemekten başka çaresi yok.’’
Boyner, şirketler açısından da yeni dünyaya uyum sağlamanın kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğine dikkati çekerek, ’’Şirketlerimizin yüzde 95’i aile şirketlerinden oluşuyor. Bu doğrultuda aile şirketlerinin temellerini güçlendirmek ve uluslararası standartlarda bir yönetim ve kontrol yapısına sahip olmalarını sağlamak, Türkiye ekonomisini sürdürülebilir kılmakla eş anlama geliyor’’ dedi.
Türkiye’nin dış dünyada giderek BRICS adı verilen gruba dahil edilebilecek bir ekonomi olarak değerlendirildiğini vurgulayan Boyner, ’’Henüz orada değiliz. Ancak olmamamız için de hiçbir neden yok. Yeter ki bugünkü başarılarımızın rehavetine kapılıp geleceğin çok farklı rekabet koşullarına uyum sağlamak için yapmamız gerekenleri ihmal etmeyelim’’ diye konuştu.
Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023 yılında Türkiye’yi bu yükselen yıldızlar arasında saydıracaksak yapmamız gereken bellidir’’ diyen Boyner, şunları kaydetti:
’’Bir yandan bugünkü ekonomik performansımızı koruyabilmek için gereken kısa vadeli tedbirleri alırken, diğer yandan da uzun vadede Türkiye ekonomisini teknoloji ürünlerinde ihtisaslaşmış, nitelikli ve üretken işgücüyle dünya piyasalarında rekabet edebilen bir konuma taşımak zorundayız. Ne bugünün ne de yarının işini ihmal etme lüksüne sahibiz.
Geçtiğimiz iki yılda ekonomik büyümede dünyanın liderleri arasına girdik. Ancak bu büyüme başarısı, cari açık sorunu ve finansal istikrara ilişkin riskler nedeniyle bir yandan da endişelere neden oldu. Her ne kadar Merkez Bankası’nın önlemleri sonucunda geçen yılın son çeyreğinde ekonomimiz biraz soğumaya başladıysa da hala yapısal bir sorun ortada duruyor.’’
Boyner, küresel likidite ve küresel risk iştahının yüksek olduğu dönemlerde, sermaye hareketlerini kontrol etmenin zorluğu nedeniyle, Türkiye’nin hızlı kredi büyümesini izleyen yüksek büyüme dönemlerine girdiğini vurgulayarak, ’’Likidite ve küresel risk iştahı koşulları olumsuza döndüğünde, iç talebi kontrol altına alıp, dış talep lehine dengelemeyi amaçlayan tedbirlerin etkisiyle büyüme hızı ciddi şekilde kısıtlanıyor. Ayrıca, dış koşulların ekonomi üzerindeki etkisinin ağırlığı nedeniyle, iç talebin kontrolü giderek daha fazla esneklik ve uyum hızı gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında, büyüme ve cari açık, büyüme ve enflasyon, enflasyon ve döviz kurları ilişkileri de yüksek hassasiyet kazanıyor’’ diye konuştu.
Yeni teşvik paketine büyük önem veriyoruz
Bu yılın başından itibaren, ekonomi yönetiminin aldığı tedbirlerin sonucu olarak önlerine fırsat ve tehditlerle dolu bir tablo çıktığına işaret eden Boyner, şunları anlattı:
’’İhracat büyüme hızımızın artıyor olması kuşkusuz çok olumlu bir gelişme. Aynı şekilde, Avrupa pazarındaki sorunlar nedeniyle bu bölgeye yönelik ihracatımız istenilen ölçüde artmaz, hatta bir ölçüde azalırken, yeni ihracat pazarlarına yönelik çabalarımızın sonuç vermesi, ihracatımızın bu yeni bölgelerde hızla artması sevindirici bir eğilimdir. Burada, ihracatçımızın uyum yeteneği ve esnekliği takdire şayandır.
Diğer yandan, bu resmin çok net görülemeyen iki bölümü daha var. Birincisi, nominal kur düzeltmeleri sonrasında sağlayabileceğimiz ihracat performansını, kurun yardımı olmadan nasıl sürdürebileceğimiz hayli müphem. Rekabetçiliği kurla sağlamak, ülkemiz ekonomisinin mevcut yapısı itibarıyla çok zor. İç talep ve üretimin yapısı, gelişmiş ekonomilerdeki talep ve pazar sıkıntıları dikkate alındığında, bu tür düzeltmeler kısa sürede enflasyon tarafından bertaraf ediliyor. Geriye tehlikeli bir kur-enflasyon-beklenti mekanizması kalıyor. Bu döngünün, kalıcı ve yapışkan hale gelmesi riski, kanımızca Türkiye ekonomisi açısından en büyük tehlikelerden birini oluşturmaktadır.
Resimde, bulanık olan ikinci bölüm ise, bu yeniden dengeleme çabasının, yani iç talepten dış talebe yönelmenin, GSYH artışındaki yavaşlamayı ne ölçüde ve ne kadar sürede tazmin edebileceği ve yüksek büyüme hızlarına yeniden nasıl çıkılacağına ilişkindir.’’
Türkiye’nin sosyal ve ekonomik refahını artırmak için yıllık yüzde 5-6 oranında büyümesi gerektiğini, bu bağlamda, Türkiye’nin, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıya olduğunu savunan Boyner, ’’Bir yandan büyümek, öte yandan da kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır. Bu bağlamda, TÜSİAD olarak, yeni teşvik paketine büyük önem veriyoruz. Açıklanan paketin adil rekabet unsurları ile çelişmeden bölgesel kalkınmaya katkı sağlamasını, ölçek ekonomisini özendirmesini ve yenilikçilik kapasitesini güçlendirmesini bekliyoruz. Her teşvik uygulamasının amaçları doğrultusunda, belli süreler içinde bir tür sağlamasının yapılması ve geliştirilmesi de beklenir. Bu da beklentilerimiz arasındadır’’ diye konuştu.
AA