22 yıl önce dokunulmazlığı kaldırılarak 10 yıl tutuklu kalan, kapatılan DEPin eski milletvekili ve DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, siyasetin gündeminde olan milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunu değerlendirdi, 22 yıl önce ve bugün yaşanan tartışmaların ortak özellikleri olduğunu söyledi. Kürt sorununun demokratik siyaset yoluyla Mecliste çözülmesi gerektiğini savunan Dicle, 1994teki operasyonu Milli Güvenlik Kurulunun aldığı kararla gerçekleşmişti. Öneriler de 2nci ve 3üncü ordu komutanlıklardan gitmişti. Bunlar sonradan açığa çıkan gerçeklerdir. Meclis de adeta MGKnın noteri gibi onaylayarak, maalesef harakiri yapmıştı. Aslında bu tür şeyler Meclisi yaralayan durumdur. çünkü, halkın özgür iradesiyle seçilmiş bir Meclis, kendi üyelerini vesayet altından koruyamıyorsa, onların özgür iradesinin gelişmesini sağlayamıyorsa, egemenlik iddiasın kaybetmiş demektir. Bu nedenle bizlerin o dönemde tutuklanması, 10 yıl cezaevinde kalmamız ve diğer arkadaşlarımızın tasfiyesi tümüyle Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü yerine şiddet sarmalığına girmesine neden oldu diye konuştu.
KÜRTLER BİRLİK İçİNDE VE PARLAMENTODA çÖZÜM İSTİYOR
Hatip Dicle, dokunulmazlıklarının kaldırıldığı 1994lü yılları anlatırken, şunları söyledi:
1994 yıllarında korkunç ölümler, vahşetler yaşandı. Köy yakmalar, faili meçhuller, devlet katliamları. Bütün bunlar şunu gösteriyor, şiddet yoluyla Kürt sorununu çözümü mümkün değildir. Aradan 22 yıl geçtikten sonra, hele hele görüşmeler gibi önemli bir süreç aşamasından sonra, tekrar bunun denenmesi, birinci trajediyle sonuçlanmışsa, ikinci deneme komedi olur artık. Bu nedenle biz Türkiyenin birliği ve bütünlüğü için bütün milletvekilleri, vicdanıyla baş başa kalarak, Türkiyenin geleceğini, halklarımızın geleceğini düşünerek oy atmasını bekliyoruz. Aksi taktirde Kürtler seçeneksiz değil. Cumhuriyetin kuruluşundan beri evet isyanlar olmuştur. Ama, Kürtler uzun zaman birlikten yana davranmışlar. PKK önce bağımsız Kürdistan diyordu. Bugün PKKnın Türkiyenin bütünlüğü içerisinde çözüm araması bile çok büyük bir aşamadır. çözüm yolunda ilerlemedir.
Filistin hareketi, İsrailin varlığını kabul etmediği için sorunun hala çözülmemiş durumda olduğunu söyleyen Dicle konuşmasını şöyle sürdürdü:
İsrailin varlığı kabul edilse Hamas kabul etse, iki ayrı devlet yan yana yaşayacak. Biz Kürtler, birlik içinde çözüm istiyoruz. Parlamentoda çözüm arıyoruz. Bu nedenle Kürtlerin kopuş imkanının tartışacak ortama yaratmamak lazım. Kürt bunu yapamaz diye değil, bugün Güney Kürdistanda nasıl tartışılıyorsa, bugün Türkiyede de tartışmaya açılabilir. Bu nedenle açılmaması için sorumluluk sadece Kürtlere düşmüyor. Aynı zamanda Türkiyedeki siyasetçilere de düşüyor. Bu yola girmemek lazım. Birleşmiş Milletlerin self-determinasyon hakkı bir çok sözleşmede var. Self-determinasyon hakkı yani kendi geleceğini belirleme hakkı, eğer bir halk bir ülkede, o ülkenin parlamentosunda dile getirebiliyorsa, orada ayrılma hakkına sıcak bakılmaz. BMnin de genel kuralıdır. Ama temsil edilemiyoruz, hele parlamentoda kovulma gibi bir şeyler olmuşsa, dünyanın bazı devletlerinde halk, ayrılma hakkını savunmaya başlarsa destekleme eğilimine girebilir. Biz, dileriz Türkiye bu aşamaya girmez, bundan da yana değiliz. Kopuşu tartışmadan yana değiliz. Ama sorumluluk sadece bize düşmüyor. Türkiye siyasetçilerine düşüyor. Biz, AK Parti, CHP hatta MHP milletvekillerini bile Türkiyenin geleceğini düşünerek, vicdanlarına danışarak oy kullanmalarını bekliyoruz.
BİR DAHA PARLAMENTO çIKIŞINDA AYNI TRAJENİNİN YAŞANACAĞINI SANMIYORUZ
Dokunulmazlıkları kaldırılması durumunda HDPli vekillerin ne yapacağını ve meclis çıkışında 22 yıl önceki gibi bir tutuklama yaşanıp yaşanmayacağı ile ilgili soru üzerine Dicle, şunları söyledi:
Sanırım HDPnin de aldığı karar, adım adım gözlenecek devletin tavrını. Eğer, parlamentonun çıkışında, dediğimi gibi 22 yıl önce bir trajedi yaşandı, bir daha yaşanacağını sanmıyoruz, böyle bir şey beklemiyoruz, bu şık da olmaz. Arkadaşlar kendi aralarında tartışarak karar almışlar. Kesinlikle mahkemelere gitmeyecekler. Tutuklama kararı çıkarıldığında bile, evlerinden götürmeleri bile dünya açısından şık değil. Kaldı ki bu uygulanan yöntem anayasa da aykırıdır. çünkü, savunma hakkını bile tanımıyorsunuz. Bizim dokunulmazlığımız kaldırıldığında 6 dosyamız beklemedi ama bir dosyamızda savunmalarımızı yaptık. Anayasa, adalet komisyonlarında savunmalar yaptık. Bu sefer savunmalar yapılmadan yakalama kararları çıkabilir. Mahkemelerde tutuklama kararları çıkabilir. Yargının bağımız olmadığı bizzat Yargıtay Başkanı tarafından söylediği bir ortamda, bunlar Türkiyede depremler yaratabilir. Ekonomik krizin, kaosun, şiddetin artığı bu dönemde hiç akılcı siyasi bir adım olmaz diye düşünüyorum.