Anayasa Mahkemesi, gözaltına alınan kişinin işkence görmesinden sorumlu olanlara 11 yıl süren yargılama sonunda 10 ay hapis cezası verilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Ayrıca, başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.
Resmi Gazetede yayımlanan karara göre, H.A. 2002de terör örgütüne yardım ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı.
H.Anın, gözaltında işkenceye uğradığını iddia etmesi üzerine görevliler hakkında soruşturma başlatıldı. H.Anın avukatları da müvekkillerinin cop kullanılarak cinsel tacize maruz kaldığını, H.Anın utandığı için bunu daha önce söyleyemediğini iddia etti.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, cinsel taciz suçlamasıyla ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bu karara yapılan itiraz reddedildi.
Görevliler hakkında kötü muamele ve işkence iddiasıyla açılan davada da Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi, yeterli ve inandırıcı kesin delil elde edilemediği gerekçesiyle sanıkların beraatine karar verdi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin beraat kararını bozdu. Bunun üzerine dosyayı yeniden görüşen yerel mahkeme, sanıkları 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
Bu karara yapılan itirazlar da reddedilince H.A, işkenceye maruz kaldığı, bunu yapanlara karşı yürütülen yargılamanın 11 yıl sürmesine rağmen etkili ve yeterli karar verilmediği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, 11 yıl süren yargılama sonucunda işkenceden sorumlu tutulanlara 10 ay hapis cezası verilip, hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
Ayrıca, başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.
- Karardan
Kararda, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının Anayasanın 17. maddesinde güvenceye alındığı belirtildi. Bu kapsamda, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı kaydedildi.
İşkence yasağının, demokratik toplumun temel değerleriyle ilgili bir düzenleme olduğuna işaret edilen kararda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bu konudaki kararlarına atıfta bulunuldu.
Kararda, AİHMe göre, bir kişinin sağlıklı gözaltına alınıp salıverildiğinde vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu bildirildi.
Somut olayda, başvurucunun birbiriyle uyumlu ifadeleriyle cezaevine kabul edilmeden önce alınan doktor raporlarının, işkence ve kötü muameleye dair iddiaların temelden yoksun olmadığını gösterdiği belirtildi.
Mağdurun eylemi veya yetkililerin sebebi ne olursa olsun, kötü muamele yasağının ihlal edilmemesi gerektiğinin altı çizilen kararda, Anayasanın 15. maddesi gereğince savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde dahi bu yasağın askıya alınmasına izin verilmediği kaydedildi.
Öte yandan, yaptırımlara ilişkin düzenlemelerde de kuralların, önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun şekilde ölçülü, adil ve orantılı olması gerektiği belirtilen kararda, mağdurun korunması ile failin cezalandırılması arasında makul ilişki bulunması gerektiği vurgulandı.
Kararda, ilk derece mahkemesince sabit görülen eylemlerin nitelik ve ağırlığı dikkate alındığında sanıklar hakkında hükmedilen 10 ay hapis cezasının orantılı olduğunun kabul edilemeyeceği aktarıldı.
Bu durumun soruşturmanın etkililiğini zedelediği bildirilen kararda şunlar kaydedildi:
Makul kabul edilemeyecek derecede uzun süren bir yargılama sonucunda faillere, tespit edilen eylemleriyle orantılı olduğu söylenemeyecek bir ceza verilmesi ve üstelik buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile bu caydırıcılıktan uzak sonucun ortaya çıkmasında etkisi olması kaçınılmaz olan süreçteki eksiklikler, soruşturmanın, eziyet fiillerinin önlenmesi ve faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmasını engellemiştir.
Dahası işkence, eziyet ve kötü muamele eylemlerini gerçekleştirdikleri tespit edilen görevlilerle ilgili ulaşılan bu nihai sonuç, bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırdığı ve dolayısıyla bu tür fiilleri gerçekleştirme temayülü olan görevlileri cesaretlendirebileceği gibi, bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına güvenlerini de zedeleyebileceği açıktır.