Başbakan Erdoğan: 'İki sır kelime var'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarının kesinlikle ideolojik, siyasi yaklaşım içerisinde olmaması gerektiğini belirterek, ''Bir ülkede ekonomik durum ne ise istihdamıyla, ihracatıyla bunların değerlendirmesini adil yapmak suretiyle derece vermeyi ona göre açıklaması gerekir. Eğer bunu farklı şekilde uygulamaya koyarsa işte o zaman adaletsizlik başlar ki özellikle bu gelişmekte olan ülkeleri ciddi manada vurabilir'' dedi.

Haberler 23.05.2012 - 11:10 Son Güncelleme : 23.05.2012 - 11:10

Erdoğan, ’’Zira gelişmiş olan ülkelerle zaten böyle bir şeye zor giriyorlar ve ben bu noktada dünyadaki kredi derecelendirme kuruluşlarına bu ikazımı defaatle yaptım yine yapıyorum. Şimdi önümüzde yapılacak G-20 toplantısında da bunu gündeme özellikle taşıyacağım’’ diye konuştu.

5. Astana Ekonomik Forumu’nun açılış oturumuna katılan Başbakan Erdoğan, konuşmasına, forumun başarılı geçmesini dileyerek, kendilerini misafirperver bir şekilde ağırlayan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e teşekkür ederek başladı.

Astana Ekonomik Forumu’nun bölgesel ve küresel ekonomik sorunların ele alınması ve çözüm önerilerinin tartışılması için büyük bir önem taşıdığını ifade eden Erdoğan, ’’Küresel ekonomi zor bir süreçten geçiyor. ABD’de de başlayan ve Avro bölgesine sirayet eden mali kriz başlarda ekonomik kriz iken bugün siyasi ve sosyal sonuçlar da ortaya koymaya başladı’’ diye konuştu.

Yaşanan bu dönemde yeni gelişmelere ve sorunlara karşılık yeni çözüm önerilerinin birlikte hareket edilerek oluşturulmasının zorunluluk haline geldiğini, Türkiye’nin tecrübelerinin güçlü ve sürdürülebilir bir büyümede ülkelerin kendi politikalarının tek başına yetersiz kaldığını gösterdiğini anlatan Başbakan Erdoğan, ülkelerin özel durumlarını ve yayılma politikalarını dikkate alarak ekonomik politikalarını oluşturmaları gerektiğini kaydetti.

ABD ve Avro bölgesi için ekonomik gelişmelerin küresel ekonomik durumu yakından etkilemeye devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, ’’Bu ülkelerin borçlarını, mali sorumluluklarını ve mali disiplinlerini sorumlu bir şekilde ele alarak hareket etmeleri dünya ekonomisinin selameti için de zorunlu hale gelmiştir’’ diye konuştu.

Mali olarak başlayan krizin bugün Avrupa Birliği’nin tartışıldığı bir boyut kazandığını belirten Erdoğan, ’’Buna karşılık AB’nin bu kriz ortamından yapısını daha da sağlamlaştırarak çıkma fırsatı da bulunuyor. Nitekim AB devlet ve hükümet başkanları zirve toplantıları kararları krize karşı entegrasyonun önemini vurgulamıştır. Yeni geliştirilen Avrupa Ekonomik Yönetişim Sistemi’nin işleyip işlemeyeceğini zirvede alınan kararların ne derece somut eylemlere dönüştürüleceğini zaman içinde göreceğiz’’ dedi.

Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

’’Türkiye olarak edindiğimiz tecrübelere de dayanarak burada bazı hususları dikkatlerinize sunmak isterim. Zira Türkiye, AB ile Gümrük Birliği Anlaşması imzalamış sene 1996, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülke. Aynı zamanda en büyük ticari ortağımız olan Avrupa’daki gelişmeleri bizlerde çok yakından takip ediyoruz.

Öncelikle Küresel Ekonomik İşbirliği konusundaki eksikliklerin, küresel krizin şiddetini artırdığını kabul etmek zorundayız. İşbirliği noktasında kapsamlı reformlar yapılması artık ertelenemez bir gerekliliğe dönüşmüştür. Bugün artık sorun krizin ağır seyrettiği ülkelerin değil tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir. Sorun ortaksa ki ortaktır çözümlerin de ortak olması kaçınılmazdır. G-20, uluslararası ekonomik sorunların ele alınması ve krize karşı küresel düzeyde işbirliğinin sağlanmasında en uygun platform haline gelmiştir. G-20 ülkelerinin 2008 yılından itibaren bir araya gelerek aldığı ve işbirliği içerisinde hayata geçirdiği önlemler neticesinde dünya tarihinde eşine az rastlanır büyüklükteki küresel ekonomik krizin daha da derinleşmesi önlenebilmiştir.’’

’’G-20 platformu daha etkin roller üstlenmeli’’ Bu işbirliğinin artarak ve genişleyerek devam etmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, ’’Küresel sorunlara küresel cevaplar üretmek amacıyla G-20 platformu daha etkin roller üstlenmelidir’’ dedi.

Krizin ağır seyrettiği ülkelerde reformların derhal yapılmasının önem arz eden ayrı bir konu olduğunu vurgulayan Erdoğan, ’’Seçim nedeniyle uygulanan popülist politikaların sadece o ülkeye değil çevresindeki, bölgesindeki tüm ülkelere zarar vereceğini artık görmek zorundayız. Atılması gereken adımlar, alınması gereken tedbirler hem krizin aşılması, hem yaraların sarılması açısından aciliyet arz etmektedir’’ diye konuştu.

Türkiye ekonomisinin son dönemde büyük bir reform sürecinden geçtiğini, halen de geçiyor olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

’’Uyguladığımız kararlı ve istikrarlı ekonomik politikalar sonucunda küresel ekonomik krizin ülkemize etkisi birçok Avrupa ülkesine kıyasla sınırlı kaldı. Finans, bankacılık, sosyal güvenlik, vergi gibi alanlarda Türkiye krize rağmen ciddi iyileşmeler sağladı. Burada şu göstergeleri özellikle dikkatlerinize sunmak isterim, son 2 yılda yani krizin en ağır seyrettiği bir süreçte 3,5 milyon ilave istihdam oluşturduk. 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracatımızı 2008 yılı sonunda 132 milyar dolara çıkarmıştık.

Krizin etkisiyle gerileyen ihracatımız 2011 sonu itibarıyla kriz öncesi seviyeyi aşarak 135 milyar dolara ulaştı. Türkiye 2011’de büyüme hızı en büyük, en yüksek olan ülkeler arasında yer aldı. 2010 yılında olduğu gibi 2011 yılında da yüzde 8,5 oranındaki büyüme ile OECD ve AB ülkeleri arasında en yüksek büyüme performansı sağlayan ülke oldu.

Süreç içinde Uluslararası Para Fonu ile yeni bir standby anlaşmasına gerek duymadık. Tam tersine IMF’e olan borçlarımızı düzenli şekilde ödüyoruz. Göreve geldiğimde bizim IMF’e olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Şu anda IMF’e olan borcumuz 1,9 milyar dolara kadar geriledi. 2011’de Türkiye’ye gelen uluslararası sermaye miktarının 16 milyar dolara ulaştığını vurgulamak isterim. Uyguladığımız teşviklerle yatırım noktasında da Türkiye’yi bir cazibe alanı yapmaya devam ediyoruz.’’

’’İki sır kelime var, bunları önemsiyorum’’ Yeni başlatılan teşvik uygulamasına da değinen Başbakan Erdoğan, uygulama ile ulusal yatırımları çok güçlü şekilde desteklerken, uluslararası yatırımlar için de önemli fırsatlar sunduklarını bildirdi.

Erdoğan, ’’Bizim tecrübemiz güvenilir, orta vadeli programların krizin etkilerini en aza indirmede kilit önem taşıdığını gösteriyor. Her ülkenin şüphesiz ki kendi şartları içinde ekonomik krizle mücadele ve büyüme stratejilerini belirlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada Türkiye’deki sıkı para politikaları, ihtiyatlı mali politikalar ve teşvik paketlerinin diğer ülkelere bir örnek oluşturmasını temenni ediyorum. Birlik içinde işbirliği yaparak dayanışma ve paylaşmayla küresel kriz hep birlikte aşacağımıza yürekten inanıyorum’’ dedi.

Astana Forumu gibi platformların işbirliği, paylaşma ve dayanışma için çok önemli bir fırsat olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

’’Fakat bu ara bir farklı konuya da özellikle değinmek istiyorum. Tabii ki ülkeler uluslararası camiaya açılırken özellikle bu kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelerinden istifade veya zarar etmeleriyle de karşı karşıyadır. Olması gereken nedir? Bir defa kredi derecelendirme kuruluşlarının kesinlikle ideolojik yaklaşım içerisinde olmaması gerekir, siyasi yaklaşım içerisinde olmaması gerekir. Bir ülkede ekonomik durum ne ise istihdamıyla, ihracatıyla bunların değerlendirmesini adil yapmak suretiyle derece vermeyi ona göre açıklaması gerekir.

Eğer bunu farklı bir şekilde uygulamaya koyarsa işte o zaman adaletsizlik başlar ki özellikle bu gelişmekte olan ülkeleri ciddi manada vurabilir. Zira gelişmiş olan ülkelerle zaten böyle bir şeye zor giriyorlar ve ben bu noktada dünyadaki kredi derecelendirme kuruluşlarına bu ikazımı defaatle yaptım yine yapıyorum. Şimdi önümüzde yapılacak G-20 toplantısında da bunu gündeme özellikle taşıyacağım.

İki sır kelime var bunları önemsiyorum. Bunlardan biri güven, biri istikrardır. Eğer bir ülkede o ülke ekonomisi güven arz etmiyorsa bir ülkede o ülke ekonomisi istikrarlı değilse o ülkede gelişme bekleyemeyiz. Öyleyse güven kesinlikle iktidarlar noktasında uluslararası sermayeye arz edilmelidir. İstikrar aynı şekilde ortaya konulmalıdır. Bunlar olmadığı sürece bir cazibe merkezi olamazsınız. Ülkemizin son dönemlerde yaptığı sıçramanın altında bu iki sır kelime vardır. Temenni ediyorum ki bu forumlar vasıtasıyla dünya bunu yakalasın, bununla barışı yakalasın ama tabii bu barış o ülke halklarının da refahına ve huzuruna vesile olsun.’’

Astana Forumu’nu düzenleyenlere ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e teşekkür eden Başbakan Erdoğan, konuşması sırasında simultane çeviride yaşanan sorun nedeniyle konuşmasına bir süre ara verdi.

’’Özelleştirmede ciddi başarılar elde ettik’’ Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından moderatörün ’’Türkiye’de son yıllarda çok önemli bir ekonomik gelişme sağlandı. Türkiye’nin ekonomisi gelecek yıllarda nasıl olacak’’ sorusunu da yanıtladı.

İktidarda oldukları 9,5 yıllık süreçte Türkiye’de siyasi ve demokratik bir istikrar olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ’’Her seçimde artan bir oy oranına sahibiz. Bu halkımızın bize güvenini, bizim de halkımızla olan iletişimimizin yüksek olduğunu gösteriyor’’ dedi.

Göreve geldiklerinde 230 milyar dolar olan milli gelirin 772 milyar dolara ulaştığını vurgulayan Erdoğan, bunun istikrarlı bir büyüme ortaya koyduğunu kaydetti. Kişi başına düşen milli gelirin bin 500 dolardan 10 bin 444 dolara çıktığını, Merkez Bankası’nın 27 milyar dolarlık döviz rezervinin 93 milyar dolara yükseldiğini anlatan Erdoğan, görev geldiklerinde devletin yüzde 63 olan borçlanma faizinin ise yüzde 8 buçuğa indiğini belirtti.

’’Enflasyon yüzde 30’un üzerindeydi şimdi ise enflasyonu ilk defa tek haneye düşürmüştük bu aralar 10 küsüre çıktı ama önümüzdeki aydan itibaren büyük ihtimalle yine tek haneye düşüreceğiz’’ diyen Erdoğan, kamu net borç stokunun milli gelire oranının yüzde 74’ten yüzde 40’lara indiğine dikkati çekti.

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

’’Bu da tabii ülkemizde ekonomik performansı, yatırımları, üretimi, istihdamı artırıyor. Bütün bunlarla birlikte de özgüven her geçen gün gelişiyor. Önümüzde 2023 hedefleri var. Göreve geldiğimizde dünya ekonomileri arasında 26’ncı sıradayken şimdi 17’nci sıradayız. Hedefimiz 2023 yılında Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokabilmektir. Buna yönelik çalışmalarımızı gayretle devam ettiriyoruz. Bunu da başaracağımıza özellikle inanıyoruz. Bu konuda azmimiz, gayretimiz tüm STK’larla birlikte...

Devletçi bir anlayıştan özel sektöre geçen bir anlayışla bu performansı yaptık. Özelleştirmede çok ciddi başarılar elde ettik. Bu ciddi başarılar ülkemizdeki bütün özel teşebbüsleri rahatlattı ve onların önündeki bütün engelleri kaldırmak suretiyle onları bu teşebbüslerinde çok daha rahat bıraktık, teşvik ettik.

Teşvik uygulamalarıyla da özel teşebbüs bu noktada çok daha farklı bir performans ortaya koydu ve verimlilik arttı. Önemli bir şey söyleyeceğim; Türkiye israf ekonomisinden verim ekonomisine geçti. İsraf ekonomisi bizi eritiyordu ama şimdi verim ekonomisiyle birlikte de artık ülkemiz gelişmeye başladı. Her geçen gün daha iyiye doğru gidiyoruz.’’

AA

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır