32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez okudu
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, Diyanete yönelik eleştiriler hakkında, Başkanlığımıza yönelik makul ve yapıcı eleştiriler olmalı, ancak yalan yanlış çarpıtma haber mühendislikleriyle Diyanet İşleri Başkanlığımızın itibarını zedelemeye yönelik çabaların, doğru olmadığı bilinmelidir dedi. Prof. Görmez, Arap Baharının bir trajediye dönüştüğünü vurgulayarak, Arap Baharı söylemiyle Kuzey Afrikada başlayan, dalga dalga Orta Doğu ve Afrika kıtasına yayılan çatışma ve kaos ortamı, bilhassa Suriye krizi ile birlikte uluslararası ölçekte bir trajediye dönüşmüştür ifadelerini kullandı.
Vanda, 19-21 Şubat 2016 tarihleri arasında düzenlenen 32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi. Rescate Otelde düzenlenen ve 81 il müftüsü ile metropol ilçe müftülerinin yanında Başkanlık teşkiltı ve Türkiye Diyanet Vakfı üst düzey yöneticilerinin katıldığı 32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.
Üç gün süren müzakereler sonunda 16 maddeden oluşan sonuç bildirgesini okuyan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez:
1. Bugün Müslüman toplumlar tarihin en zor süreçlerinin birinden geçmekte, coğrafyamızda büyük acılar ve trajediler yaşanmaktadır. Müslüman coğrafyası, tarihinde hiç görmediği kadar toplumsal gerilim ve çatışmalarla derin bir ayrışmaya ve parçalanmayasürüklenmek istenmektedir. Ne yazık ki tarih boyunca İslm medeniyetinin sembolü olmuş ana şehirlerindeterör ve vahşet şebekeleri türetilmekte ve bunlar marifetiyle hunharca cinayetler işlenmektedir. Aynı zamanda bu terör ve vahşet şebekeleri, işlediği cinayetleri kitle iletişim araçları yoluyla tüm dünyaya servis etmekte, böylece küresel İslamofobi endüstrisi beslenmektedir.
2. Tarihsel süreçte bölgemizde ve İslm coğrafyasında yaşanan çok boyutlu toplumsal travmaların ardında sömürge, istil, istibdat ve işgal gibi haric ve dahil etkenlerin yattığı herkesçe bilinmektedir.Başlangıcı en az 40 yıl geriye giden bölgesel fiil çatışmalar, şiddet kültürü oluşturmuş;din, etnik ve siyas enstrümanlarla kademeli olarak bu kültür yaygınlaşmış, Orta Doğu ve Afrika İslm dünyasının ana kıtasında sosyal dokuyu bozan kaotik bir hl almıştır. Bu süreçte din refaranslı yapay/kurmaca şiddet odaklı örgütler ve yapılar var edilmiştir. Müslüman bünyeyi çok boyutlu tahrip eden, hem din hem ideolojik hem bölücü, hem de ayrıştırıcı örgütler oluşturulmuştur. Bu örgütler, türetildikten sonra yerleşik hle getirilmiştir. Bunlar üzerinden adına Veklet Savaşları denilen bir çatışma ortamı devreye sokulmuştur. Özellikle gençlerin, inandırılarak ve kandırılarak din referanslı terör örgütlerinin ağına düşürülmesinde savrukve çarpık din anlayışlarının etkisi kadar, 40 yıllık çatışmaların getirdiği psikososyal ortamın, ayrıca yaşanmakta olan siyas ve iktisad adaletsizliklerin, ayrımcılık ve ötekileştirmenin payı asla göz ardı edilmemelidir.
3. Din-i mübin-i İslmdan hiçbir şekilde meşruiyet bulması ve onay alması mümkün olmayan, eylemleriyle bir ölüm ve kıyım makinasına dönüşen, sözde hilfet devleti mizanseniyle ortaya çıkan terör ve vahşet şebekesi, 100 yıl sonratekrar bild-ı Bağdat ve bild-ı Şamı birçok gücün müdahalesine açık hle getirmiştir. Bu oluşum, aynı zamanda İslm dünyasında medeniyet içi bir din ve mezhep çatışmasına zemin hazırlamıştır. Böylece barış ve esenlik dini olan İslmın imajını, vahşet ve tedhiş görüntüleriyle kirleterek İslmla endişe ve korku duygularını yanyana getirmiştir. Kaos ortamından bir an önce kurtulabilmek ve bölgede tekrar huzurun sağlanabilmesi için hiçbir İslm ülkesinin kabul etmediği bu ve buna benzer meşum yapılarla İslm dünyasının topyekn mücadele etmesikaçınılmazdır.
4. Arap Baharı söylemiyle Kuzey Afrikada başlayan, dalga dalga Orta Doğu ve Afrika kıtasına yayılan çatışma ve kaos ortamı, bilhassa Suriye krizi ile birlikte uluslararası ölçekte bir trajediye dönüşmüştür. Bu süreçte geleneksel din/tarih yapılar tahrip edilmiş, bilimsel ve kültürel miras yağmalanmış, kitlesel göçlere sebebiyet verilmiş ve insanlarda büyük korku ve umutsuzluklar meydana getirilmiştir. Maalesef yaşlı dünyamız bir kere daha küresel ölçekte uluslararası bir savaşın eşiğine getirilmiştir. Suriye krizinin daha büyük bir felkete evrilmemesi için başta uluslararası kurum ve kuruluşlar olmak üzere din müesseselerin, aydın ve entelektüellerin, bilim ve sanat insanlarının inisiyatif alması, akan kanın bir an önce durdurulması, yeniden barış ve güven ortamının tesisi için çaba sarfedilmesi en büyük temennmizdir. Vakit geçmeden insanlık, tüm gücüyle barışın hayat veren diriltici nefesini üflemelidir.
5. Bugün başta Suriye olmak üzere insanlık trajedisinin yaşandığı ülkelerden sökün eden mülteciler, gerek ülkemize sığınanlar gerekse ülkemiz üzerinden başka kıtalara geçmek için çabalayanlar, insanlık vicdanını sınayan küresel bir sorun hline gelmiştir. İltica etmek için evlerini ve yurtlarını terk eden Suriyelilerin acıklı ölümleri, deniz kıyılarından toplanan cesetleri, tüm insanlığın vicdanını kanatmaya devam etmekedir. Özellikle mültecilere yönelik uluslararası örgütlerin takındığı tavırlar, ümit verici değildir. Sorunun kalıcı çözümü için yeterli bir çaba olmadığı da açıktır. Milletimizin bu konudaki girişim ve çabaları bütün dünyaya örnek olmuş durumdadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı da mültecilere yönelik her türlü madd ve manev yardımlarını sürdürecek, hizmetlerini geliştirecek, özellikle mülteci çocuklarının eğitimi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmaya devam edecektir. Dünyanın neresinde olursa olsun dil, ırk ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün mazlum ve mağdurlara her zaman kucak açıp yardım elini uzatan aziz milletimiz, tüm dünyaya örnek olmuş ve insanlığın umudu hline gelmiştir.
6. Ülke ve millet olarak bir türlü kurtulamadığımız kronik şiddet ve terör hadiselerinin, mensubu olduğumuz dünyadan ve yaşadığımız coğrafyadan bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Yeni bir boyutta tezahür eden, insanımızın gündelik hayatını tehdit eden, meskenlerini, sokak ve caddelerini tahrip eden, şehir ve kasabalarını tarumar eden, yüzlerce gencin hayatına kast eden, yüzlerce askerimizi ve güvenlik güçlerimizi şehit eden menfur terör olaylarının, ülkemizin bekasını, milletimizin birliğini tehdit ettiği; kuzeyiyle güneyiyle, batısıyla doğusuyla milletimizin tamamında bir endişe getirdiği inkr edilemez.
Şehirlerimizi, mabetlerimizi, eğitim yuvalarımızı tahrip eden; hanelerin harim-i ismetine tecavüz eden, vatandaşlarımız üzerinde baskı oluşturarak onların canına ve malına kasteden, insanımız arasında kin ve nefret tohumları eken, barış ve güven ortamını baltalayan; etnik, ayrılıkçı ve inkrcı bir ideolojiden beslenen terör örgütü, nice canların yok olmasına, nice anaların bağrının yanmasına,nice çocukların yetim kalmasına neden olmaktadır. Akan kan ve gözyaşının dinmesi, mağduriyetlerin son bulması, selm ve eman, barış ve güven ortamının bölgede bir an önce yeniden tesis edilmesi en büyük niyazımızdır. Bilhassa güvenlik-barış dengesi dikkate alınarak herhangi bir hataya mahal vermeden ne pahasına olursa olsun kan dökülmesini engelleyecek kalıcı toplumsal barışta ısrar edilmesi, İslmın barış ve esenliği önceleyen rahmet mesajlarının bir gereğidir. Bu ilkenin hayatiyeti, milletimizin istikbali için de vazgeçilmezdir.
7. Terörün, küresel emparyalist güçlerin, silh ve uyuşturucu tüccarlarının, modern sömürgeciliğin ve hegemonya anlayışının acımasızca kullandığı bir enstrüman olduğu açıktır. Bu itibarla ülkemizde yaşanan terör sorunu, coğrafyamızdaki bölgesel meselelerden ve küresel güç savaşlarından bağımsız bir şekilde ele alınamaz.Herhangi bir insan değere sahip olmayan terör örgütü, bugün dini giderek araçsallaştırmaya çalışmakta, hatta din eksenli yapılar kurmakta, doğallıktan ve sahicilikten uzak din görünümler sergilemekte olup böylece tarih boyunca İslm ümmetinin aziz bir parçası olmuş bölge insanının kalbini çalmayı ve toplumsal tabanını genişletmeyi hedeflemektedir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir hak iddiası ve toplumsal talep, terör ve şiddete gerekçe olamaz. Şiddet ve terör, İslmdan kendine asla referans bulamaz. Bilinmelidir ki din-i mübin-i İslm, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, kimden gelirse gelsin inancı, düşüncesi ve ideolojisi ne olursa olsun terörün her türlüsünü reddeder. Terör bir insanlık suçudur. Müslüman vicdanıda asla terörü kabul edemez.Sıfatı ve ünvanı ne olursa olsun samimi hiçbir Müslüman, herhangi bir terör örgütünün içinde yer alamayacağı gibi İslmdan teröre meşruiyyet bulamaz, teröre fetva da veremez.
8. Yazgısı İslmla yazılmış, tarihte büyük devlet adamları, lim ve mütefekkirler yetiştirmiş, İslm kültür ve medeniyetine eşsiz katkılar sunmuş, Anadoluda İslmın neşv ü nema bulmasında tarihrol üstlenmiş başta Kürt halkı olmak üzere bölge insanımızın, ayrılıkçı ideolojik söylemlerle kandırılmasına; inancından, tarihinden, kültüründen ve değerlerinden koparılma girişimlerine; doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle milletimizin asla izin vermeyeceğine, böyle bir ayrışmayı asla kabul etmeyeceğine olan inancımız tamdır. Milletimizin birliğine kast eden her türlü odakların dini, mabedi ve din adamını istismar etme çabaları beyhudedir. Aklı ve kalbi İslmın aydınlık mesajlarıyla dolu olan bölgede yaşayan kanaat ve din önderler başta olmak üzere milletimize manev rehberlik yapan din görevlileri ve sağduyu sahibi hiç kimsenin bu tür terör ve vahşet odaklarına yönelmesi düşünülemez.
9. Diyanet İşleri Başkanlığı, gönüllerde ve zihinlerde açılan yaraları sarmak için bölgede sunduğu hizmetleri yeniden değerlendirecek, ihmal edilen hizmetleri tespit edecek, duruma özgü yeni hizmet stratejileri geliştirecek ve uygulayacaktır. Her türlü yerel ve küresel ifsat ve bozgunculuğa, fesat ve kötülüğe karşı sulh ve ıslahı esas alacak, silm ve barışı, eman ve güveni, ihsan ve iyiliği yaygınlaştırmak için var gücüyle çalışacaktır.
10. Şiddet ve terörü esas alan, dini istismar eden örgüt ve yapıların; sevgi, bilgi, birlik, beraberlik, ibadet ve huzur meknımız olan camilerin kürsü ve minberlerini kendi meşum emelleri için kullanma; bağımsızlığımızın sembolü ezan-ı Muhammedinin okunduğu minareleri propaganda aracı hline getirme çabaları sonuçsuz kalacaktır. Ezanın okunduğu minareler tevhidin, dinin direği olan namazın eda edildiği camiler ise ümmetin birliğinin somutlaştığı meknlardır. Gerek bölgemizde gerekse ülkemizde camilerin çatışma meknı hline getirilmesi, yakılıp yıkılması ve tahrip edilmesi, lojistik amaçla üst hline getirilmesi, mukaddesata yapılan en büyük saldırıdır. Mabet masuniyeti/dokunulmazlığı, İslmın bidayetten günümüze bütün müminlerden istediği bir hassasiyettir. Bu hassasiyet aynı zamanda müminlerin şiarıdır.
11. Gerek doğuda gerek batıda modern zamanlarda milletimizin samim duygularını istismar eden, pragmatistliği esas alan, birlik ve beraberliğimizi tehdit eden, kimidin oluşum ve hareketler zaman zaman güvenlik sorunu hline gelebilmektedir. Bu tarz yapılar, din konularda insanların zihinlerini karıştırmakta, kargaşa ortamı oluşturmakta, dini çıkar aracına dönüştürmekte, çıkarı doğrultusunda hurafe ve batıl inançları yaygınlaştırmakta, İslmın sahih inanç değerlerini bulandırma işlevi görmektedir. Başkanlığımız, tüm bu oluşum ve hareketlerin farkındadır. Toplumu dinin sahih bilgisiyle buluşturmak için var gücüyle çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir. Bu süreçte Başkanlığımıza yönelik itibarsızlaştırma çabaları, milletimizin engin sağduyusu ile akim kalmaya mahkumdur.
12. Bugün kimi İslm ülkelerinde din hizmetleri ve din eğitimi ne yazık ki bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumdadır. Her cami, bir gruba tahsis edilmiş, diğer mescit ve camileri ötekileştirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı, bütün camilerimizde hizmet veriyor olması, son derece önemlidir. Bu kuruma gelecekte daha çok ihtiyaç duyulacaktır. Başkanlığımıza yönelik makul ve yapıcı eleştiriler olmalı, ancak yalan yanlış çarpıtma haber mühendislikleriyle Diyanet İşleri Başkanlığımızın itibarını zedelemeye yönelik çabaların, doğru olmadığı bilinmelidir.
13. Diyanet İşleri Başkanlığı, cami içi ve dışında irşad vazifesi yürütürken belli şahıs, çevre ve toplulukları hedef alan ötekileştirici bir dil ve üslp kullanmaktan kaçınmayı temel bir irşad ilkesi olarak kabul etmektedir. Minber ve kürsüler, polemik zemini değildir. Akıl ve kalbini aydınlatmak, bilgi dağarcığını zenginleştirmek, manev vecd ve çoşkuya ermek için Allahın camilerine gelenler asla ötekileştirilemez. Cami içinde ve dışında bu hassasiyetin korunmasına büyük bir özen gösterilecektir. Cami ve mescitlerde toplumun tüm kesimlerini kuşatan, mümin gönüllere hitap eden bir dil ve üslp muhafaza edilecektir.
14. Ülkemiz nüfusunun kahir ekseriyeti şehirlerde yaşamakta iken personel dağılımımız bunun tam aksinedir. Bu nedenle cami hizmetlerinde görev yapan personel istihdamının cami eksenli değil nüfus eksenli olarak yeniden plnlanması gerekmektedir.
15. Aile ve din rehberlik büroları, sadece fıkh soruları cevaplayan yerler değildir. Bunların, aileye yönelik din bilgiler vermesi, aile içi şiddet ve çeşitli sorunlara yönelik çözümler üretmesi, bu çerçevede sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemesi; ayrıca mülteci ve terör mağduru ailelere yönelik faaliyetleri artırması, bu doğrultuda kadın, genç ve çocuklara yönelik destek çalışmaları plnlanması tabi işlevidir.
16. Başkanlığımız, Şimdi Yaraları Sarma Zamanı başlığı altında Bayırbucak Türkmenleri, terör saldırılarında şehit olan kardeşlerimizin yakınları ve terör mağduru vatandaşlarımıza yönelik yardım kampanyası başlatmıştır. Aziz milletimizin, birbirinin yaralarını sarması hem birliğimiz, hem dirliğimiz, hem kardeşliğimiz, hem de geleceğimiz için hayati öneme sahiptir. Bu kampanyanın sadece madd yaralarımızı değil manev yaralarımızı da kapatacağına olan inancımız tamdır. Kampanya, yaralarımız tamamen sarılıncaya kadar devam edecektir dedi.
İHA