Ergin, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlayan Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da Edilememesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerine, Hükümet adına söz aldı.
Türkiye’nin, 1949’da Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında yerini aldığını, Konsey tarafından oluşturulan etkin bir koruma sisteminin, uzun bir süredir içinde olduğunu anımsatan Ergin, ’’Temel hak ve özgürlüklere saygı temelinde, Avrupa’da ortak ve sürdürülebilir bir demokratik düzen oluşturma hedefiyle kurulan Konsey, kurumsal temelini oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni 1950’de Roma’da imzaya açmıştır. Sözleşmeye aynı yıl imza koyan Türkiye, 1954’te onayladığı sözleşmeyi, iç hukukun bir parçası haline getirmiş, 1987’de ise bireysel başvuru hakkını tanıyarak bu önemli belgeyle oluşturulan denetim şemsiyesinin altına girmiştir’’ diye konuştu.
Ergin, Türkiye’nin, bireysel başvuru yolunu, çoğu taraf ülkeden daha erken bir tarihte açarak, Konsey’in oluşturduğu bölgesel koruma sistemi içinde yer alma cesaretine karşın, insan hakları pratiğinde, ağırlıklı olarak yapısal sorunlardan kaynaklanan sıkıntılar yaşadığını söyledi.
Türkiye’nin, bireysel başvuru hakkını kabul ettiği tarihten bugüne kadar, hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler arasında ilk sırada bulunduğunu kaydeden Ergin, 1959-2011 yılları arasında Türkiye aleyhine 2 bin 404 ihlal kararı verildiğini; Türkiye’yi İtalya ve Rusya’nın takip ettiğini bildirdi. Ergin, Türkiye’nin, hakkında en çok başvuru yapılan ülkeler arasında ise Rusya’dan sonra ikinci sırada olduğunu ifade etti.
Bu tablonun oluşumunda makul süreyi aşan yargılamalardan kaynaklı başvuruların, önemli rol oynadığını belirten Ergin, Türkiye aleyhine bu nedenle verilen ihlal kararı sayısının 493 olduğunu vurguladı.
Ergin, AİHM Sekretaryası’nın verdiği bilgiye göre, 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla, Türkiye aleyhine yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamadığı iddiasına ilişkin 2 bin 500’den fazla başvurunun, daire gündemine kaydedildiğini, bunlardan 330’unun Türkiye’ye tebliğ edildiğini dile getirdi.
’’Sosyal barışın sağlanması’’
Bakan Ergin, çatışmalı çıkar alanlarını düzenleyerek, toplumdaki ihtilafları çözmek gibi kritik bir rolü bulunan yargının, adalet beklentilerine zamanında ve hızla yanıt vermesinin, sosyal barışın sağlanması için büyük önem taşıdığını anlattı.
Ergin, ’’Gündemimizde bulunan makul sürede yargılama sorununu da içerecek biçimde, sistemin sorunlarına bütüncül bir perspektifle çözüm üreten yargı reformu stratejimiz ve buna bağlı oluşturduğumuz eylem planımız, geride bıraktığımız zaman zarfında büyük ölçüde amacına ulaştı’’ diye konuştu.
’’12 aya indirmekle kararlıyız’’
’’Ölçüsüz eleştirileriyle tepki çeken Avrupa Komisyonu’nun son İlerleme Raporu bile bu gerçeği teyit ve teslim etmek durumunda kalmıştır’’ diyen Bakan Ergin, şöyle devam etti:
’’Bu temel belgelerle çerçevesi çizilen önceliklere uygun olarak, uluslararası standartların gerisinde kalan, güncelliğini yitirerek ihtiyaçlara cevap vermekte zorlanan mevzuatımız gözden geçirilmiş, pek çok temel kanun yenilenmiştir. Son 2 yıl içinde üç ayrı mevzuat paketiyle yüksek yargı organlarının kapasitesi artırılmış, mahkemelerin iş yükünü azaltacak, adalet hizmetlerinin etkin ve verimli biçimde yürütülmesini sağlayacak pek çok önemli değişiklik yapılmıştır.
Son 4 yılda Yargıtay’a yıllık ortalama 650 bin dosya gelmiş, bunlardan her yıl 550 dosya incelenerek karara bağlanmış, her yıl 100 bin dosya, arşivde bekleyen dosyalara eklenmiştir. 2007 yılı başında arşivde bekleyen dosya sayısı 650 bin iken bu sayı 2011 sonunda 1 milyon 150 bine çıktı. Ancak yüksek yargının kurumsal kapasitesinin arttırılmasının sonucu olarak, incelenmeyi bekleyen dosya sayısı 1 milyon 150 binden 880 binin altına inerek 2011 yılı rakamlarına göre bu yıl iş yükü üçte bir oranında azaltılmıştır. Yargının hızlandırılması amacıyla devam eden çalışmaların nihayetinde, temyiz aşaması da dahil olmak üzere bu süreyi ortalama 12 aya indirmekte kararlıyız.’’
’’Vatandaşlarımızla kucaklaşma’’
Tasarı hakkında bilgi veren Ergin, tasarıyla kurulması öngörülen komisyonun, idari kurul şeklinde çalışmalarını yürüteceğini, inceleme süreci ve uygulayacağı usulün idari nitelikte olup, kararlarının yargı denetimine tabi olacağını belirtti. Ergin, komisyonun görevinin adli bir görev olmadığını ifade etti.
Ergin, uluslararası hukukun; altına inilemeyecek ancak ülke gerçekleri ışığında yorumlanıp geliştirilebilecek bir standart olduğunu dile getirdi.
Bugün dünyada birçok devletin, artan ve çeşitlenen toplumsal ihtiyaçları karşılamada, yargı sistemlerini gözden geçirme, özellikle artan iş yükü sorunu karşısında daha etkin ve kaliteli bir sisteme ulaşmak için reform çalışmaları yürüttüğünü belirten Ergin, ’’Bu çaba, hukukun kadim ve evrensel ilkelerine, bu ilkelerin çağdaş yorumuna, temel hak ve özgürlüklere, odağına insanı alan adalet politikalarının giderek artan önemine dayanmaktadır’’ dedi.
Ergin, sözlerini şöyle tamamladı:
’’Tasarı, geçmişte adalet kapısına müracaat etmiş ama o kapı önünde bekletilmiş, mağduriyet yaşamış ve bu nedenle devletiyle nizalı duruma düşmüş vatandaşlarımızla bir kucaklaşma, haklarını temin ve teslim etme aracıdır. Bu yönüyle mahkeme önündeki tek taraflı deklarasyon ve dostane çözüm süreçlerinden nitelik olarak bir farkı bulunmamakla beraber, bu çözümün kendi iç hukukumuz içinde üretilebilmiş olması elbette anlamlı olacaktır. Uzun yargılamaya ilişkin haklı yakınmaları bulunan vatandaşlarımıza kurulacak komisyonun yapacağı inceleme sonucunda tazminat ödenerek, manevi zararlarının bir an önce karşılanması sağlanacaktır. Benzer mağduriyetlerin gelecekte yaşanmaması, yargı sistemimizin güven veren adalet vizyonumuza uygun olarak önüne gelen ihtilaflara süratle yanıt verebilmesi için büyük mesafeler katettiğimiz adli reform çabalarımız da hız kesmeden devam edecektir.’’
AA