HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, iç gündeme ilişkin yaptığı değerlendirme de; medyadaki manipülasyonlar, ırkçı saldırılar, milli eğitim şube müdürlerinin mağduriyeti, kira artışları, depremzedelerin protez ücretleri ve uyuşturucuyla mücadele konularını masaya yatırırken dış gündem değerlendirmesinde ise siyonist işgal rejiminin saldırılarına dikkat çekti.
HÜDA PAR olarak öncelikli gündemlerinin deprem felaketinin yaralarının sarılması olduğu belirtilen Ramanlı, 14 Mayısta gerçekleştirilecek olan seçimlerin ülkenin ana gündemi haline gelmesi, yakın zamanda meydana gelen deprem afetini maalesef ikinci plana itmiştir. HÜDA PAR olarak öncelikli gündemimizin deprem felaketinin yaralarının sarılması olduğunu ve depremzedelerin acılarının dindirilmesinden daha önemli bir gündemimiz olmadığını öncelikle belirtmek isteriz. denildi.
MEDYA MANİPÜLASYONLARI ÖNLENMELİDİR
Seçim sürecinin başlamasıyla bir kısım basın-yayın organlarının basın hürriyetini iftira hürriyeti olarak algıladığı belirtilen Ramanlı, Ülke gündeminin seçim atmosferine evrilmesi, geçmiş yıllarda tecrübe edilen pek çok olumsuzluğu da maalesef beraberinde getirmiştir. Bu olumsuzlukların başında, hiçbir kutsal ve değer yargısı tanımayan algı operasyonlarıdır. Maalesef seçim takvimi ve adaylar netleşir netleşmez, algı operasyonları kurgulanmaya başlamış, pek çok manipülatif haber ve itham dolaşıma sokulmuştur. Bu durum, seçimlerin sıhhatine gölge düşürecek bir hamle olup seçim propagandasının da kirli yürütüleceği anlamı taşımaktadır.
Seçim süreci, bir kısım basın-yayın organlarının basın hürriyetini iftira hürriyeti olarak algıladığını göstermiştir. Teyit edilmemiş, aksi ispatlanmış pek çok bilgi, karalama kampanyasına dönüştürülmüş ve bir kısım yazarlar haysiyet cellatlığına soyunmuştur. Sosyal medya bir dezenformasyon çöplüğü haline gelmiş ve kitleleri yalanların peşinden sürüklemeye çabalayan troller türemiştir.
Başta sosyal medya olmak üzere her türlü yayın, seçim sürecinin sağlıklı yürütülebilmesi adına kontrol altında tutulmalı, provokatörler ve toplum mühendislerinin masa başında ürettiği yalanların yayılmasına, toplumsal barış ve huzurun bozulmasına engel olunmalıdır. Sokak röportajları da algı operasyonlarının araçlarından biri haline dönüşmüştür. Basınla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerin kendi sosyal medya hesaplarını parlatmak için sokakları kullandığı ve provokatif röportajlarla kamuoyunu yönlendirdiği görülmektedir. Her ne maksatla olursa olsun, halkı kin ve düşmanlığa iten, basın özgürlüğü sınırlarını aşan, iftira ve hakaret mahiyetinde olan her türlü paylaşımın engellenmesi ve sorumlularının cezalandırılması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. ifadeleri kullanıldı.
IRKçI SALDIRILARA KARŞI CAYDIRICI ÖNLEMLER ALINMALIDIR
Bursa ve Diyarbakır şehirlerinin futbol kulüplerinin rekabeti kullanılarak ortaya konan ırkçı ve faşist saldırıların etkisi henüz devam ederken Diyarbakır plakalı bir aracın Bursada saldırıya uğraması, olayı endişe verici bir boyuta taşımıştır. diyen Ramanlı şunlar kaydetti:
Bu türden provokasyonların seçim sürecinde de artması muhtemeldir. Türkiyede farklı etnik aidiyetleri birbirine düşman ederek oluşan sonuçtan siyasi çıkar elde etme girişimleri yeni değildir. Böylesi eylemler bilinçli bir plan dahilinde ortaya konulmaktadır.
Benzer şekilde geçtiğimiz hafta Diyarbakırın Lice ilçesinde bir çocuğun alıkonulup ırkçı söylemler eşliğinde darp edilmesinin ardından başlatılan soruşturmada polis oldukları belirlenen faillerin tutuklanması isabetli olmuştur. Son olarak Muğlada bazı Kürt işçilerin, ırkçı saiklerle saldırıya uğradığı iddiaları basına yansıdı. Kimden gelirse gelsin toplumsal barışa kastedenlere asla tolerans gösterilmemeli hızlı ve etkili bir soruşturma neticesinde hukuken layık oldukları muamele hiç kimseden esirgenmemelidir. Her türlü ırkçı ve faşizan eylemlerin üstüne gidilmeli, ülkenin daha büyük provokasyonlara sahne olmaması için caydırıcı tedbirler alınmalıdır.
MİLL EĞİTİM ŞUBE MÜDÜRLERİNİN MAĞDURİYETİ GİDERİLMELİDİR
Milli Eğitim Şube Müdürlerinin mağduriyetlerine de dikkat çekilen Ramanlı, Öğretmenlik Meslek Kanununun çıkarılması ile birlikte, öğretmen ve okul yöneticilerine bazı avantajlar getirilmiş, fakat kanunun kapsamı dar bırakıldığı için bu düzenleme bazı mağduriyetlere yol açmıştır.
Mill Eğitim Bakanlığı teşkilatlarında görev yapan öğretmen kökenli Şube Müdürlerinin Öğretmenlik Meslek Kanununda kapsam dışı bırakılması, statü ve mali haklar açısından mağduriyet yaşamalarına neden olmuştur. Daha önce öğretmen ve okul idarecisi iken Görevde Yükselme Sınavı ile bu görevlerine atanan Mill Eğitim şube müdürlerine, toplu sözleşmelerde hiçbir kazanım verilmemiştir. Bu durum, kendi astlarından daha düşük ücret almalarına neden olmuştur.
Mill Eğitim Bakanlığında görev yapan şube müdürleri, haklı olarak bu adaletsizliğin ortadan kaldırılmasını istemektedirler. Statü olarak daha yüksek seviyede olan ilçe mill eğitim müdürleri ile şube müdürlerinin okul müdürleri ve öğretmenlerden daha düşük ücret alması, normal ve makul değildir.
çalışma barışının tesisi için ast/üst arasındaki kariyer farkı dikkate alınmalı; sorumluluk, iş yükü dikkate alınarak ücretler arasındaki dengesizlik giderilmelidir. Şube müdürleri, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile getirilen öğretmenlik kariyer basamakları uygulamasından yararlandırılarak kendilerine Uzman Öğretmenlik, Başöğretmenlik hakkı tanınmalı ve bu kariyerlerin sağladığı mali haklar ve avantajlar verilmelidir. dedi.
KİRA ARTIŞ ORANINDA TAVAN UYGULAMASI DEVAM ETTİRİLMELİDİR
Kira artış oranlarına uygulanan tavan fiyat uygulamasının devam etmesi gerektiğine vurgu yapan Ramanlı, Kira artış oranını yüzde 25 ile sınırlandıran uygulama haziran sonu itibariyle son bulacak. Deprem felaketi kiralık konut talep ve ihtiyacını artırmış bulunmaktadır. Konut sıkıntısının had safhada olduğu bu dönemde kira artış oranlarının serbest kalması halinde kiracılar büyük sıkıntılarla baş başa kalacaklardır. Şimdiden buna karşı tedbir alınmalıdır. Kiracılar komisyoncu, aracı ve emlakçıların insafına terkedilmemelidirler. Mevcut sınırlayıcı uygulamaya devam edilmeli, ev sahibi ve kiracı arasındaki muhtemel anlaşmazlıklarının önüne geçilmelidir. şeklinde konuştu.
DEPREMZEDELERİN PROTEZ BEDELLERİ SGK TARAFINDAN KARŞILANMALIDIR
Deprem felaketi nedeniyle uzuvlarını kaybeden depremzedelerin protez bedellerinin SGK tarafından karşılanması gerektiğini söyleyen Ramanlı, Kahramanmaraş merkezli depremlerde on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Enkaz altından kurtarılan çok sayıda vatandaşımız da uzuv kaybı yaşadı.
Bilindiği gibi ampütasyon cerrahisinin ardından ve iyileşme süreci sonrasında protez kullanımına geçilmektedir. Uzuv kaybı yaşayan vatandaşlarımız için bir süre sonra protez ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Her insanın protez ihtiyacı da farklılık göstermektedir. Protez fiyatları da özelliklerine göre değişmektedir. SGK, protez bedellerinin sadece belli bir kısmını karşılamaktadır. Depremlerde tüm birikimlerini kaybetmiş insanlardan protezler için fark bedeli alınması adil değildir. Uzvunu kaybeden depremzedelerin kullanacağı protezlerin tümüyle SGK tarafından karşılanmalı ve depremzede vatandaştan fark bedeli alınmamalıdır. Bu, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. ifadelerine yer verdi.
UYUŞTURUCUYLA TOPYEKN MÜCADELE EDİLMELİDİR
Uyuşturucu illeti ile topyekün mücadele edilmesi gerektiği vurgulayan Ramanlı şunları kaydetti: 30 Mart 2023 tarihinde Ankarada uyuşturucu madde bağımlısı olduğu iddia edilen 17 yaşındaki bir öğrenci okulda dehşet saçtı. Saldırıda depremzede 1 öğrenci öldürüldü ve 5 öğrenci de yaralandı.
Uyuşturucu kullanım yaşının az sayıda da olsa ilkokul öğrencileri düzeyine kadar indiğinin resm raporlara yansıması ve okul çevresinde uyuşturucu satışının yapılması vahim bir durumdur. Meydana gelen şiddet vakalarının hiç kuşkusuz en önemli sebebi alkol ve uyuşturucu madde kullanımıdır. Ele geçirilen uyuşturucu madde miktarının her geçen gün artması Türkiyenin uluslararası uyuşturucu trafiğinin yoğun olarak yaşandığı bir yer olduğunu göstermektedir.
Uyuşturucu ile mücadele hususunda eğitim/önleme, tedavi ve rehabilitasyon alanlarında ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar üzerinden bir bütün olarak çalışmalar yürütülmelidir. STK ve medyadan, yerli ve yabancı tüm paydaşların bilgi ve birikiminden olabildiğince faydalanılmalı, etkin politika ve stratejiler üretmelidir. Uyuşturucu ile mücadele sadece cezalandırma ve polisiye tedbirlerle halledilebilecek bir mesele değildir. Sebepleri de iyi araştırılmalıdır. Uyuşturucu maddenin üretiminin ve pazarlanmasının engellenmesinin yanı sıra kitle iletişim araçları ve eğitim kuruluşları üzerinden bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Eğitim politikası manevi değerler eğitimini de kapsamalıdır. Neticede uyuşturucu madde kullanımından dolayı saldıran da saldırıya uğrayan da bizim insanımızdır. Böylesi bir illetin sonuçlarından toplumun tümünü korumak bir zorunluluktur.