Türkiye demokrasisine vurulan ikinci darbe: 12 Mart Muhtırası

Türkiye demokrasi tarihinde, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra sivil siyasete "ikinci müdahale" olarak anılan 12 Mart 1971 Muhtırası'nın üzerinden 52 yıl geçti.

Haberler 13.03.2023 - 00:02 Son Güncelleme : 12.03.2023 - 23:02

Türkiyede ilk darbe, 1960ta, bir grup subayın, iktidar partisi Demokrat Partinin (DP) Türkiyeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü iddiasıyla yönetime el koymasıyla yaşandı.

Eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve eski Maliye Bakanı Hasan Polatkanın idamıyla sonuçlanan darbe, ülkede çalkantılı bir sürecin önünü açtı.

Toplumsal olayların arttığı, karşıt görüşlü gruplar arasında çatışmaların yaşandığı bu süreçte, 16 Şubat 1969da Türkiye siyasi tarihine kanlı pazar olarak geçen olay yaşandı. İstanbula demirleyen Amerikan 6. Filosunu protesto sırasında 2 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.

Anayasa değişikliğiyle DPlilerin siyasi haklarının iade edilmesine yönelik TBMMye verilen teklif, dönemin siyasi tartışmalarını daha da alevlendirdi. Genel Başkanlığını İsmet İnönünün yaptığı CHPnin de olumlu baktığı bu teklife, silahlı kuvvetler karşı çıktı. Büyük tartışmaların yaşandığı bu süreçte, anayasa değişikliği teklifi, komisyonda geri çekilmek zorunda kaldı.

Siyasi gerginlik devam ederken 1969 genel seçimine gidildi. Süleyman Demirelin liderliğindeki Adalet Partisi, seçimlerde büyük başarı kazanarak tek başına iktidar oldu. Demirelin başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti.

İSTANBUL VE KOCAELİDE SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ

Görevi devraldıktan sonra içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşılaşan Demirel Hükümeti, haşhaş ekimi nedeniyle ABDnin büyük baskısına maruz kaldı.

Hükümetin yasa dışı örgüt eylemleri, sokak ve üniversite olaylarıyla karşı karşıya kaldığı bu süreçte, siyasi ve ekonomik sorunlar da derinleşti.

Türkiyede on binlerce işçi, sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanacağı gerekçesiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde eylem ve yürüyüşlere başladı.

Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine, Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaelide sıkıyönetim ilan edildi. Bu süreçte, bazı sanayi bölgelerinde polisin yanı sıra askeri birlikler de görev aldı.

Ayrıca, üniversitelerde karşıt görüşlü gruplar arasında çıkan ve emniyet güçlerince güçlükle bastırılan olaylarda, çok sayıda öğrenci yaralandı.

Eski ABDnin Ankara Büyükelçisi Robert Komerin otomobilinin ODTÜyü ziyareti sırasında yakılması, Ankarada, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarınca 4 ABD askerinin kaçırılıp sonrasında serbest bırakılması da dönemin öne çıkan olayları arasında yer aldı.

ORDU, 11 YIL SONRA SİVİL SİYASETE YENİDEN MÜDAHALE ETTİ

1971e gelindiğinde darbenin ayak sesleri duyulmaya başlandı. Ordunun komuta kademesinde müdahale fikrinin ağırlık kazandığı bu süreçte, Başbakan Demirelin Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyetin ve rejimin bekçiliği, yurdun iç ve dış tehlikelere karşı savunulması görevlerini bırakıp memleket idaresini ele alması halinde, bizatihi korumakla mükellef oldukları rejim, Cumhuriyet ne hale gelir? sözleri dikkati çekti.

Sonunda ordu, 27 Mayıs 1960dan yaklaşık 11 yıl sonra sivil siyasete yeniden müdahale etti. 12 Mart 1971de saat 13.00te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Baturun imzasını taşıyan muhtıra, TRT radyolarından okundu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunaya, Başbakan Demirele, TBMMye ve Cumhuriyet Senatosuna yazılı gönderilen 3 maddeli muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa, ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN GELECEĞİ AĞIR BİR TEHLİKE İçİNE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR

Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürkün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür. görüşünün savunulduğu muhtırada, şu ifadelere yer verildi:

Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.

9 YILDA 11 HÜKÜMET

Başbakan Süleyman Demirelin istifa etmek zorunda kaldığı bu süreçte Türkiye, ara rejim dönemine girdi. çok sayıda işkence ve kötü muamele iddiasının ortaya atıldığı, demokrasinin kaybedildiği bu dönemde, temel hak ve özgürlükler de ağır yara aldı.

Muhtıra sonrasında başlayan operasyonlarda birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı. Bu süreçte Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972de idam edildi.

Dönemin CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek 26 Mart 1971de başbakan oldu ve yeni hükümeti kurdu. çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972de Ferit Melen hükümetine bıraktı.

Melen hükümeti de bir süre sonra görevi bırakınca 15 Nisan 1973-26 Ocak 1974 tarihlerinde görev yapan Mehmet Naim Talu Hükümeti ülkeyi seçime götürdü. Taludan sonra Başbakanlık koltuğuna 37. Hükümeti kuran Bülent Ecevit oturdu.

12 Mart 1971 Muhtırasının ardından 12 Eylül 1980e kadar geçen 9 yılda, 11 hükümet değişti.

Ana Sayfaya Git