KNEZLİKLERDEN POLONYAYA
Rusya ile Polonya (Lehistan) arasındaki sorunlar aslında çok eskiye dayanıyor. Özellikle 15inci yüzyıldan itibaren Moskova Knezliği, diğer Rus knezliklerini kendi etrafında birleştirerek Doğu Avrupanın en güçlü devletlerinden biri haline geldi. Bu süreçte kendisinin en büyük rakiplerinden biri, Kiev de dahil olmak üzere Kiev Rusyasının batı topraklarına hakim olan Litvanya Knezliğiydi. Litvanyanın Lehistan ile birleşmesiyle bu devlet bölgede Moskova Rusyasının en büyük rakibi oldu. Başta Lehistan çarlık Rusyasına karşı üstünlük sağlasa da özellikle 18inci yüzyıldan itibaren Lehistan toprakları, Rusya dahil olmak üzere bölge ülkeleri tarafından birkaç kez paylaştırıldı. Dolayısıyla 2 ülke başta bugünkü Ukrayna toprakları olmak üzere asırlar boyunca bölgede hakimiyet mücadelesi verdi.
2. Dünya Savaşı sonrasında Polonyayla Sovyetler Birliği aynı çatı altında yer alsa, hatta Komünist ülkelerin birlikteliği Varşova Paktı olarak adlandırılsa da Doğu Blokunun yıkılmasıyla birlikte Polonya, Moskovadan hızlı bir şekilde uzaklaştı. Bununla da yetinmeyip Rusyayı tehdit olarak algılamaya devam ederek hem Doğu Avrupada hem de genel olarak Avrupa Birliğinde (AB) Rusya karşıtı siyasetin bayraktarlığını üstlendi. Siyasi ve güvenlikle ilgili meselelerin yanı sıra 2 ülkeyi en fazla karşı karşıya getiren konuların başında 2. Dünya Savaşına bakış açısı geliyor. Moskova, Polonyayı Nazi işgalinden kurtardığını ileri sürerken Polonya ve Baltık ülkeleri, bunu Sovyet işgali olarak nitelendiriyor. Hatta Polonya, gerek Almanyadan gerekse de Rusyadan savaş tazminatı da istiyor.
KARŞILIKLI YAPILAN HAMLELER VE TARİHİ SÖYLEM
Polonya, soğuk savaş sonrasında NATOya (1999) ve ABye (2004) üye olan ilk ülkelerden biriydi. Rusyayı tehdit olarak algılayan Polonya, sınırındaki Ukraynayla Belarusu Moskovanın yörüngesinden kurtarma konusunda da aktif siyaset izlemeye başladı. Güvenlik gerekçelerinin yanı sıra bu toprakların bir kısmının bir zamanlar Lehistanın içerisinde yer almasının da izlediği bu siyasette önemli etkisi var. Polonyanın bu yaklaşımı şüphesiz Avrupanın ve özellikle de Amerika Birleşik Devletlerinin de işine yaradı. Bugün Polonyanın Ukraynayı maddi manevi destekleyen ve bu desteğin devamlı artırılması gerektiğini savunan ülke olması da bununla açıklanıyor. Kaldı ki Ukraynaya gösterdiği desteğin ve NATO askeri teknolojilerini Polonya-Belarus sınırına yığmasının yanı sıra Polonya-Litvanya-Ukrayna ortak birliklerinin (Rusyanın iddiasına göre ileride ortak devletin) kurulmasına yönelik çalışmalar da sürdürülüyor.
Batının bu adımına karşı Moskova da kendi adımlarını atıyor. Moskova bir taraftan kendi teknolojilerini Belarusa yığarken Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko daha 1 ay önce Moskova yolunu tutan Wagner askerlerinin Belarusta olduğunu ve saldırı için Polonyaya gitmek istediklerini açıkladı. Diğer bir deyişle taraflar bir taraftan mevcut güçleriyle karşılıklı saldırılarda bulunurken diğer taraftan ileriye yönelik planlarla bunun hazırlığını da yapıyorlar. Vladimir Putin Polonyanın batı toprakları, Stalinin kendilerine hediyesidir. Sovyetler ve Stalin sayesinde Polonya, bu toprakları Almanyadan aldı. Bunu da Polonyalı dostlarımıza hatırlatmak isteriz. şeklindeki açıklaması da işte tüm bu gelişmelerden sonra meydana geldi.
Başta Vladimir Putin olmak üzere Rus yetkililer özellikle son yıllarda güncel meseleleri yorumlarken sıkça tarihi olaylara atıfta bulunuyor. Örneğin Kremlin, sıkça Finlandiyanın bağımsızlığını Ruslara borçlu olduğunu açıklarken Vladimir Putin, İsveçte Kuran-ı Kerimi yıkma olayları bağlamında, Petronun İsveç ile savaşlarını kastederek, İsveçlilerin Petronun yokluğunda ne yapacaklarına şaşırdıklarını dile getirmişti. Peki bu tür açıklamalar, bir tehdit olarak algılanmalı mıdır?
TARAFLAR BİRBİRİNE SALDIRIR MI?
Her ne kadar Batı, Ukraynaya askeri yardımın önemli bir kısmını Polonya üzerinden yapsa, Polonyaya gerek asker gerekse de askeri teknolojiler yığsa da Polonyanın Belarusa saldırmasına da Polonya-Litvanya-Ukrayna ortak ordusunun harekete geçmesine de gerçek Batı müsaade etmeyecek. Zira her 2 durum da NATOyu Rusya ile karşı karşıya getirecek. Aynı şeyi Rusyanın Polonyaya saldırı ihtimaliyle ilgili de söylemek mümkün. Bugüne kadar yapılan tüm sert açıklamalara ve Batının Rusyaya karşı, Ukraynaya gösterdiği çok yönlü desteğe rağmen Rusyayla NATO doğrudan çatışmaya girmeme konusunda kararlı görünüyor. En azından geçtiğimiz 1,5 yılda bunu başarmış durumdalar.
Bununla birlikte taraflar ileriye yönelik planlarını da en kötü senaryolara göre yapıyor. Moskova, Polonyanın Belarusa saldırabileceğini varsayarken Polonya da Rusyanın kendisini hedef alabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla Vladimir Putinin Stalinin hediyesi, Andrzej Dudanın ise Polonya birliklerinin Ukraynaya yerleştirilebileceği ile ilgili açıklamaları bugün için herhangi bir anlam ifade etmese de bunlar karşılıklı tehdit olarak algılanıyor. Bu durum da tarafların sınırda gerek silahlanmayı artırmasına gerekse de ellerindeki kozları paylaşmalarına sebep oluyor.
UKRAYNA-RUSYA SAVAŞININ GELECEĞİ
Öyle görünüyor ki, bölgedeki istikrarsızlık daha uzun bir süre devam edecek. Rusyanın bu saatten sonra geri adım atması mümkün görünmüyor. Kremlin, Ukrayna ile görüşmenin artık bir anlamının kalmadığını da dile getiriyor. Ukraynalı yetkililer ise baştan beri bu tutum içindeydi ve Batıdan yardımların artırılmasını talep ediyor. Ukraynaya milyar dolarlar aktaran Batının da ülkeye desteği bir anda kesmesi çok kolay olmayacağı gibi Batı, Rusyayı iyice zayıflatmak da istiyor. Kaldı ki atılacak her geri adım tüm taraflar için büyük bir bozgun anlamına gelecek ve karşı tarafı daha da cesaretlendirecektir.
Diğer taraftan geç de olsa şüphesiz Ukraynada da barış sağlanacak. Aslında bugünkü açıklamalar ve asker yığmalar aynı zamanda barış sonrası dönemi de hedefliyor. Bununla birlikte bölgede tansiyonun artması, esir takasından tahıl sevkiyatına kadar birçok insani konuyu da etkiliyor. Bu bağlamda taraflar arasında arabuluculuk faaliyetlerin devam ettirilmesi de Vladimir Putinin Türkiyeyi ziyaret edecek olması da büyük önem arz ediyor.