Manisa'da Erler büyük törenle yemin etti

Manisa 1'inci Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Albay Arif Seyhun Kışlasında, acemi erler için yemin töreni düzenlendi. Acemi eğitimlerini tamamlayan kısa ve uzun dönem 3 bin 275 acemi er, törenle yemin etti.

Haberler 26.02.2016 - 14:43 Son Güncelleme : 26.02.2016 - 14:43

Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Piyade Eğitim Tugay Komutanı Tuğgeneral Yavuz Ekrem Arslan, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal çelebi ve askerlerin aileleri törene katıldı. Tribünleri dolduran aileler, çocuklarını kamera ve cep telefonlarıyla görüntüledi. Eğitim boyunca başarılı olan askerlere ve askerliğini Manisada yapan dört dede ve babaya, çocuklarıyla birlikte törende ödül verildi. Törende Piyade Er Ünal Sünger, askerler adına konuşma yaptı.

KOMUTANDAN KONUŞMA

1inci Piyade Eğitim Tugay Komutanı Tuğgeneral Yavuz Ekrem Arslan da, askerlere ve ailelerine seslendi. Tuğgeneral Arslan, Mehmetçiklerimiz bu yemin ile milletimize sadakatle hizmet edeceğine ve Atatürkçü düşünce sistemine gönül bağlı kalacaklarını beyan ettiniz. Bu beyanın teminatı şeref ve namustur. Şeref ve namus, Türk ulusu için hava kadar, su kadar, toprak kadar kutsaldır. Dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden birisi olan Türk Silahlı kuvvetlerimiz gücünü Atatürkçü düşünce sisteminden, sarsılmaz birlik ve beraberlik ruhundan ve Türk milletinin güveninden ve sevgisinden almaktadır. Türk askeri olmak bir onurdur. Ailelerimiz canından değerli evlatlarını bizlere emanet ettiler. Sizler tarif edilemez bir fedakarlık timsalisiniz. Vatan toprağı için oğullarınızı bize emanet ettiniz. İçiniz, gönlünüz rahat olsun. Bizler emanetlerinizin sadık bekçisiyiz diye konuştu.

AİLELERİN BULUŞMASI DUYGULANDIRDI

Konuşmaların ardından askerler yeminlerini etti. Ardından da marşlar eşliğinde askerler geçiş yaptı. Geçiş töreninin ardından yemin eden askerler ve aileleri birbirlerine koştu. çocuklarını kavuşan aileler gözyaşlarını dökerken, buluşmalarında duygusal anlar yaşandı. Bazıları bu anları selfie ve fotoğraf çekerek ölümsüzleştirdi.

Eski çağlarda, Batı Anadolunun Lydia/Lidya adı verilen kesiminde bulunan Manisanın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak MÖ. II. bine kadar çıkan bir geçmişi bulunduğu ileri sürülen şehrin ilk yerleşiminin bugünkü yerinden 7 km doğuda bulunan Yarıkkaya mevkiinde olduğu ve Tantalis adını taşıdığı, MÖ XII. yüzyılın başlarında meydana gelen büyük göç hareketleri sırasında şehrin tahrip edilerek ortadan kaldırıldığı, sonra aynı yerde Sipylos adıyla yeni bir şehrin ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Antik kaynaklar şehrin kurucuları olarak, bugünkü Yunanistanın Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir. Magnetler, Batı Anadoluya göç ettiklerinde önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesiayı, daha kuzeye giden bir koluda Sipylos dağı eteğindeki Magnesiayı kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesiasından ayırt etmek için Magnesia ad Sipylum adını kullanmışlardır. Magnesia, Türk hkimiyeti sırasında zamanla Mağnisiye, Mağnisa, Manisa şekline dönüşmüştür.[1] Kelime Büyük şehir anlamına gelmektedir.[2]

Manisa dağı eteğinden Gediz ovasına bakan şehir sırasıyla Hititler, Frigler, Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hkimiyetinde kalmıştır.[3]

1.2 Türk Hakimiyetinde Manisa

Malazgirt Meydan Muharebesinden önce birçok Türk beyinin maiyetindeki hareketli güçlerle Batı Anadolunun içlerine kadar akınlar yaptıkları, Malazgirt zaferinden sonra ise, Selçuklu otoritesi altında Anadolunun en ücra köşelerine kadar yayılıp şehir ve kasabaları ele geçirdikleri tarihçilerin genel kabulüdür.[4] 1300 senelerine doğru, Batı Anadoluda Bizans hkimiyetinde olup müstahkem kale ve surlara sahip bulunan ve sırf bu sebeple Türkmen hücumlarına karşı koyabilen birkaç şehir kalmıştı ki, Manisada bunlardan biriydi.[5]

Türk hücumları karşısında çaresiz kalan Bizansın Katalanlardan yardım istediği, 6500 kişilik paralı bir kuvvetin Batı Anadoluya sevk edildiği, Katalan güçlerinin Bizansın umduğu başarıyı elde edemediği, şehrin muhafazası hususunda kale kumandanı ile Katalan kumandanının ihtilafa düştüğü, Katalanların kaleyi kuşattıkları, daha sonra anlaşarak kuşatmayı kaldırdıkları, Katalanların çekilmesinin ardından şehrin 1313 yılında Saruhan Bey tarafından fethedildiği bilinmektedir.[6]

Harzemşahlara mensup bir emirin torunu olması kuvvetle muhtemel olan Saruhan Bey, Manisayı başkent yapmış, topraklarını genişletmiş, donanma kurarak Yunanistan sahilleri ve Trakya kesimine seferler yapmış, çevresindeki beylik ve devletlerle ittifaklar kurmuş, donanma sayesinde elde ettiği ganimetlerle ekonomik durumu düzeltip cami, medrese, zaviye, tekke ve kütüphaneler yaptırarak Manisanın bir Türk İslam şehri kimliği kazanmasını sağlamıştır.[7]

Saruhan beyin bu başarısında Oğuz boylarından teşkil ettiği kuvvetlerin önemli rolü olmuştur. Bugün Manisa ili dahilinde bulunan Avşar, Karkın, Salur; Kılcanlar, Bayat, çiğiller, Kınık, Alayuntlu, çepni, çavdır, Halkavlu gibi Oğuz boylarının adlarını taşıyan yerleşim birimleri en azından onbir Oğuz boyunun Manisa yöresindeki varlığının işareti olarak kabul edilmelidir.[8]

Saruhan Beyin 1346 yılında vefatı üzerine Beyliğin başına sırasıyla Fahreddin İlyas Bey, Muzaffereddin İshak Bey ve Orhan Bey geçmiştir.[9] Orhan Beyin beyliği döneminde, Orhan Beyin kardeşi Hızırşah iktidar mücadelesine girişmiş ve iktidar Hızırşaha geçmiştir.

Yıldırım Beyazıtın Anadolu birliğini sağlamak amacıyla 1390 yılında giriştiği Batı Anadolu harekatı esnasında Saruhanoğlu Beyliğinin başında bulunan Hızırşah, Yıldırımı karşılayarak barış yoluyla Manisayı Osmanlılara teslim etmiş; şehre hkim olan Yıldırım Bayezit ise şehrin doğu kesimlerinin yönetimini Hızırşaha bırakıp, Manisayı da Karesi ile birleştirerek oğlu Ertuğrulun idaresine vermiştir.

Timurun Anadoluya girip Yıldırım Bayeziti Ankara Savasında mağlup etmesi üzerine, daha önce Timura sığınan Hızırşahın kardeşi Orhan Bey, Manisaya gelip bağımsızlık simgesi olarak 1403 yılında adına para bastırmıştır.[10] Ancak Timur güçlerinin ayrılması üzerine tekrar Hızırsahın yönetimi ele geçirdiği, Osmanlı devletinin ikinci kurucusu olarak kabul edilen çelebi Mehmetin Anadolu birliğini sağlamak gayesiyle 1405-1406 yıllarında giriştiği Batı harekatı sırasında Beyliğinin başında bulunduğu ve çelebi Mehmetin Manisayı alması üzerine idam edildiği bilinmektedir.[11] Buna göre Manisa 1405den 1919 yılındaki Yunan işgaline kadar 514 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır.

1.3 Osmanlı Asırlarında Manisanın Siyasi Durumu

Osmanlı Devleti, mülki ve askeri bakımdan Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği olmak üzere ikiye ayrılmış, liva ve sancaklarda Beylerbeyine bağlanmıştı. II. Mehmet dönemine kadar Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi Ankara idi. II. Mehmet bu merkezi Kütahyaya nakletti. Anadolu Beylerbeyliğine bağlı sancaklar Aydın, Saruhan, Menteşe, Bursa, Kastamonu, Muğla, Bolu, Ankara, çankırı, Afyon, Antalya, Isparta, Sultanönü ve Balıkesir idi.

Manisa 1410da çelebi Mehmet tarafından sancak yapıldı.[12] Belen, Emlak, Palamut, Yengi, Yund dağı bu sancağa bağlandı.[13] Bu teşkilat 1811 yılına kadar devam etti.181lde Manisa Aydına bağlandı.1845de vilayet haline dönüştürüldü.l847de tekrarAydına bağlandı.[14]

Şehrin 1410-1595 yılları arasında şehzade sancağı olma imtiyazı,[15] padişahlığa aday şehzadelerin görevlendirildiği ikinci bir başkent olması, bereketli topraklara sahip olusu, ticaret merkezlerine yakınlığı gibi stratejik nedenler Manisayı hep ön plana çıkarmıştır.

Bu topraklarda gözü olanlar zaman zaman bölgede isyanlar çıkarmışlardır. çelebi Mehmet döneminde, Şeyh Bedrettinin müritlerinden Borklüce Mustafa ve Yahudi dönmesi Torlak Kemalin çıkardığı isyan ile II. Murat döneminde 1424de çıkan isyanı bunlar arasında sayabiliriz.[16]

Zaman zaman şehzadelerden tahta geçenler ile kardeşleri arasında sorunlar çıkmış, bunlardan birinde Yavuz Sultan Selim 10000 kişilik bir kuvvetle kardeşi Şehzade Korkutun bulunduğu Manisayı kuşatmış, Korkut önce kurtulmuş daha sonra yakalanıp 1513de boğularak öldürülmüştür.[17] Yavuz Sultan Selim bunun üzerine oğlu Şehzade Süleymanı Manisaya tayin etti. Sancakta asayiş sorunu vardı ve bu sorunun İstanbula bildirilmesi üzerine, padişah Şehzade Süleymana neler yapması gerektiğini belirten bir siyaset-name göndermiş, bu metindeki emirlerin halka duyurulmasını da istemiştir. [18]

17.yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl Osmanlı için şüphe ve zihni çözülmenin başladığı dönemdir; heyecan azalmakta, toplumun gerilimi düşmektedir. Osmanlı iş yapabilme, hayat ve üslup kurma gücünü yitirmektedir. Kültürel soğuma ilerledikçe, sosyal hayatın her kesiminde ve insan davranışlarının her türünde çözülme belirginleşir, davranış sapmaları artar, çözülemeyen sosyal sorunların birikimi sıkıntıları yoğunlaştırır. Moral gücündeki düşüş iç açıcı olmayıp, ordu niteliklerini kaybetmekte, eğitimsiz, düzensiz bir kalabalık haline dönüşmektedir.[19] Bunun sonucu; devlet, gittikçe otoritesini kaybediyor, isyanlar ile ülke kavruluyor, askerler mağlup oluyordu. Bu gerileme devletin her tarafında olduğu gibi Manisada da hissediliyordu. Büyüklük devrinin güzelleştirilen şehirleri ya derebeyleri ya da eşkıyalar tarafından soyulmaya, ezilmeye başlıyordu.[20]

Daha sonraki yüzyıllarda toprak kayıplarının artması, Balkanlardaki isyanlar, ekonomik sorunlar tüm yurdu olumsuz etkilemiş, Manisada bundan payına düseni almıştır. Nihayet 30 Ekim 1918de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasını ihlal edip 6 Mayıs 1919daki Paris Barış Konferansından aldıkları izinle 26 Mayıs 1919da Manisa Yunan birlikleri tarafından işgal edilmiştir.[21]

1410-1595 yılları arasında ikbal devri yaşayan Manisa 1595 sonrası çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalmış ve 26 Mayıs 1919da da Manisa için Osmanlı asırları artık sona ermiştir.

1.4 Osmanlı Asırlarında Manisa Ekonomisi

Osmanlı ekonomisinin temelini tarım oluşturuyor, halkın büyük bir kısmı da bu alanda çalışıyordu. Bu gün olduğu gibi Osmanlılar zamanında da Manisa tarım için elverişli toprak ve iklim şartlarına sahipti. Tımar, has ve vakıf topraklan ile özel araziler işlenir, buralarda buğday, börülce, mercimek, nohut, arpa, mısır, burçak, çavdar, kuru soğan, yulaf, susam, pamuk, pirinç, üzüm ve çeşitli meyveler yetiştirilirdi.

Manisa ovasında M.Ö. 2000 yılından beri bağcılık yapıldığı bilinmektedir. 16. ve 17. yüzyıl, kumaş dokumacılığı dericilik ve tarım ürünleri ticaretinin en yoğun yapıldığı yüzyıllardır. Pamuk, ev tezghlarında iplik haline getirilip, boyahanelerde boyanarak dokuma tezghlarında dokunurdu. 17. yüzyılda Manisada 22 tane boyahane vardı.[22]

Manisada tersane adına yelken bezi dokutturulmuştur.[23]

Pamuklu dokumalar özelliklerine göre değişik adlar almış olup her birinin kullanım yeri farklıydı. Bogasi denilen kumaştan kaftan, şalvar, zıbın, iç çamaşırı ve entari yapıldığı gibi astar olarak da kullanılıyordu. İstanbul, Manisa, Denizli, Diyarbakır, Tokat, Kastamonu ve Musul belli başlı bogasi dokuma merkezleriydi.[24]

Değişik renkteki ipliklerle boyuna çizgili olarak dokunan, daha çok kadın kaftanı ve zıbın yapımında kullanılan kumaşa alaca denir. Alacaların en meşhurları: Manisa, Beyşehir, Tire ve Mısır alacaları idi.[25]

1878 tarihli Aydın Vilayet Salnamesine göre Manisada, Manisa alacası dokuyan 500 tezgh mevcuttu ve üretilen kumasın elli bin topu Manisa dışına ihraç edilmekteydi.[26]

Dokunan kumaşlar Bezzazhanede kalite kontrolü yapılarak mühürlenir ve satışı öyle yapılırdı. Hileli kumaş dokuyanların kumaşları ayrılır ve onlara yolsuz adı verilerek ticaretten men edilirdi.[27]

Manisada önemli bir işletmecilik alanı da dericilikti. Deri; ayakkabı, at koşum takımı, kırba, matara gibi çeşitli eşyaların yapımında kullanılması bakımından hem halkın hem de ordunun ihtiyaç duyduğu bir madde idi. Deriler tabakhanelerde işlenir ve deri işleyen esnafa da debbağ denirdi. Manisada kösele, beyaz meşin, sahtiyan ve sarı meşin üretilirdi ki Manisa sahtiyanı, İstanbulun ki ile aynı kalitede idi.[28]

Manisada işlenen deriler tüccarlar tarafından İstanbula sevk edilir, yünleri ise kızılhane denen yerlerde işlenerek heybe, torba, çul, çuval ve keçe yapımında kullanılırdı.[29] 1843 yılında Herekede kurulan dokuma fabrikasına 1891 yılında Manisa ve Sivastan ustalar getirtilip halı kısmı açılması, Manisada halıcılığın da geliştiğini göstermektedir.[30]

Manisada ticaret, Manisa çarşısında yapılmaktaydı. çarsı bu günkü Hatuniye Camii, çeşnigir camii, Alaca hamam, Kurşunlu han ve Yeni han sınırları içinde kalan bölgedir. Saraçlar, dericiler, mutaflar, abacılar, yemişçiler, pamukçular, kürkçüler, takkeciler bu çarşıda bulunuyorlardı. 1575 yılında 235 i vakıflara ait olmak üzere 500ün üzerinde dükkn vardı.

Pazara gelen her mal, satış öncesi kontrol edilerek, fiyatı belirlenip vergisi peşin alındıktan sonra satışa çıkardı. Bozuk ve çürük malın satışına izin verilmezdi. Öğleye kadar halk ve yerli tüccar alışveriş eder, öğleden sonra yabancı tüccarlar kalan malı alabilirlerdi.[31]

16. yüzyılın ikinci yarısında Sinirli tımarında 16 dönüm tarlanın 880 akçaya, Yavuzca tımarında 5 dönüm bağın 1350 akçaya, iki han ile birlikte bir hamamın 9000 akçaya, bir değirmenin 7800 akçaya, altın islemeli zenne kaftanının 700 akçaya, bir adet bileziğin 68 akçaya, bir atın 250-300 akçaya, bir ineğin 150-200 akçaya, bir tavuğun iki akçaya satıldığı anlaşılmaktadır.[32]

1575 yılında hububat ve bakliyattan 21.121.980 kg, pamuktan 296.588 kg, susam üretiminden 94.125 kg, pirinç üretiminden 51.557 akçe, palamut, keten, dut yaprağı, boya bitkilerinden 5484 akçe, değirmen işletmelerinden 10.124 akçe, bağlardan 22759 akçe, bostanlardan 7059 akçe, incir ve nar üretiminden 425 akçe, armut üretiminden 1014 akçe, iğde üretiminden 35 akçe, zeytin üretiminden 38 akçe, badem üretiminden 320 akçe, kestane üretiminden 2542 akçe, zerdaliden 10980 akçe, incirden 28800 akçe vergi toplanmıştır.[33]

Manisada hayvancılık da hayli gelişmiş bir ekonomik faaliyet alanı idi. Balıkesir, Manisa, Aydın, Bursa yaylaları dolayısıyla binlerce sürünün beslendiği koyunculuk alanlarıydı.[34]

1575de alman vergilerden köylerde 17590 adet koyun beslendiği, taşıma aracı olarak kullanılan atların özellikle Yund dağı ve Turgutluda yetiştirildiği, arıcılığın da yaygın bir uğraş alanı olduğu 1575de 1148 adet kovan bulunduğu, Manisa ile ilgili belgelerden anlaşılmaktadır.[35]

16. yüzyılın sonlarından itibaren yabancı gümüş paralarının piyasayı sarması enflasyona yol açmış, memur ve asker maaşları sabit kalırken fiyatlar yükselmiş buda sosyal huzursuzluğa neden olmuştur. Hazine açığı büyüyünce, vergiler hem çeşitlenmiş hem de artmış, buna bağlı olarak taşradaki idarecilerin de halk üzerindeki baskıları yoğunlaşmıştır.[36]

Manisanın gerilemesinde Rum ve Ermeniler de etkili olmuştur. Türkler dükknlarını kapatıp savaşa koştukça onların bıraktığı boşluğu Rum ve Ermeniler doldurmuş, 19. yüzyıldan itibaren Manisa çarşı ve pazarlarını Rum ve Ermeni tüccarları kontrol etmeye başlamıştır. Burada kazandıkları paraları da dışarı taşımışlardır.

19. yüzyılda gelişen ve yabancı ülkelerde piyasa arayan sanayi ve ticaretin İzmiri merkez seçmesi, Manisayı İzmire bağlayan demiryolu, Manisanın ekonomik yönden eski hareket ve önemini kaybetmesine neden olmuştur.[37]

1.4.Osmanlı Asırlarında Manisada Kültür, Eğitim ve Sanat

Manisanın şehzade sancağı oluşu, şehzadeyle birlikte hocası, lala, defterdar, nişancı, reisül küttab, ruznameci, çavuşbaşı gibi üst düzey eğitimci ve bürokratların da Manisaya gelmelerini gerektirmiş, bazen de şehzade anneleri çocuklarının yanında bulunmuştur.

Buna bağlı olarak Manisada şehzadelerin yaşadığı saray-i amire çevresine pek çok lim, şair, musikişinas, sanatkr akın etmiş şehir bir ilim, kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir.

Şehzadelerin valilikleri döneminde Manisa ilim ve irfan yuvası olmanın yanında, imar faaliyetleri yönünden de en üst düzeyde nasibini almıştır. Bu gün Manisada yaşayan tarihi kültür mirası bu yükselme devrinin ürünüdür.

Osmanlılarda eğitim ve öğretim genellikle medreselere dayanıyordu. Medreselerde fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi dersler okutulurdu. Okuma yazma ve bir miktar ilmihal öğrenen öğrenci önce yirmili, ardından derslerini verdikçe otuzlu, kırklı, ellili, altmışlı ve üstü medreselere devam ederdi. II.Bayezitin eşi Şehzade Şahenşahın annesi Hüsnişah Hatun tarafından 1490da yaptırılan Hatuniye medresesi ile Saruhanoğlu İshak Bey tarafından 1375de yaptırılıp Osmanlılar tarafından da kullanılan Ulu cami medresesi ellili, III. Murad tarafından 1592de yaptırılan Muradiye medresesi ise altmışüstü medreselerdendir.[38] Devrin ünlü ilim adamları buralarda ders vermiştir.

II. Mehmetin Manisada bulunduğu 1445de İtalyan hümanisti Ciriaco dAncona ve başka İtalyanlar sarayda şehzadeye Roma ve Batı tarihi okutmuşlar, Patrik Gennadious Hıristiyan inancını anlatan Itikat-namesini Fatih için yazmış, Francesco Berlinghieri cografya ve Roberto Valtoria De re Militari adlı eserlerini Fatihe takdim etmek istemişlerdir.[39]

Şehirde 1427de Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey tarafından yaptırılan Ali Bey Camii, 1493de yapılan Göktaşlı Camii, 1474de yapılan çesnigir Camii ve kütüphanesi, 1474de yapılan Hacı Yahya Camii, 1480de yaptinlan Attar Hoca Camii, 1484de yaptinlan İvaz Paşa Camii, 1490da yaptinlan Hatuniye Camii ve Külliyesi, 1522de yaptinlan Sultan Camii ve Külliyesi (camii, medrese, sibyan mektebi, imaret, bimarhane, hamam), 1549da yaptinlan İbrahim çelebi Camii, 1569da yaptırılan Lala Paşa Cami, 16.yy da yapılan Dilşjkar Hatun Külliyesi(camii, hamam), 15. yy da yapılan Derviş Ali Camii, 1571de yapılan Alaybey Camii, 16. yy da yapılan Muradiye Külliyesi, (camii, medrese, imaret, dükknlar, kütüphane), 1649da yapılan Sarabat Camii, 17. yy da yapılan Ayn-i Ali Camii, Nişancıpaşa Camii başlıca camilerindendir.

Bunlardan Muradiye Camii incelik, güzellik ve iç süslemeleriyle ile herkesi hayran bırakan bir eserdir. Planının Mimar Sinan tarafından yapıldığı, inşası için Sinanın kalfalarından Mahmut Ağanın görevlendirildiği, 1584 yılında bu mimarin ölümü üzerine yine Sinanın kalfalarından mimar Mehmet Ağanın eseri tamamladığını Ahmet Refikin Sinan adlı araştırmasından öğrenmekteyiz.

Hüsnişah Hatun tarafından yaptırılan Hatuniye Camiinin el işçiliğinin bir şaheseri olan ahşap minberi görenleri büyülemeye devam etmektedir.

16.yy da Pilavcı Hacı Hüseyin tarafından yaptırılan Kabak Tekkesi, 17. yüzyılla tarihlenen Seyit Hoca Tekkesi, Rufai Tekkesi, Titrek Sinan Bey tarafından 15. yüzyılda yaptırılan Sinan Bey Medresesi, Yakup Ağa tarafından 1572de yaptırılan Kurşunlu Mektep, ümeradan Beseyiş Ağanın oğlu Veled Bey tarafından 146lde yaptırılan Hindistani Medresesi, Veysi çelebinin 16. yüzyılda yaptırdığı çapraz-i Sagir Sibyan Mektebi, 16. yüzyılda Manisada kadılık yapan Molla Şaban tarafından yaptırılan Molla Şaban Sibyan Mektebi, 1579da Dilşikar Hatun tarafından yaptırılan Alaybey Sibyan Mektebi, Tezveren Dede, Ayni Ali, Anonim Türbe, Terzi Ahmet Dede ve Yirmiiki Sultanlar Türbesi, Karaköy Hamamı, Hüsrev Ağa Hamamı, Cumhuriyet ve Alaca Hamam, Rum Mehmet Pasa Bedesteni, Saray-i Amire, Kurşunlu Han, Yeni Han, Borsa Kahvesi, Pürnefes çeşmesi, Polat Hacı Mehmet Ağa çeşmesi, Üç Oluklu çeşme, Kaval çeşme, Dertliler çeşmesi, Muradiye İmareti çeşmesi, Taşçılar Mescidi çeşmesi, Ayni Ali çeşmesi, Sipahi Pazarı çeşmesi, Derviş. Hasan çeşmesi, Serabat çeşmesi ve Vak Vak çeşmesi de Osmanlı eserlerindendir.[40]

Kanuni Sultan Süleymanın annesi, Ayşe Hafsa Sultan tarafından 1522de yaptırılan bimarhane XIX. yüzyıl sonlarına kadar akil hastalarına hizmet vermiştir. Hastaların tedavisinde musikinin de kullanıldığı hastanelerden birisidir.[41]

Evliya çelebi ariflerin, zariflerin toplandığı Manisa kahvehanelerinden söz eder. Her biri dört bolümden meydana gelen bu kahvehanelerin bir bölümünde saz çalanlar, bir bölümünde rakkaslar (erkek oyuncular), birinde hikayeci ve meddahlar, birinde gazel okuyanlar bulunurdu. Manisa kahvehanelerinin en güzel ve en latifleri Karaköydekilerdir, bilgisini ünlü gezginimizden öğreniyoruz.[42]

Manisadaki Osmanlı eserleri devrin ruh halini, ihtişamını, sağlam karakterini, hala eski zindelik, güzellik ve büyüklükleri içinde saklamaktadır.

Manisa özellikle Mevlevi, Rufai, Bektaşi, Halveti tarikatlarının yaygın olduğu, bu kültürün insan davranışlarına yansıdığı bir şehirdir. Evliya çelebinin Manisalılar Sanat ehli, kanaat ehli, ibadet ehli, ziyaret ehli ifadelerinden de bu açıkça anlaşılmaktadır.

Fatihin, Kanuninin, II.Muradin şiirleri bu güne kadar ulaşmıştır.

Bunların dışında; 16. yüzyılda Abdi, Ahmet b. Mehmed-i Mağnisevi, Aşki, Camii, Sevayi Mehmed Celebi, Lali Celebi, 17. yüzyılda İbrahim Magnisavi, Ahmet Fevzi, Birri Mehmet Dede, Mehmet Lütfü Efendi, Mahmut Efendi, 18. yüzyılda Hafiz, Hasan Kenzi, 19. yüzyılda Ahmet Vehbi Efendi, Fehmi Bey, Hocazade Alim Efendi gibi sairler, İbrahim Hakki, Mehmet Efendi, Mehmet Hulusi Efendi, Mehmet Nuri Efendi, Mehmet Rüştü gibi hattatlar, Deruni Celebi, Salis Efendi, Kabilzade Asim Molla ve Hocazade Alim Efendi gibi bestekarlar Manisada yetişmiştir.

Şairler içinde en ünlüsü Divan ve Bülbüliye adlı eserleriyle tanınan Birri Mehmet Dededir. Birri, 1669-1716da Manisada yaşamış, Manisayı, Gedizi, laleyi, Manisanın ileri gelenlerini şiirine konu yapmıştır.[43]

[1] Uluçay ç., Gökçen İ., Manisa Tarihi Resimli Ay Matbaası, İstanbul, 1939 s:9, Emecen F., XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yayınları, Ankara 1989, s:15, Emecen F., Tarihin İçinde Manisa, Manisa Belediyesi Kültür Yayınları, Manisa, 2006, s:1, Adıgüzel İ., Osmanlı Döneminden Manisada Eğitim Kurumları(Bildiri), Manisa Şehri Bilgi Şöleni Bildirileri, CBÜ Kültür ve Spor Kulübü Derneği, Manisa, 2006, s:2, Acun H., Manisada Türk Devri Yapıları, TTK Yayınları, Ankara, 1999, s:4. Manisa, Manisa Valiliği, Manisa Belediyesi, Manisayı Mesiri Tanıtma ve Turizm Derneği Ortak yayını, Manisa, 2005, s:6-11

[2] Ortaylı İ., Osmanlıda Manisa (Konferans), 01.03.2008, saat 15.30, Manisa Belediyesi Lale Salonu.

[3] Adıgüzel İ., age, s:3

[4] Eravcı, H.M., Korkmaz M., Saruhanoğulları ve Osmanlı Klasik Döneminde Manisada Yaşayan Kültürel İzleri, Manisa Valiliği Yayını, Manisa, 1999, s:1

[5] Emecen F. XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yayınları, Ankara, 1989, s:17

[6] Emecen F., age s:17, Uluçay ç., Gökçen İ. Age s:22, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:16-17

[7] Emecen F. Age s:18, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:13

[8] Gülensoy T., Manisa ve Yöresinde Oğuz Boyları(Bildiri) Manisa Şehri Bilgi Şöleni Bildirileri, CBÜ Kültür ve Spor Kulübü Derneği, Manisa, 2006, s:285, Gökçen İ., 16. ve 17. Asır Sicillerine Göre Saruhanda Yürük ve Türkmenler, İstanbul, 1946, s:10-13

[9] Emecen F. Age s:19-22, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:30-36

[10] Emecen F. Age s:21

[11] Emecen F. Age s:21

[12] Uluçay ç., Gökçen İ., age s:76

[13] Emecen F. Age s:125

[14] Uluçay ç., Gökçen İ., age s:77

[15] Manisada Sancakbeyliği yapan şehzadeler: Ertuğrul, Süleyman, Alaaddin, II. Mehmet, Mustafa, Abdullah, Şehinşah, Korkut, Alemşah, Mahmut, Süleyman, Mustafa, Mehmet, Selim, Murat ve Mehmet. Bunlardan II. Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet tahta çıkmıştır.

[16] Emecen F. Age s:23

[17] Emecen F. Age s:31

[18] Uluçay ç., Gökçen İ., age s:53

[19] Büyük Türk Klasikleri, Cilt:6, Ötüken-Söğüt Yayınları, İstanbul, 1987, s:157

[20]İhsanoğlu E (Editör), Osmanlı Devleti Tarihi, Cilt:2, İstanbul, 1999, s:381

[21] Su K., Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Ankara, 1982, s:1

[22] Yurtoğlu Z., Manisa Tarihi, Manisa(Tarihsiz), s:108

[23] Emecen F. age s:251

[24]İhsanoğlu E age, s:632

[25]İhsanoğlu E age, s:632

[26] Yurtoğlu Z., age, s:108

[27] Uluçay ç., Gökçen İ., age s:79

[28]İhsanoğlu E age, s:636

[29] Yurtoğlu Z., age, s:109

[30]İhsanoğlu E age, s:641

[31] Yurtoğlu Z., age, s:112

[32] çamlı M., 1551 Tarihinde Manisanın çarşıları ve Eşya Fiyatları, Manisa Dergisi, Şubat 1995, Sayı:8, s: 38

[33] Emecen F. age s:242-264

[34] Akdağ M., Türkiyenin İktisadi ve İctimai Tarihi, Cilt 2, İstanbul 1974, s:199

[35] Emecen F. age s:266-267

[36]İhsanoğlu E age, cilt 1, s:46

[37] Uluçay ç., Gökçen İ., age s:58

[38] Baltacı C., Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976, s: 273,409, 547

[39]İhsanoğlu E., Osmanlı Medeniyeti Tarihi, cilt2, İstanbul, 1999, s:375

[40] Manisanın Kültür ve Tabiat Varlıkları, Manisa Belediyesi Kültür Dizisi Yayınları, Manisa 1992

[41]İhsanoğlu E., Osmanlı Medeniyeti Tarihi, cilt 1, İstanbul, 1999, s:262

[42] Evliya çelebi Seyahatnamesi, Cilt 13, s: 75

[43] Uluçay ç., Manisa Ünlüleri, Manisa, 1946

Ana Sayfaya Git