“BENİM MİLLETİM BİRLİĞE KOŞACAK”!! (III)
Eklenme: 12/22/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’de vuku bulan olayların gelişme şekli ve ardı arkasının kesilmemesi hayra alamet değildir.

Bildiğimiz ve inandığımız kadarıyla terörün ülke çapında oldukça hız vererek oluşa gelmesi düşündürücüdür.

Elbette ki; "bir çok" ittifakın, organizasyonudur..

Tabi bu saldırılara karşı; hani diyorlar ya “her şeyde bir hayır var…”

Bu da inanan toplumumuzun her gün biraz daha uyanışına yönelik mücbir sebeplerdir diye düşünmemek de elde değildir.

Milletçe artık bunu düşünmek ve görmek zorundayız..

Çünkü, "saldırıların" tümü; milli birliğimize ve beraberliğimize yöneliktir...

Batı dünyasıyla, ABD’nin Türkiye’deki terörün oluşumuna sessiz kalmaları, hatta bıyık altından gülmeleri bize göre Türkiye’yi her gün biraz daha yeni bir Türkiye’nin varlığına ve gelişmesine doğru büyük bir hırsla itmektedir.

Eskiden olduğu gibi değil, yepyeni uyanan, direnen yeni bir Türkiye’nin varlığına işarettir…

Direniyoruz, dik duruyoruz, karşı koyuyoruz ve milli birlikteliğimizi sağlıyoruz.

***

Ancak, terör oldukça etrafımızı sarmış durumda.

Ki bu da rasgele değil.

Nerdeyse 20. Yüzyılın ilk çeyrek asrına dayanmaktadır…

Osmanlının aleyhine çalışan batı emperyalist dünya ile Siyonist dünyanın işbirliği, hatta içimizdeki satılmış hainlerin taşeronluk yapması, netice itibariyle büyük bir cihan devletinin yıkılışına sebep olmuştur.

Eğer I. Dünya savaşı olmamış olsaydı, 1918’de Mondros ve Sevr olmamış olsaydı, ülke milli mücadeleye girmeyecekti.

Onun için “her şeyde bir hayır vardır” diyoruz.

Zaten Osmanlı yıkılmış gitmiş, ondan sonra millet ne yapacaktı?.

Ama bu sayede millet uyandı, kendine çekidüzen verdi, kendini toparladı ve Kurtuluş Savaşına girdi.

Bugün de ümit ediyoruz ki aynı meyanda yine o eski şeytan üçgeni paralelindeki büyük ittifak devam ediyor ise de devlet sahipsiz değildir.

Çünkü Devletin başında iyi bilen, iyi gören, iyi düşünen bir Cumhurbaşkanı vardır.

O da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Türkiye artık bu yüzyıl içindeki emperyalist batı dünyasının paralelinde yürüyen değil…

2023’e doğru kendini hazırlayan ve toparlayan ve gerçek bir kurtuluşa doğru giden yeni bir Türkiye’nin varlığı söz konusudur.

Ama elbette ki oralara yürüyebilmemiz için, yani 2023 kurtuluşuna, zaferine ulaşabilmemiz için, büyük çilelerin varlığı kaçınılmazdır.

Lakin, bedel ağır olsa da sabırlı olmamız gerekir.

Çünkü tünelin uçunda, aydınlık bir gelecek ve tarihi kazanım vardır.

Bakınız, bugün devlet mekanizmasını elinde tutan zevat, her gün dev projeler gerçekleştiriyor…

Türkiyenin büyümesini sağlıyor ve bu yoldan da geri kalmıyor.

Bu hal, devletin bu yatırımları, zincirleme sırasıyla yaptığı bütün ileriye dönüm adımlar; büyük önem arz etmektedir.

Ama sıkıntılar, çelmeler, ihanetlikler de yok değil..

Hal-i vaziyet Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözünü bana hatırlattı.

Şöyle diyor O büyük üstad;

Karşımda müthiş bir yangın var.

Alevleri göklere yükseliyor.

İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor.

O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.

Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var?

O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi?

Dar düşünceler, dar görüşler!”

* * *

Evet.

Milli iradeyi omuzlarında taşıyan Cumhurbaşkanı, 14 yıldan beri bu anlayışla hareket etmektedir.

Tabii ki büyük bir Türkiye’nin kuruluşuna hazırlanan bir anlayışla yola çıkmış olan Erdoğan, elbette ki ülkenin içine giren bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalabilir.

Ama yine de o yoluna devam ediyor.

Etmelidir…

Yangın bacanın her tarafını sararsa içindeki daha kiymetli olan Milli Birlik ve Beraberliğimizin zarar görmemesi için, mücadele ortaya koyarken, elbette ki bir dizi sıkıntılar yaşayacağız..

Yara-bere içerisinde kalabiliriz…

Bunlar kurtuluşun ve zaferin, bedelleridir…

Bakın, daha dün Suriye’deki El Bab’da yine 4 şehit, 14 tane yaralımız oldu.

Zira Suriye’deki o Esed’in mezalimi, oradaki Müslüman kardeşlerimizi inim inim inletmesi ile DAEŞ denilen Amerika’nın kirli projesi ve PYD’nin, PKK’nın yanı sıra daha çok önemli gelişmelerin önünü kesmek için kahraman askerlerimiz orada bulunuyorlar…

Kurtuluş mücadelesi veren; Özgür Suriye Ordusu’na yardım etmek zorunda kalmıştır.

El Bab nerdeyse düşmüş durumda ki DAEŞ'i tamamıyla oradan silinmek üzere.

Türkiye’nin verdiği bu mücadeleler her ne kadar çileli ve sıkıntılı görünüyor ise de sonuç Allah’ın izniyle hem Suriye’nin, hem Türkiye’nin, hem tüm İslam dünyasının terû taze bir baharına yönelik olacaktır.

Ama tabii bunları kime anlatırsın?

Köhneleşmiş bir anayasanın değiştirilmesi ile uğraşan iktidar ve bunun karşısına çıkan bir muhalefet var…

Yani ana muhalefet partisi ve onun liderinin konuşmaları….

İnanın sevgili okurlar, öyle konuşmalar ki, bir siyasi liderin ağzından çıkmasına insan hicap duyar.

Zira Kemal Kılıçdaroğlu ağzından çıkanı kulağı duymuyormuş gibi hareket ediyor..

Akşam bir hava da, sabah bir hava da.

Hatta diyor ki;

“Biz akşamları şişeleri deviriyoruz, eğleniyoruz, rakımızı içiyoruz, sabahleyin bakıyoruz ki hiçbir şey yok”

Bu itirafı zaten kendi kendini ele verdiriyor..

Bu yeter de artar bile.

İki hafta önce Beşiktaş’ta Polislere karşı yapılan canlı bomba saldırısı 45 kişinin şahadetine neden olmuştu.

Bir hafta sonra Kayseri’deki Komando Tugayı askerlerine karşı yapılan saldırı neticesinde 14 askerin şahadeti..

Ve son olay da Rus Büyükelçisinin Ankara’da kalleşçe arkadan vurulması…

Tüm bu hain alçalışlara rağmen Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyor diyor ki;

“Bu tür terör saldırıları Başkanlık sisteminin getirilmemesine yöneliktir.

Terör, Başkanlığı önlemek için bunları yapıyor”

O zaman diyor ki “Aklınızı başınıza alın”

Yani sözde meclisi ve iktidarı tehdit ediyor.

Peki, sormazlar mı ey Kılıçdaroğlu!

Sen kimden yanasın?

Dost musun, düşman mısın?

Senin bu sözlerin kimin nam-ı hesabınadır?

Bir hafta önce zirve toplantısında “Biz teröre karşıyız, terörü lanetliyoruz” diyordun..

Şimdi bunu söylüyorsun..

Sormazlar mı bu ne yaman çelişki?

Hop hop Sayın Kılıçdaroğlu, biraz kendine gel.

Konuşurken ayık kafayla konuş.

Sen çocuk mu kandırıyorsun?

***

İnanın, sevgili okurlar.

Kılıçdaroğlu’nun bu çelişkili ifadeleri bize yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “A’râf” suresinin 179. Ayetinin yüce mealini hatırlatıyor…

Ayet-i celilenin meali aynen şöyledir;

“And olsun ki birçok cini ve insanı yaptıkları yüzünden cehennemlik kıldık.

Onların kalpleri var, fakat hakkı anlamazlar, gözleri var, fakat gerçeği görmezler, kulakları var, fakat doğruyu duymazlar.

Onlar hayvanlar gibidirler, hatta hayvanlardan da sapıktırlar.

Onlar gaflet içindedirler”

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, bu ayet-i celilenin inceliklerine.

Allahû Teâlâ hiç kimseyi yakmak için yaratmamıştır.

Tam tersine insanlar kullukla olgunlaştıktan sonra cennetle ödüllendirilmek için yaratılmıştır.

İnsanlar cennete gitsin diye Allahû Teâlâ affetmeyi kendine ilke edinmiştir.

Ama insan, kendisine uzanan bu rahmet elini havada bırakır ve verilen yetenekleri hep şer yolda kullanırsa, elbette ki cehennemlik olur.

Hakkı inkâra şartlamış olanlar Allah tarafından ezelden bilindiği için, onları cehennem ehli olarak belirtmiştir.

Tıpkı bugünkü siyasi alandaki bazı politikacıların gerçekleri görmezden geldiği gibi…

Yani kalpleri olduğu halde bir şey anlamazlar…

Gözleri olduğu halde bir şey görmezler…

Kulakları olduğu halde de duymazlar.

Tüm hayvanlar gibi anlamazlar.

Bunlar demek ki daha sapık, daha inkârcı gruplardır…

O insanlar gafildirler, kendilerini inançsızlık gafletinden de kurtaramazlar.

Yıllardan beri yani 20. Asrın başlangıcından tutun da 21. Asrın ilk çeyreğine kadar…

Gldiğimiz aşama itibariyle; nelerle karşı karşıya kalmış olduğumuzu bu millet çok iyi anlamıştır…

Ki ona göre milli iradeyi elinde tutan, sağduyu ile demokratik ilkeler içerisinde çalışan bugünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti, artık milletiyle beraber yola çıkmıştır.

Milletçe gerçekleri görmüş, dış orijinli sahte kurtarıcı CHP anlayışından artık uzak durmak zorunda kalıyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.