“DİCLE’NİN KUZULARINI ÇAKALLARA KAPTIRMAM?!”
Eklenme: 7/12/2021 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğanın Diyarbakırımıza teşrifleri, çok büyük bir sevinç yaratmıştır.

Halkı yeniden ümitlendirmiştir.

Gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolunun tümü olsun, gerekse özellikle Diyarbakırımızın insanları olsun

Gerçekten Sayın Erdoğan, gelen giden muhafazakr liderler arasında kendini halkın yüreğine oturtturmuş bir devlet adamı olduğunu kanıtlamış durumda.

Bundan önceki yazımızda da söylediğimiz gibi

Ancak ne var ki her siyasetçinin söylemleriyle eylemlerinin bir olması gerekli olduğu gibi özellikle Sayın Başkan Erdoğanın da tüm söylemleriyle eylemleri birbirine uymalıdır.

Ki şimdiye kadar uymuş durumda.

Bu itibarla halkın her gün biraz daha güvenini kazanmış olacak diye düşünüyoruz.

Dedik ya ancak ne var ki.

Bu bölgenin tüm insanları, Türk olsun, Kürt olsun, Zaza olsun, Arap olsun, ne olursa olsun

İnsanlarımız bir bütünlük içerisinde iman ve inanç nokta-i nazarında muhafazakr bir kültüre sahip olduğu için, hep o inançla yaşamak istiyor ve devletten, otoriteden de bunu bekliyor.

Ama ne var ki gönderilen bazı üst seviyedeki zevat, özellikle yerel yönetimlerdeki atanan kayyımlar, Belediye Başkanları, Valiler, Kaymakamlar, hatta muhtarlar bile

Tümü olmamakla beraber, elbette ki içlerinde çok değerli seçkin Valilerimiz, Kaymakamlarımız, yöneticilerimiz vardır.

Kimse bunu inkr edemez.

Biz de inkr edemeyiz.

Ama ne var ki el hükm lil ekser kaidesi gereğince galibiyet çoğunlukta olduğu için hüküm de ekseriyetin elinde olunca halk olup-biten karşısında hayal kırıklığına uğruyor.

Birileri bir yerlere geldiğinde ne oldum? delisi olmamalıdır.

Devletin imknlarını kötüye kullanmamalıdır.

Ve halkı kendileri hakkında kötü düşünmelerine zorlamamalıdır.

Daha doğrusu beyaz patiska bezi gibi lekeleri kabul etmemesi gerekir.

Kendine leke sürdürmemelidir.

Tek kelimeyle şaibelerden dikkatle kendini muhafaza etmesi gerekir.

Ama yüksek seviyede bir yönetici için dikkat çekici şaibelerin varlığı söz konusuysa, bile bile kendisine zarar veriyor demektir...

Ki o şaibe silsile misali, idareye de, partiye de, hatta Cumhurbaşkanımıza kadar o yanlış düşünceler sirayet edebilir.

O şaibeli düşünceler ta oraya kadar ulaşabilir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Buraya kadar sizinle paylaşmak istediğimiz memleketimizin ana konuları, iktidar partisinin ve Cumhurbaşkanının titizlikle üzerinde durması gereken, bölgedeki yönetim şekli ve yöneticilerin ciddi olma halini konu ettik.

Ancak bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız DİCLENİN KUZULARINI çAKALLARA KAPTIRMAM ifadesi, Sayın Başkan Erdoğana aittir.

Diyarbakır SÖZ Gazetemizin bir önceki gün büyük puntolarla yazıp birinci sayfasına taşıdığı çok önemli bir ifade bu cümle!

Zira gerçekten yıllardan beri halkımızın, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolunun evlatlarının PKK terör örgütlerine aldanarak katılma potansiyeli, her gün artarak oluşuyordu.

Bölgenin gidişatı çok kötüydü.

İmanlı, inançlı ana babaların koynunda barındırıp beslediği kuzuları ne yazık ki bozuk sistemin kiralık adamları tarafından bu mümtaz, seçkin cevherler çalınıp dağdaki çakallara teslim ediliyordu.

Ve ne yazık ki devlet bununla başa çıkamıyordu.

Halk, iradesiz halde kötü düşünüyordu...

çünkü, arkasına baktığında devleti göremiyordu..

Devlet yok.

Güvenlik yok.

Alınan tedbir yok.

Varsa da çok gevşek

Hele hele 1993lerden 1998lere kadar...

Yani 28 Şubat döneminde, bölgede yaşanmış olan haller

Özellikle devletin bazı kilit noktalarındaki hele hele Jandarma ve Polis Teşkilatında, hatta yargıyı bile etkileyen çok önemli isimler vardı.

Öyle bir hal yaşanıyordu ki mağdur vatandaş barolarda avukat arayıp bulamıyordu.

Nerdeyse tüm avukatlar, özellikle Diyarbakır Barosunun avukatları, özellikle Sezgin Tanrıkulunun Baro Başkanı olduğu dönemde kimse mağdurların avukatı olamıyordu.

Kimse cesaret edip dava edemiyordu.

İşte Cumhurbaşkanının DİCLENİN KUZULARINI çAKALLARA KAPTIRMAM demesi o günlere dayanıyor.

O günlerde bu cümleyi kullanan bir devlet adamı, bir devlet büyüğü, yönetim kadrosunda bulunmuyordu.

Hele hele 28 Şubattaki olup biten hıyanet şebekelerinin, o şerefli askeri üniformayı omuzlarında taşıyan kötü niyetli, kötü zihniyetli darbeci çakalların varlığı, bırakın Diclenin kuzularını, Anadolunun tüm kuzularını çakallara yem ediyordu...

Lakin dağdakilerle işbirliği içersindeydiler...

Gizliden gizliye derin masonik mahfellerden ta dağ başındaki o çakallarla irtibatları vardı.

Hatta Amerika ve İsraile kadar...

Haçlı emperyalistler de dhil...

Büyük ve kirli bir ağ oluşturup Türkiyeyi boğmaya çalışıyorlardı...

Ama Sayın Erdoğan AK Partiyi kurarak iktidara geldikten sonra yavaş yavaş her şey çözülmeye başladı.

Tabi bu da yetmiyor bize göre.

Aslında Sayın Başkanın DİCLENİN KUZULARINI çAKALLARA KAPTIRMAM ifadesinden daha kapsamlı olan, yalnız Diclenin kuzularını değil, doğusuyla batısıyla, Arabıyla, Acemiyle, Türküyle, Kürdüyle Anadolunun tüm kuzularını emperyalizmin kirli tezghlarına kaptırmamak gerekir.

Kapsamı genişleterek bunu düşünmemiz lazım.

İnkrcı, ilhakçı, ateist, sekülarist eğitim sisteminden Anadolu kuzularını, Dicle kuzularını, şarkın ve garbın tüm kuzularını kurtarmak gerekir.

Neyle?

İman ile.

İslam ile.

Tarihi kültürümüz ile.

Kahraman ecdatlarımızın Allah Ekber nidalarıyla Avrupaya at koşturan anlayışıyla yola çıkarak bu ülkenin kuzularını, inkrcı çakal hıyanetlerin, batıl ve yanlış eğitim sisteminden kurtarmak gerekir.

Yani tek kelimeyle;

Devlet, her şeye hkim olmalıdır...

Hem Allaha hem de halka karşı mesuliyetinin idrakinde olmalıdır.

Tüm ümmetin, milletin birlikteliğini koruma altına alması gerekir.

İnanç paralelindeki milli iradenin kutsiyetine inanması lazım...

Bu hal, devrisaadetteki hulefa-i raşidinden beri bunları takip etmiştir.

Kısacası, yüz yıllık bir süreç içerisinde devletin omuzlarında taşıdığı baskıcı cahiliye devrinden artık sıyrılıp kurtulmamız gerekir.

En derin saygı ve sevgilerimle.