“İSLAM SİYASETİ KENDİNDEN ÇIKMALIDIR, BAŞKASINA VASITA OLMAMALI” (II)
Eklenme: 9/20/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere dün 2016-2017 Eğitim ve Öğretim yılının ilk ders zilinin çalınması hasebiyle okullar açıldı.

Milli Eğitim camiası büyük bir hareketlilikle yola çıktı.

Her yerde olduğu gibi Diyarbakır’da da açılan okullarda; “15 Temmuz darbe girişimi” hakkında öğrencilere anlatım dersi verildi.

Elbette ki FETÖ terör örgütünün o gece yaptığı ihanetler her şeyin başında gelmektedir.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’na gitmek için yola çıkarken Atatürk Havalimanında düzenlediği basın toplantısında ABD gezisiyle ilgili çok önemli konulara değindi.

Hem dünyanın, hem Türkiye’nin dikkatini 15 Temmuz’daki FETÖ terör örgütünün tehlikeli yapısına çekti.

Keza “Fırat Kalkanı” operasyonuyla ilgili TSK’nın Suriye’ye girişinin 25. günündeki ordunun Suriye topraklarındaki ilerlemesinin önemine de değindi…

Ve dünya kamuoyunu da adeta uyardı.

BM Genel Kurulu’nda yapacağı konuşmaya dair başlıkları aktardı.

Keza Başbakan Sayın Binali Yıldırım da memleketi Erzincan’da 2016-2017 eğitim öğretim yılının açılışıyla ilgili törende konuştu.

Bu paralelde okul öğretmenlerini de uyararak, “FETÖ mensuplarının hiçbirisini kendi aranızda barındırmayın” dedi.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bunların hepsi elbette ki devlet sorumluluğunu omuzlarında taşıyan devlet büyüklerinin yapması gereken gerçeklerdir.

Bu milli irade azmini taşıyan; gerek Cumhurbaşkanı olsun, gerek Başbakan olsun veya Bakanlar olsun, her kim olursa olsun…

Kendi alanlarındaki sorumluluklarına önem vererek, olup-bitenleri tüm kamuoyuyla paylaşmak istediklerine dair ana gerçeklerdir.

Zira tüm bu anlatımlar, elbette ki kamuoyunu ilgilendiren ve öğrenilmesi gereken önemli meselelerdir.

Fakat her şeye “EVET” diyoruz, demek de zorundayız.

Çünkü gerek FETÖ ile ilgili, gerek müttefiki ve dostu olan ABD’nin Türkiye’ye karşı yaptığı gayriciddi hareketler karşısında elbette ki Cumhurbaşkanının ABD’ye karşı sessiz kalamayacağı açıktır.

Mademki müttefikimizdir, yaptığı siyaset politikasında dostane hareket etmesi lazım…

Yoksa hileli tezgâhlar düzenleyerek gâh o yana, gâh bu yana oynamaması gerekir.

Hele ki ABD, herhangi insancıl olan bir devlet anlayışına da yakışmaz.

Cumhurbaşkanının zaman zaman Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna katılarak “Dünya 5’ten büyüktür” demesi, gerçekten tarihi çıkışlardır.

Keşke bundan önceki bu milletin milli irade sorumluluğunu omuzlarında taşıyan diğer devlet adamları da bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan gibi temiz, yürekli, imanlı bir devlet adamı olarak görev yapsalardı..

Ve böylesine davranışları gerçekleştirmiş olsaydılar.

Ama maalesef heyhat!

Yapmadılar ve yapamadılar.

Bugün devletin büyük sorumluluklarını Erdoğan’ın omuzlarına yüklediler.

Ümit varız ki Erdoğan bugüne kadar her şeyin üstesinden geldiği gibi, bundan sonra da her şeyin üstesinden gelecektir.

Rabbine inandığı için, o imanıyla, izanıyla Allah ona yardım ediyor…

İslam’ın büyük evliyalarından Şeyh Abdulkadir-i Geylani’nin de dualarını almış ve almaya devam ediyor.

Hiçbir dünya keferesinden ve haçlıların batıl anlayışlarından korkmadığı için Allah da onu koruyor.

Allahû Teâlâ bundan sonra da onun "siyaset baht ve şansını" açacaktır diye düşünüyoruz.

Zira ihraz ettiği mevkiiyi, makamı layıkıyla doldurabilecek bir kabiliyete sahiptir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Tabii ki Cumhurbaşkanı ABD'ye giderken basın mensuplarına yaptığı açıklamada şöyle bir ifade kullandı;

“Dostlarımızı uyarmaya devam edeceğiz.

Her tarafta bu örgütün inine girmeyi sürdüreceğiz.

Bu saatten sonra dünyanın hiçbir ülkesi FETÖ için güvenli bir sığınak değildir ve olmayacaktır”

Cumhurbaşkanının elbette ki bildiği bir şey var ki bunları söylüyor.

Fırat Kalkanı’yla ilgili ABD’yi ve diğer dünya devletlerini uyararak şöyle diyor;

“Sınırlarımız içinde de FETÖ, DAEŞ ve PKK gibi cinayet şebekelerinin uzantılarına karşı başarılı operasyonlar yapıyoruz.

Fırat Kalkanı'nı da liderlerle paylaşacağım.

5 bin kilometrekarelik bir alanı güvenli bölge olarak değerlendirebiliriz.

Suriyeliler DAEŞ'tan arındırılan bölgeye dönmeye başladılar.

STK'larımız bu kardeşlerimizin ihtiyacını karşılıyor.

Suriye sorunu sadece Suriyelilerin meselesi değildir”

Evet.

Suriye meselesi, bizim de meselemizdir ve tüm dünyayı ilgilendiren bir sorumluluktur.

Ama bilene.

Ama insanlıktan anlayana karşı yapılan bu uyarıcı konuşmalar, anlayana yeter.

Anlamayana ne kadar açıklarsan açıkla, anlayabilecek kabiliyet ve görüşe sahip olmayan devletlerin işine elbette ki gelmiyor bu açıklamalar.

Allah’tan ümidimiz, Erdoğan’ın attığı her siyasi adım devlete büyük bir şans kazandırıyor..

Ki gelişmeler de bunu gösterir.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “İSLAM SİYASETİ KENDİNDEN ÇIKMALIDIR, BAŞKASINA VASITA OLMAMALI” ifadesi de bu yöndedir.

Öyle anlaşılan budur ki bugün Türkiye’yi dünyaya karşı ayakta tutan siyaset bu minvalde yürümektedir.

Zira bu siyaset devletin içinden olan bir siyasettir.

Milli ruhu bünyesinde taşıyan bir siyasettir.

Güdümlü, dışa bağımlı bir siyaset değildir.

* * *

Bu paralelde Bediüzzaman Hazretlerinden bazı önemli mesajları alarak, dünkü yazımızda sizlerle paylaşmıştık.

Zira Erdoğan’ın siyaseti, gerçekten “Tevhid-i kulub” siyasetidir.

Yani kalpleri birleştiren büyük bir milli anlayış üzerine yapılan siyasettir.

Dışa bağımlı, vesayetli ve güdümlü bir siyaset değildir.

Erdoğan’ın attığı her siyasi adımda milli bir ittifak görmekteyiz.

İnanın, aklı, vicdanı yerinde olan, inanan her bir fert, Erdoğan’ın bu siyasetine itiraz edemez.

Zira “Tevhid-i kulub” olunca, yani kalpler bir gerçek üzerine ittifak edince “Tefrik-i kulub” dağılır.

Yani kalpleri birbirinden ayıran bölücü unsurlar dağılır, paramparça olur.

Hiçbir yerde yer alamaz.

Bakınız büyük Osmanlı İmparatorluğunu yıkan ve Hilafet-i İslamiye’yi de dağıtan ana etken dışarıdan ithal edilen ve ittihatçıların uyguladığı bir siyasettir..

Bu siyasetin neticesinde, Hilafet-i İslamiye dağıldı gitti.

Bu millet hala da bunun acısını çekiyor.

İşte milletin “Tevhid-i Kulub”unun varlığında, artık “Tefrik-i Kulub”un yeri kalmamalı.

Onun için bu millet, yıllardan beri siyaset anlayışı paralelinde attıkları birlik ve beraberlik ruhunun pekiştirilmesi siyasetidir ve oldukça güçlenir.

***

Sayın Başbakanımızın da dün Erzincan’da Milli Eğitim konulu programındaki yaptığı konuşma, gerçekten önem arz ediciydi.

Başta söylediğimiz gibi öğretmenleri uyararak şöyle dedi;

“FETÖ’cüleri aranızda barındırmayın...”

Ne yazık ki mevcut Milli Eğitim sisteminin milli bir sistem olmadığını ve yıllardan beri bu sistemin bir türlü “Tevhid-i Kulub” “Kalpleri birleştiren” bir sistem olması gerekirken, tam tersine “Tefrik-i Kulub”a “Kalplerin ayrılmasına” neden olmuştur…

Kemalist, laikçi bir sistemin varlığıyla bütünleşmesi, bize göre Türkiyemiz için büyük bir olumsuzluktur.

Gönül arzu ediyordu ki devlet büyükleri, yani Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanları, FETÖ’nün varlığının ne kadar tehlikeli olduğunu anlatırken, bunları da FETÖ’nün paralelinde yıllardan beri “Tefrik-i Kulub”a neden olan bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu da anlatmış olsaydılar..

Çok daha makbul olurdu ve inandırıcı gelirdi.

En derin saygı ve sevgilerimle.