“SORUMLULUĞUMUZ ÇOK AĞIR!”
Eklenme: 5/8/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızda ki seri bir yazıydı…

"Haçlı, Komünist, Marksist ve Münafık İttifakı" başlıklı seri yazı…

Yazıda memleket meselelerinin en önemlerinden olan oluşumlara dikkat çekmiş ve uyarmıştık…

Yaşanan ve yaşatılan "badireler" bugüne munsahır badireler değil…

Kendi kendine oluşmamaktadır.

Bunun kökeni ve ana unsurları var.

Yıllar öncesine dair; ekilen fitne tohumlarının yarattığı tahribattır…

Seri yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade; "ülke ve millet" gerçeklerine ışık tutmaktadır…

Nitekim…

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'da her fırsatta; "bu minvalde" fikrini beyan ediyor.

Bakınız…

Bahariye Mevlevihanesi'nde "Mukaddes Emanetler Işığında Sergi ve Konferansı”nda Sayın Erdoğan, herkesin dikkatini bu noktada çekmiştir.

Bozguncu ve fitne "unsurlarının" nasıl bir faaliyet içerisinde olduklarına ilişkin.

Ümmet olarak bildiğimiz Ortadoğu insanının, özellikle Suriye’nin ve Irak’ın içinde bulunmuş olduğu badireleri kast ederek...

Bu itibarla diyoruz ki artık şu parti, bu parti, şu misyonu, bu misyonu geride bırakmak lazım.

Her şeyi yerli yerine getirmemiz lazım.

“Yepyeni bir Türkiye” demeliyiz…

Ona çalışmalıyız…

Sayın Erdoğan’ın misyonunu aksiyona çevirmeliyiz…

Toplumsal birlikteliği oluşturmalıyız…

Birliğimizi, beraberliğimizi, dirliğimizi hatta İttihad-ı İslamiye’nin gerçekler zincirine yeni bir halka olarak eklememiz gerekir…

Aksi takdirde; bu İttihat gerçekleşmezse, her gün biraz daha dişlerini bize bileyen haçlı emperyalist anlayışı amacına ulaşır.

Ve bizi dün olduğu gibi yarın da rahat bırakmaz.

Birinci Dünya Savaşındaki işgalci güçlerin hedefleri ne ise inanın o günün aynısını günümüzde de daha fazlasıyla yeniden tatbik etme gayretine girmiş durumdadırlar.

Bize göre tez elden kendimize çekidüzen vermeliyiz…

İman meşalesi ile yola çıkmalıyız…

İman nokta-i nazarında her şeyi kendimize önder olarak tanımalıyız, bilmeliyiz ve uygulamalıyız…

Yoksa bu gençliği, elimizden almak üzere yola çıkan keferetül fecerelere kaptırırız…

Nitekim Cumhurbaşkanı’nın yukarıda belirttiğimiz gibi, önceki günkü Bahariye Mevlevihanesi'nde "Mukaddes Emanetler Işığında Sergi ve Konferansı"nda yapmış olduğu konuşmasının muhtevasında; çok dikkat çekici ifadeler yer almaktaydı.

Özellikle Suriye’nin hali pür melali üzerine vurgulama yapan Erdoğan, şöyle diyordu;

“Ah, Suriye… Keşke seni tanımasaydım.

Tanıdıktan sonra tabii bu çok daha ağırımıza gidiyor.

Bütün o eserlerin yer ile yeksan olması bizi gerçekten yakıyor, yıkıyor.”

Bir devlet büyüğü olarak Erdoğan, demek ki hakikat gözüyle gördüğü, bildiği çok şeyler var ki bunu dile getiriyor.

Hem de mimsiz medeniyete sahip dünyanın gözü önünde bunu söylüyor.

Bu da iman nokta-i nazarında görünmesidir, resmen fiiliyata dökmesidir…

Ve devamla şöyle diyor;

"Bizim bu dayanışmamız, bu birliğimiz, bu beraberliğimiz tartışılmazdır… Bunun devam etmesi, güçlenerek devam etmesi olmazsa olmazımızdır.

Bugüne kadar bu senaryonun neticeye ulaşmasına izin vermedik.

İnşallah bundan sonra da bölünmemize zemin hazırlama gayreti içerisine girenlere bu fırsatı milletimizle beraber vermeyeceğiz.

Türkiye'nin duruşu, dünyanın her yerindeki mazlumlar ve mağdurlar için de bir umut kaynağı olacaktır.

Zaten halklar nezdinde bir sıkıntı yok.

Sıkıntı başka yerde.

Bu bakımdan sorumluluğumuz çok ağır.

Kendimizle birlikte bölgemizde ve dünyada üstlendiğimiz misyonun hakkını vermek millet ve devlet olarak boynumuzun borcudur.”

Bu cümleleri vurgulayarak söyleyen Sayın Erdoğan’ı can-ı gönülden tebrik ediyor ve dua ediyoruz.

Demek ki halkın ızdıraplarına yavaş yavaş inmeye başlıyor.

Yıllardan beri kültüründen, tarihinden, inancından, medeniyetinden, örf, adet, gelenek ve göreneklerinden kasıtlı olarak uzaklaştırılmış bir halk kitlesi, elbette ki artık Erdoğan’ı içlerinde ve karşılarında gördükleri zaman, oldukça ümitleniyorlar.

Sayın Erdoğan, her yaptığı konuşmada başta Amerika titriyor ve nerdeyse yeni kanunlar ve icatlar yapıyor ama ne yazık ki eli oraya yetişmiyor.

Erdoğan gerçekten 15 yıl içerisinde Türkiye’ye ve tüm İslam dünyasına ümit kaynağı oldu...

İnşallah bu ümitler sarsılmayacaktır.

Ve giderek güçlenip, yeni filizlere vesile olacak diye ümit ediyoruz…

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dün, Diyarbakır’ın Dicle Nehri kenarında bulunan, aynı zamanda Mardin yolu üzerinde konuşlanan bir köyde çok önemli, görkemli bir medresede "icazet" töreni vardı.

Hiç tartışmasız ki, ahlak temizliğiyle oluşan ve gelişen medrese talebeleri, elbette ki çok büyük ilim irfan sahibi olmasından geçiyor.

Biz de orada misafir olarak bulunduk.

Bölgenin çok büyük ulema kesimi de oradaydı.

Keza bölge varlıklarıyla önem taşıyan önemli bazı aşiretlerin büyükleri de vardı, kanaat önderleri de...

Ama gerçek kanaat önderleriydi…

Ki onlar bütün kanaatlerini ilimden, kitaptan, fıkıhtan ve hadisten almış şahsiyetler.

Gerçek manada devletleri yönlendirebilecek çok değerli din âlimleri…

Allah sayılarını artırsın.

Yani medyanın pohpohladığı kabahat önderleri değil…

Gerçek manada kanaat önderleriydi…

Ki onlardan birileri çıkıp, halka yaptığı konuşmalar tamamıyla ikna edici konuşmalardır.

Ama ne yazık ki yıllardan beri sistemin ve içi boşaltılmış rejimin himayesi altında yaşayan PKK terör örgütüyle JİTEM’in, Ergenekon’un ve hatta FETÖ’nün de son zamanlarda gösterdiği derin baskıları yüzünden halk sindirilmiş, İslam ve inanç aktifliğini yaşayamamış, medreseler fonksiyonsuz hale getirildiği gerçeğini de göz ardı etmememiz gerekir.

Daha kısa bir süre öncesine kadar baskıcı hegemonya yüzünden, böylesine aktif ilim icazetleri gerçekleştirilemiyordu.

Böyle bir "icazet" töreni yapılmış olsaydı…

İnanın…

Dün o medresede bulunan ahalinin hemen hemen yarısından fazlası o bölgenin jandarma karakolu tarafından derdest edilirlerdi…

“Niye buraya geldiniz, niye toplandınız" diyerek herkesi sorgulamaya alacaktı.

Veya söz, taahhüt alınacaktı ya da hapislerde sürüm sürüm süründürülecekti.

Onun için diyoruz ki; Allah’a şükürler olsun…

Ki bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın sayesinde herkes dilediğini söyler ve dilediğini biçimlendirme şekliyle özgürlüğünü yaşıyor.

Toplumu bölmeye değil, birlikteliğe, beraberliğe, dayanışmaya ve İslam’a davet etme hareketleri gerçekleşiyor.

Bundan da halk çok memnundur…

Ve herkes Erdoğan’ın varlığına içtenlikle dua etmek üzere böylesine toplantılar yapıyorlar.

Dün yine Erdoğan çok güzel dualar aldı o masum, mağdur halkın ağzından.

En derin saygı ve sevgilerimle.