“SOSYAL VE KÜLTÜREL İKTİDAR SIKINTILARI?!” (II)
Eklenme: 5/31/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzere Türkiye ve İslam Dünyası olarak Ramazan ayı içerisindeyiz.

Kulların istek ve arzularının yüce Allah’a yaklaşım anıdır.

Bu yaklaşım tarzını da yakalayabilmek için, günlük hayat akışları içerisindeki çalışma dengelerini koruması gerekir.

Helalini helal, haramını haram olarak bilmesi gerekir..

O bilinci taşımalıdır…

Ki yapmış olduğu tüm ibadetler yüce Allah nezdinde kabul edilsin.

İnanan bir toplumun içerisindeki bireylerin yaşam şekli olduğu gibi, aynı biçimlendirme toplumun her kesimini de ilgilendirmektedir..

Yalnız bireylerle de iş bitmediğine göre toplumsal olarak günlük sosyal ve içtimai dengelerimizi de bu şekilde değerlendirmeliyiz.

Aksi halde kendimizi haram yemekten sakındıramayız, günah işlemekten kendimizi arındıramayız.

Günlük hayat dengelerimizi de bir türlü koruyamayız.

Madem öyleyse inanmış bir toplum olarak Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat etmek gerekir.

Ki orucumuz kabul edilsin…

İbadetlerimiz Allah nezdinde geçerli olsun.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım gerçekler, toplumun her kesimini ne kadar ilgilendiriyorsa, bir o kadar ve daha fazlasıyla milli iradeyi omuzlarına alan, devlet işlerini omuzlayan tüm iktidarları da alakadar ediyor…

Aynı sorumluluk içerisinde kendi yaşamını da biçimlendirmesi gerekir.

Eğer bu minvalde biçimlendirilmezse, devlet kendini yanlış ve zulüm işlemekten arındıramaz.

Zira yasalar çerçevesinde, anayasa kuralları paralelinde devletin daima adil bir devlet olma zorunluluğu soz konusudur…

Toplumun en zayıf kesimlerine yardım elini uzatmasıyla uygulanan tüm uygulamalar, demokratik hukuk çerçevesinde adil olmalıdır.

Adalet dengesinin var olabilmesi için gelen giden iktidarların, milli irade paralelinde hareket etmesi gerekir.

Eğer milli iradenin istek ve arzuları paralelinde dengeler kurulmasa, ne yazık ki adalet mefhumu kalmaz, zulmün adalet libasını giymiş bir acubelik hal yaşanır ve yekvücut olarak toplumsal denge altüst olur.

Helal nedir, kimse bilemez…

Haram da nedir, kimse bilmez hale gelir.

Toplumun özellikle gençliğin her kesiminde "ahlaki çöküntü" meydana gelir.

“Kurtla kuzu”nun bir arada yaşaması temenni edilirken, tam tersine kuzu sürüsüne giren yırtıcı, yağmalayıcı kurtlar üreme yapar.

Zulüm ve dayatma, rüşvet, adam kayırma biri binpara olur…

O zaman da terör kaçınılmaz hale gelir..

Nitekim hali âlem meydanda…

Zira Allahû Teâlâ inandığımız ve bağlı bulunduğumuz Kur’an-ı Kerim'le uyarıyor…

Bize “Nahl” suresinin 9. Ayetinin ilk bölümünde mealen şunu emrediyor;

“Kesinlikle Allahû Teâlâ adaleti ve güzelliği emrediyor… "

Yakın akrabaya yakınlaşma tarzını emrediyor.

Böylece toplumun her kesimi memnuniyet gözüyle birbirine bakıyor ve güven sağlanıyor.

Eğer ikinci bir örnek vermek gerekiyorsa, yine bu örneği bu kez “Nisa” suresinin 58. Ayetinin ilk bölümünden size bir bölümünü aktaralım..

Ve bu ayetin emri olarak devletlerin adil bir düzenini inşa etmesini istiyor…

Zira diyor ki;

“Siz insanlar arasında adalet hükmünü icra ettiğiniz zaman, mutlaka adaletle, hukukla hükümlerinizi gerçekleştiriniz.”

Adam kayırmakla değil.

Nitekim tarihten bir örnek vermek gerekiyorsa…

Efendimiz (S.A.V)’in uyguladığı tarihi bir anıyı sizinle burada paylaşmak istiyoruz.

“Devrisaadette kadının birisi diğer bir kadının ziynet eşyalarını çalar ve yakalanır.

Hırsızlık suçu tespit edilir…

Hüküm icra etmesi için Resulullah (S.A.V)’in huzuruna götürülür.

Resulullah Efendimiz (S.A.V), "suçun sabit olduğuna dair deliller mevcut olduğundan, sirkat suçu nedeniyle o kadının elinin kesilmesi gerekir" hükmünü verir...

Kadının ismi Fatime’dir.

Mahzumiye kabilesinden bilinen bir aileye mensup bir kadın.

Devreye adamlar giriyor.

Resulullah (S.A.V)’ın onu affetmesi için çaba gösterir…

Efendimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor;

‘Beni yaratan, sonsuz kudrete sahip olan Allah’a yemin ediyorum ki: Bu Fatime değil, özbeöz kızım Fatime dahi olsa, bu suçu işlese onu da adl-i şer’iyye paralelinde onun elini kesmek zorundayım.’

Ve dönüyor kızı Fatime’ye diyor ki;

Ey kızım Fatime Allah’a kesin yemin ediyorum ki sen bugün bu suçu işlemiş olsaydın senin de elini kesecektim.

Bu kez babasının kız kardeşi olan Halası Safiye’ye diyor ki;

“Ey Halam!

Allah’a yemin ediyorum, eğer sen Abdulmuttalip’in kızı Safiye dahi bu hırsızlığı yapmış olsa ben bu eli kesecektim.”

Demek ki İslam hukuku, tüm dünya literatüründe en sağlam yaşayan, nizamdır…

İslam hukuku tartışılmaz bir teraziye sahiptir…

Hukukun üstünlüğünü bünyesine taşıyan, illaki İslam hukukunun gerçeğidir, yoksa yıllardan beri dışarıdan içimize ithal edilen, ısmarlama kanunlarıyla, Roma hukukunun yasalarıyla, bilmem İsviçre’nin Ticari yasalarıyla, ABD’nin veyahut AB’nin himayesiyle, hiçbir zaman hukuk ve adaletin icra edilmesi beklenemez.

Zira hali âlem meydanda, görünüyor.

Toplum; adalet ve hukukun üstünlüğünü beklerken, gelen giden tüm iktidarlar, ne yazık ki bunu bir türlü sağlayamıyorlar, mecrasına koyamıyorlar.

Böylece denge bozuyor, anarşi söz konusu oluyor, terör kaçınılmaz hale gelyor…

Dökülen kanlar, akan gözyaşları kesilmez oluyor..

Allah encamımızı hayreyleye.

En derin saygı ve sevgilerimle.