16 NİSAN, MÜREFFEH BİR TÜRKİYE’NİN VARLIĞI İÇİNDİR!?
Eklenme: 2/28/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi bugün meşhur 28 Şubat gününün 20. yıl dönümüdür.

20 yıl önce Türkiye’nin kirli manzarası ve dumanlı görüntüsünün içerisinde ahlaken maymunlaşmış, görüntüsü insan ise de adeta iblisleşmiş canavar birtakım insanlar tarafından Türkiye’nin altı üstüne getirilmişti.

Milli irade iktidarı alaşağı edilmişti.

Hem de resmiyet adı altında.

Hem de devletin şerefli üniformalarıyla bir haydutlaşma hareketiyle yola çıkan bir güruhun 20. Yıl dönümüdür.

Gerçekten günümüzdeki Türkiye, hiç unutmayalım ki bir Osmanlı Devletinin neslidir, devamıdır.

Osmanlı ruhunu bünyesine yerleştirip taşıyan bir ülke olarak ne yazık ki çok kirli emperyalist oyunlar, yüzünden basmakalıp bir hava içerisinde klişeleşmiş oyunlarla bu memleket ne yazık ki varlığını, benliğini, öz cevherini kaybetmek zorunda kalmıştır.

Hilafet-i İslamiye’yi yıkan ki “hilafet-i İslamiye” deyip geçiştirilmesiyle rastgele bir telaffuz olmasıyla beraber…

Tam tersine o vasıf ve o vasfı ihraz eden zevat kim olursa olsun, Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e ait bir vasıftır ve onun makamını mevkiini ihraz eden kimseler de onun varisi ve temsilcisidir.

Tüm bunlara rağmen, o vasfı ortadan kaldırıp da o makamı yıkan ruha kesinlikle “insanlık ruhu” denilemez.

Olsa olsa Avrupa’dan ithal edilmiş kirli, şeytani bir ruhla taşeronluk görevi yapa gelmiş piyon komitecilerin işidir ve oyunlarıdır.

Sahneye konulan rastgele oyunlar değil, mutlak surette İslam düşmanlığıdır, milli birlik ve beraberliğin yıkılışına yönelik yapılandırmadır ve haçlı emperyalizm adına yapılan bir görevlendirmedir.

Velev ki adı Ahmet olsun, Mehmet olsun, Veli olsun, Kemal olsun, Cemal olsun, ne ise yani bu ruh, bu tezgâh rastgele bir tezgah değil, İslam dünyasının riyasetini temsil eden Osmanlı Hilafet-i İslamiye’nin yıkılışına yönelik bir senaryodur, bir kirlenme ittifakıdır.

Ama buna giydirilmiş kaftan da “Laikçiliğin, Kemalizm’in, çağdaşlığın ve demokrasinin adını kullanarak” kendine yakıştırmış olduğu bir harekettir.

Ama ne yazık ki toplum, bir türlü buna karşı çıkamadı, inkâr edemedi, yok diyemedi.

Korku, tehdit, şantajlar adına yapıla gelen Siyonist hareketin bir sonucu olmuştur.

* * *

Sevgili okurlar.

Malumunuz üzere Dünkü yazımızda size Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin çok çarpıcı bazı ifadelerini nakletmiştim.

Onları bugün yine tekrar etmekte fayda görüyorum.

Ve bazı cümlelerini burada bugünkü sohbetimizde de aktarmak istiyorum.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“Nasıl ki hayat bu kâinattan süzülmüş bir hulasadır.

Ve şuur ve his dahi hayatın bir hulasasıdır.

Akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş şuurun bir hulasasıdır.

Ve ruh dahi hayatın safih bir cevheri ve sabit bir müstakil zatıdır.

Öyle de maddi ve manevi hayat-ı Muhammedi (a.s.m) dahi kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en safi hulasasıdır.”

İşte bakınız, sevgili okurlar.

Demek ki Hz. Muhammed (S.A.V)’e inanan bir toplumun hayatı, o yolda biçimlendirilmemişse veyahut o biçimlendirmeyi ortadan kaldıran hıyanet erbaplarının varlığı söz konusuysa, o zaman o toplum hiçbir zaman kendi dengesini koruyamaz, ayakta duramaz ve serbestiyet ruhunu taşıyamaz.

Bugünkü deyimle demokratik hür düşünceye sahip olamaz.

Bu yüce değerlerini kaybeden bir toplum, benliğini, ciddiyetini, şecaatini, yürekliliğini peşinen yitirmiş bir toplum haline geliyor ki Allah korusun ondan daha tehlikeli bir şey yok.

Zaten bizimle bu oyunlar oynandı.

Bu güçlü, yürekli ve tüm dünya devletlerine meydan okuyan bir toplum olmaktan çıkarılıp, “medeniyet ve demokrasi” adı altında, “Laikçilik ve Kemalizm” adı altında haçlı ve Siyonistlerin varlığına peşkeş ettirip, köle olarak kullanma çalışması da rastgele bir çalışma değildir, rastgele bir oyun değildir.

Kesinlikle aslı, nesli belli olmayan ve sahte kimlik kullanan kirli ruhların eseri olarak da tarihe geçmiş durumdadır.

Bu itibarla diyoruz ki;

Artık bu memleket bir daha 28 Şubat’ları yaşamasın.

* * *

Bakınız, sevgili can dostlarımız.

AK Partinin 14 yıldan beri milli irade gücünü elinde tutup, bugün 28 Şubat’ların katlaya katlaya defterini dürmüş, milletin ayakları altına atmış bir milli iktidar olmakla beraber, aynı o dönemin uzantısı durumunda olan bir medya grubunun kalemşorları ne yazık ki hala da yeniden o ruhu bu millete yaşatmak istiyorlar.

İşte Önceki günkü Hürriyet gazetesinin sürmanşetinde “Hande Fırat”ın kaleminden çıkan “Karargâh rahatsız” manşeti gerçekten yeniden kendilerini ele vermiş durumda.

Milli iradeyi elinde tutan iktidar ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, artık tez elden, hemen bu kalemşorların balonlarını söndürmeleri lazım.

Eğer demokrasi adı altında hala da böylesine kirli basın özgürlüğü diye millete yutturulabiliniyorsa “Yazıklar olsun” demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Ve her an için yeni 15 Temmuz’lar gelebileceği endişesini taşımaktan da kendimizi alıkoyamıyoruz.

Şu halde “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçip soruşturma açmış deniliyor ise de bize göre bu bir nevi göz boyama gibi geliyor.

Gerçek soruşturma odur ki yeniden post modern darbesini canlandırmak için yola çıkan bu medya grubunun derhal kapatılması ve bütün malvarlığına el koyarak, hazineye teslim edilmesi kaçınılmazdır.

Yoksa 28 Şubat’ı gerçekleştiren o günün medyası, hiç unutmayalım ki bugünün aynı medyasıdır.

Taksim Gezi Parkı olaylarını balonlaştıran medya, bu medya…

17-25 Aralık’ı devreye sokan yine bu medya.

15 Temmuz başarısız darbe girişimini gerçekleştirmeye çalışan medya, yine aynı medyadır.

Ve daha neler neler…

İnşallah bunun peşini bırakmayacağız ve 28 Şubat’ın kirli oyunlarını ileride çok çarpıcı belgelerle sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.