2 HAZİRAN ve BAŞBAKAN!?
Eklenme: 6/6/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2 Haziranda Diyarbakıra gelerek, AK Parti İl Teşkilatını yenilemek üzere yapılan kongreye katıldı.

Sayın Başbakanın konuşma kabiliyeti, natıkası üstün seviyededir.

çok ikna edici cümleler kurarak, var olan gerçekleri dile getiriyor ve halkını da ikna edebiliyor.

Gerçekten inkr edilmez.

Diyarbakırdaki konuşma muhtevası, söylemleri yöre insanını hakikatten ümitlendirmiştir.

Zaten halkın güveni partinin köşesinde kıyısında bulunan birilerine değil, Başbakanın bizatihi kendisinedir.

Herkesin sevgisi, bağlılığı, dostane muhabbeti onadır.

10 yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti bugüne dek, o kadar güzel yürümüştür ki, özellikle eski dönemlerdeki milletvekilleri olsun ve il teşkilatları olsun, yanlışlıkları yüzünden halkın az da olsa kalbi kırık ise de; bu bir gerçektir ki Başbakan her şeyin üstesinden geliyor, sevgisini ve halkın ona bağlılığı gün gittikçe artırıyor.

2 Haziranda yaptığı konuşma, 3 Haziranda Şanlıurfada merhum Cenap Gülpınarın vefatı nedeniyle ailesine gelip taziyetlerini sunması, yöre halkının sevgisine mazhar olmuştur.

* * *

Buna rağmen, her gün biraz daha yaşana gelen değişik olaylar yüzünden, sorunlar yumağı durumuna düşen ülke bir türlü sorunları çözme hedefine ulaşamıyor.

30 yıldan beri devam ede gelen PKK terörü, İran yanlısı hizipçiler terörü, Ergenekon, DHKP-C, Balyoz gibi daha nice nice fitne ve fesat unsurlarının varlığı yüzünden Başbakan ne kadar çaba gösterirse göstersin, gerçekten bugüne kadar sadra şifa verebilecek bir sonuç alınmış değil.

Terörle mücadele sorunu çözülememiştir.

Bize göre mevcut olan bunca derin yaraların tedavisine henüz ulaşılamamıştır ve ulaşılacağa da pek benzemiyor.

Neden mi?

Zira teşhis yanlış, tedavi yanlış, hedef de yanlış.

Bu üç yanlış içerisinde ne kadar uzman bir doktor olursan ol, birini tedavi ederken, diğeri daha fazla azar, öbürü daha azgınlaşır.

Hastalığa karşı şifa bir türlü elde edilemez.

İşte cizane burada bizim edindiğimiz intibalar ve teşhislere göre fikrimizi açıklamak üzere kamuoyunu aydınlatmaya çalışalım.

Şöyle ki;

Günlük yazılı medyaya baktığımızda sorunların başında her ne kadar Kürt Sorunu olarak görülüyor ise de, aslında Kürt Sorunu diğer yapay sorunlara karşı solda sıfır kalıyor.

Kamu tüm kurum ve kuruluşlarıyla hukuksal olarak, demokratik uygulamalardan çok uzak.

Yasama erkinden tutun, yürütme ve yargısına kadar.

Her şey deyim yerindeyse eğri büğrü gidiyor.

Yamuk uygulamalardan kendini kurtaramayan kamu bünyesinde çok şaibeli kirlenmeleri yaşıyor.

Devlet, eğer önce bünyesini temizlemezse bağırsaklarını yıkamazsa, sorunlar yumağı durumuna gelmiş, kokuşmuş yaralara neşter vurmazsa, sadece parlak nutuklarla şu sorun, bu sorun, Kürt Sorununda bir yere varılamaz.

çünkü yıllar öncesinde bu parlak nutuklar birçok Başbakanlar tarafından çekilmiş, nice nice miting meydanlarında avaz avaz yüksek sesle anlatılmıştır.

Ama deyim yerindeyse yaralı parmağı bir türlü tedavi eden olmamıştır.

Evet, hani demişler ya; Yanlış hesap Bağdattan döner

Eskiden Osmanlı döneminde tartı değil de ölçü birimlerine arşın deniliyordu.

Halep ordaysa arşın burda misali.

Yani gerçekler ters yüz edilemez.

Her şey orta yerdedir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İzin verirseniz, biraz yazılı medyanın manşetlerine taşınan önemli bazı olayları sizinle paylaşalım.

Eğri oturup, doğru konuşmak gerekiyorsa bu dert hepimizin derdi.

Yani 7den 70e kadar 75 milyon insanın derdi.

30 Mayıs 2012 tarihli Yeni Şafak Gazetesi manşetinde iki satvetli, dehşet saçan iki generalin resmi.

Biri emekli Org. çetin Doğan, diğeri ise emekli Org. Teoman Kuman.

Haber aynen şöyle;

BçGyi adliye avlusuna bıraktılar

28 Şubat sürecinde terör estiren BçG soruşturma konusu olunca sahipsiz kaldı. Savcıya hesap veren 4 yıldızlı paşalar BçGnin kuruluşu konusunda ihtilafa düştü.

çetin Doğan, BçGnin kuruluşu için Milli Güvenlik Kurulunu; Teoman Kuman ve Hikmet Köksal ise kararghı adres gösterdi.

Balyoz tutuklusu Emekli Org. çetin Doğan 4 Nisan 1997de Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından başkanlıklara irtica ile mücadele için bir çalışma grubu kurulacaktır, bu çalışma grubu harekt başkanlığında olacaktır

Bakınız, sevgili okurlar.

Bu milletin ekmeğiyle yetişen, vergisiyle beslenen, bütçesiyle palazlanıp büyüyen bu tür insanlar, ne kadar hain planları tezghlamıştır ve hala da devletin gizli bölümlerinde aynı anlayış sürdürülmekte görünüyor.

5 Haziran 2012 tarihli Zaman Gazetesinde şöyle bir haber yer alıyor.

Balyoz Sanığı Bilgin Balanlıdan tüyler ürperten ses kaydı.

Genel af çıkacak, herkesten af soracağız.

1- Cumhurbaşkanı ya da Başbakan düzeyinde bu yaşananların hesabı mutlaka sorulacak.

2- Hükümet ya çıkaracak mahkemeyi bitirmeyecek, ya da genel kapsamlı bir af çıkacak.

Dini motifli bir şey var orada (bilvanusta)

Hava Kuvvetleri bunu merak etmez mi?

Evet, bakınız Türk generalinin dine ne kadar kin kustuğunun bir almetifarikası.

Diğer bir general, aynen şöyle söylüyor;

İllegal yöntemler uygulayacağız.

Tevfik Özkılıça ait ses kaydında da uygun zaman kolladıkları ifade ediliyor.

Gerekirse illegal yöntemlere başvuracağız deniliyor.

Hayretle ve dikkatle bu olaylara bakmak gerekirken, öbür yandan 2 Haziran 2012 tarihli Sabah Gazetesinin manşetine özellikle dikkatinizi çekiyorum.

Tıpkı darbeci cuntacılar gibi yargının da ne kadar kaygan zemin üzerinde olduğu her gün biraz daha kendini gösteriyor.

İstisna kaideyi bozmaz demişlerse de her gün biraz daha bu istisnalar çoğalarak devam ediyor.

Haber aynen şöyle;

çEKİRGE BU KEZ SIçRAYAMADI

Sakaryadaki Mini Susurlukun baş aktörü olan savcı bu kez Edirnedeki restaurantta bir işadamından rüşvet alırken suçüstü yakalandı.

Edirnenin Uzunköprü ilçesinde savcı olan Can Karakılıça yönelik operasyon bir un fabrikatörünün savcı benden rüşvet istedi ihbarıyla başladı.

İşadamının üstüne gizli kamera yerleştiren polis, rüşvetin verileceği restaurantta önlem aldı, Edirne Başsavcısı da müşteri gibi bir masaya oturdu.

Savcı Karakılıç yemekte gazeteye sarılı 15 bin TLyi alırken suçüstü yakalandı ve tutuklanıp hapse konuldu.

İhbarı yapan işadamı Sungur Kangal, Beni tefecilik iddiasıyla tutuklattı, sonra da suçun yok rüşvet ver bırakayım dedi iddiasında bulundu.

* * *

Bakın, bir yandan askerlerin çirkin ve kirli oyunları, öbür yandan yargı mensubu kocaman bir savcının rüşvet oyunu.

Ama hatırlarsınız, sevgili okurlar.

11 Nisan 2012 çarşamba günü 50 Hkim ve Savcıya çete İncelemesi başlıklı yazımız büyük ses vermişti.

O gün telefonlarımız kilitlendi, 10 binin üzerinde internet üzerinde okuyan okurlarımız bizi aradı ve tebrik ettiler.

Bakınız, bizim yazdıklarımız bire bir kanıtlayıcıdır.

Eksik noksanlarımız olsa dahi her an için düzeltmeye hazırız; ama unutmayalım ki kusursuz olan Allahtır.

Elbette ki bizim gibi aciz insanlar kusurdan Müberra değiller.

Kusursuz olan haber verme ve kamuoyunu aydınlatma durumlarımız söz konusuysa elbette ki bununla gurur duyarız ve mücadelemize devam edeceğiz.

Bakınız, 28 Mayıs 2012 Pazartesi günü Bugün Gazetesinin manşeti şöyle;

ÖZEL MAHKEMELERİ DÜZENLEYECEĞİZ

Bakan Binali Yıldırım, İzmir Körfezine yapılacak asma köprünün rüzgar testleri için bulunduğu Milanoda Ankara Temsilcimiz Adem Yavuzarslanın sorularını cevapladı.

Şöyle dedi; Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili bir rahatsızlık olduğu ortada. CMUKun 250. maddesinde düzenleme yapacağız, bu konuda karar aldık, Adalet Bakanımız gerekli çalışmaları sürdürüyor

HATALI KARAR VEREN HKİME ve SAVCIYA CEZA

Yetkilerini kasıtlı olarak daraltan ve kötüye kullanımını engelleyecek düzenleme olacaktır.

Ayrıca kamu adına yetki kullanan Hkim ve Savcıların layüsel olması mümkün değildir.

Yargı mensupları hatalı karar verirse ceza çekmeli

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Türkiyenin en büyük sorunları Kürt Sorunundan daha fazla sorunlardır.

Bu sorunlar hem de kamu kurum ve kuruluşların bünyesinde çalışan önemli platformda bulunanların sorunlarıdır.

Bu nedenle diyoruz ki, sevgili Başbakanımız eğer her şeyden evvel, el çabukluğuyla şu anayasayı değiştirip, özellikle yargıya ve TSKnın bünyesine yepyeni ter taze bir uygulama getirip şekillendirirse, özellikle bu coğrafyaya atanan bürokrat kişiler, ahlaken seçkin, becerikli, her türlü şaibeden uzak kimseler olursa, bir çok hadise kendiliğinden ortadan kalkar.

Yoksa sorun gittikçe büyüyor, iş işten geçiyor, hiç kimse de bir şey yapamıyor.

En derin saygılarımla.