23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı!
Eklenme: 4/24/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi devletlerin ve ülkelerin var oluşu veya yok oluşunun temel unsuru "samimiyettir, ihlstır ve ittifaktır".

çünkü "devlet ile milleti" bir arada, tutan tabiri caizse çimento vazifesini görendir, bu temel unsurlar.

Ama samimiyetsizliğe, ciddiyetsizliğe ve ihtilafa düşen hiçbir ülke ve toplum geleceğini yakalayamaz?

Ne geleceğini yakalayabilir, ne de teknolojisini, ne de çağdaş medeniyeti?

Yani sözün kısası; çağdaş muasır medeniyet seviyesine ulaşamaz.

Ulaşamadığı gibi çoğunlukta bile olsa, hakikatleri şeklen savunsa bile karşısındaki batılı ve yanlışları savunan ve dünyaya zulmeden rakip ülkeler ittifak içinde olduğu için başarılı olur.

Tarihte buna şahittir.

Tıpkı dünkü ayetten örnek getirerek, ifade ettiğim tarihi Tlt orduları ile Cltun orduları gibi

Bunlar tarihi örneklerdir.

Dört bin sene önce olsa bile günümüze kadar uzantısı devam ettiği gibi birer "ders-i ibretir de!"

Her zaman için, her devlet için aynı örnek teşkil edebilir.

Tıpkı bugünkü çağdaş dünyamızda yaşandığı gibi

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızda geçen Bakara suresinin 251. ayetinin başındaki cümle şöyle;

Fe hezemhum bi iznil-lhi

Derken, Allahın izniyle onları bozguna uğrattılar ifadesi bizim bugünkü yazımızın içeriğini biraz daha fazlasıyla aydınlatmaktadır.

Düşünün, sevgili okurlar.

Yani azınlıkta olan Tltun orduları, davalarında samimi ve ihlslı olduğundan sınavı kazanarak, Cltun büyük çoğunluktaki ordularına galebe çaldılar.

Yendiler, ama azınlıkta olduğu halde.

Demek anlaşılan budur ki azınlıkta dahi olan bir toplum, gerçekten samimiyetle, ihlsla, ülke davalarına sahip çıkarsa karşılarında Amerikan orduları da olsa, Rus orduları da olsa, komutanlarının harp dehaları sayesinde illaki muzaffer olacaklar.

Tıpkı 1920lerdeki Milli Mücadele ruhu gibi

İşte o ruh öyle bir ruhtu ki haçlı dünyasına karşı verilen Milli Mücadele'de zaferler kazanıldı.

O ruh oldukça büyük bir ruhtu ve Milli inançla toplumsal bir pekiştirme ruhuydu.

Tek kelimeyle İttihad-ı Muhammedi ruhuydu.

İşte o günlerde 23 Nisan eski tabirle Milli Hkimiyet ve çocuk Bayramı olarak anılır ve kutlanırdı.

Ama bugünkü manzaraya bakıldığında, eğri oturup, doğru konuşalım o ruh bugün toplumumuzda görünmüyor.

O ittihat yoktur.

O hkimiyet-i milliye de yoktur.

çünkü diğer dev dünya ülkelerine karşı hkimiyet-i milliyemiz olmadığı gibi, yani güdümlü bir siyaset içinde olduğumuz gibi, içimizdeki atılan ihtilafın nifak tohumlarının bile üstesinden gelememekteyiz ve yenik düşmekteyiz.

Zira o günkü o ittihadın, o birlikteliğin, o şevk ve heyecanın ruhunu bugün yaşayamıyoruz.

1950li yıllardan beri içimize atılan nifak tohumları, mevcut tağuti ve antidemokratik sistemi dahi az ve yetersiz görerek, daha daha büyük bir ihtilafı aramıza sokmak için, yani mevcut cumhuriyet anlayışından daha fazlasıyla Marksizme, Komünizme, Leninizme, Ataizme ve daha neler neler

Bozuk sistemlere yönelik kirli çalışmaların varlığı söz konusudur.

* * *

Evet, dün Milli Hkimiyet ve çocuk Bayramını ülkenin her köşesinde kutladık.

Ama bize göre buruk bir şekilde kutlandı ve hep buruk ve kavgalı kutlanmış olduğu gibi, dün de aynı şekilde idi.

Her kafadan bir ses çıkıyor, ağzı olan konuşuyor, boğazı boş olan ne söylediğinin farkında değil?

Özellikle Meclisteki muhalefet, hele hele bir ana muhalefet partisi var ki maazallah.

Ne kadar nifak tohumları varsa, tamamıyla bir araya toplayıp toplumun arasına yaymaktadır.

O zehri var oldukça, insanlarımızın siyaset toprağına buğday tohumu gibi atıyor.

Maazallah bu ana muhalefetin ve diğer muhalif partilerin istek ve arzuları bu memlekette yeşerirse, hele bir de İslamın gölgesinde oluşan bir paralel yapının da ittifak etmesi, apayrı bir şiddetin ve nifakın fırtınasına neden olur?

Evet, gerçekten anılan ayeti kerimelerin yüce mealinden anlaşıldığı gibi; hezimet küfür cerahatlerine mahsustur.

İmanla yaşayan bir topluma ve bir ülkeye hezimet yakışmıyor, ama sadece isimde kalmak değil, sadece olayın kabuğunu değil, çekirdeğini muhafaza edip, kalbi derinliklerine indirilen sapasağlam bir iman çekirdeğiyle olabilir.

Ben Müslümanım, ben muhafazakrım, ben milliyetçiyim, ben cemaatçiyim ve her ne olursa olsun, davanın özü toplumun her kesimine götürülmediği müddetçe ve helalı helal olarak, haramı da haram olarak bilerek yaşamayan bir toplumun sonu bize göre hiç de iyi görünmüyor.

Berraklığını gittikçe yitiriyor ve kapkaranlık bir ümitsizlik vadilerine doğru sürüklüyor.

* * *

Evet, değerli can dostlar.

Bakınız, her Allahın günü televizyon ekranlarından, yazılı medyanın birinci sayfalarından okuduğumuz, izlediğimiz ve gördüğümüz öylesine olaylar yaşıyoruz ki tüyler ürpertici.

Devletin birçok kamu kurum ve kuruluşlarındaki yaşanmakta olan skandallar ve ayıplar zinciri adeta insanlarımızı çileden çıkarıyor.

Yargı erkine bakıldığında antidemokratik hukuk dışılıklarla birlikte aynı dosya üzerine kaşla göz arasında verilen çelişkili kararlar ve ayyuka çıkmış rüşvet, suiistimal, adam kayırma ve kirli ideolojiler.

Toplum bunlardan çok rahatsız

Milli Eğitim camiasına bakıldığında inanın, sevgili okurlar.

Milli kelimesini kullanmayı bile utanır derecesine gelindi.

Sayın Başbakanımızdan ve Cumhurbaşkanımızdan başka hiç kimse artık Milli kelimesini kullanmıyor duruma geldik.

Bayramlar için kullanılan kavramlar bile CHP anlayışı paralelinde o kavramlar değiştirilerek, hiç de milli olmayan kavramlar kullanılıyor.

Evet, Milli Hkimiyet ve çocuk Bayramı yerine Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramı diyoruz.

Hani Atatürkçüydük, hani hukukun üstünlüğüne inanıyorduk?

Şu halde Mustafa Kemal Atatürkün Bayram için kullandığı ifade Ulusal Egemenlik değil Milli Hkimiyet ve çocuk Bayramı olarak kullanmıştır.

İşte, CHP illaki her şeyin orijinalini bozup, batıdan ithal edilen kelime ve kavramlar kullanıyor.

Yani emperyalizmin hegemonyasında olan anlayışlar, hiçbir zaman bu memleketin ruhunu okumuyorlar, okumak istemiyorlar ve nerde kaldı ki hkimiyet-i milliye ifadesini kullansınlar.

Bu nedenle diyoruz ki;

İstersen yüz bin defa şekli olarak bayramlar kutlanırsa kutlansın, ister dini bayramlar olsun, ister milli bayramlar olsun.

Milletin geçmişine layık kültürünü koruyamadığın müddetçe o bayramlar bayram değildir.

Olsa olsa bayram değil, şeklidir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bugün de sizinle paylaşmak istediğim gerçek şudur ki geçmişimize bakıp tarihimize sahip çıkalım, kültürümüze sahip çıkalım, inancımıza sahip çıkalım, birlikteliğimizi koruyalım, Kuranın birlikteliğinde yürüyelim ve yaşayalım.

O her şeyimizdir, o olmazsa olmazımızdır.

Artık bayat anlayışlara paydos diyelim.

Yepyeni ter taze bir Türkiye için..

O da Sayın Recep Tayyip Erdoğanın başkanlığında olsun, diye Allahtan dileyelim.

En derin saygı ve sevgilerimle.