28 ŞUBAT BÜYÜK BİR KOMPLO TEORİSİYDİ!?
Eklenme: 4/20/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımda belirttiğim gibi basın, özellikle yazılı medya bir haftadan beri manşet ve sürmanşetlerinde 28 Şubat mezalimine dikkat çekiyor.

Önemli, tanınmış gazeteler birinci sayfalarında manşetten verdikleri haber önemine binaen 28 Şubat olayını yazıyorlar.

Her ne kadar;

Birçok haberi medya zaman zaman manşet ve sürmanşetlerine bazı hadiseleri taşıyor ise de, fakat kısa bir süre sonra olay güncelliğini kaybeder ve gündemden düşer.

Her ne kadar iz bırakırsa da zamanla unutulur.

Ama bu olay, yani 28 Şubat olayı inanıyorum ki hiçbir zaman gündemden düşüp, kulaklardan silinip, unutulabilecek bir olay olmayacaktır.

Bu olay birçok yönüyle bu milletin kalbinde derin yaralar açmıştır.

Açtığı derin yaralar, tez be tez iyileşecek cinsten değil.

Zira insanları arkadan vuran bir hançer ise de "darbesi" kalplere inmiştir.

İnsanların kalbinin ortasına vurulan hançerin açtığı yaranın iyileşmesi hiçbir zaman şansa bağlanacak gibi hafif bir yara değildir.

Bu milletin arkasından ve kalbinden açılan yaralar, gerçekten derin yaralardır.

Ben, kamuoyuna, devletin siyasetine ve yargısına, belgelerle hem de ıslak imzalı belgelerle deşifre ettiğim birçok olay hep 28 Şubatı anlatan olaylardır.

Bu olaylar anlattıklarımızdan daha vahim bir şekilde gerçekleşmiş olaylardır.

Resmi ağızlardan yazılan yazılar, verilen sözde dilekçeler, bu milletin gencecik evlatlarına yönelik olarak birer komplo teorilerinin karalama ve fişleme oyunları olmuştur.

***

Bakınız, Dünkü Yeni Şafak Gazetesinin manşetine.

Büyük puntolarla manşetine taşıdığı haberin iç yüzünü burada sizinle paylaşmak istiyorum.

BAŞINI Aç, HER ŞEY çOK GÜZEL OLACAK

Haberin başlığı böyle. Devamla şöyle deniliyor:

İstiklal Savaşı Gazisi Kamil Törenin torunu İbrahim Töre, Peygamber Ocağı diye girdiği TSKda 28 Şubat sürecinde namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu için ordudan atıldı. Töre, bu karanlık dönemde evine kadar gelen Korgeneral Mehmet çavdaroğlunun eşine İbrahim, istikbal vadeden bir subay, geleceği senin elinde, başını açarsan her şey farklı olacak diyerek psikolojik baskı yaptığını anlattı

Evet, sevgili okurlar.

İşte Korgeneral Mehmet çavdaroğlu, bugün nerededir?

Bu hain, 1999 yılının Eylül ayında Jandarma Genel Komutanlığında önemli görevin başında iken emekli Jandarma Albay Eşref Hatipoğlunun istek ve arzuları doğrultusunda tüm askeri birliklere yazdıkları bir ferman yazısı vardı.

O yazısında Altındağ ailesini hedef almış ve oğlum merhum Mehmet Emin Altındağın ismini özellikle büyük harflerle yazarak nerede bulunduğunda takip altına alınması gereken en "tehlikeli bir kişi" olarak ifade edilmişti.

Bu iri kafa, iri olduğu kadar da boş bir kafa.

Ama hain bir kafanın bu emir yazısından sonra Emin Altındağ, tüm askeri çevreler nezdinde "tehlikeli ve zararlı bir insan" olarak gösterildi.

Ve nihayet 25 Nisan 2000 yılında Erzurumdan Diyarbakıra gelirken arkadaşı olan Mühendis Münir Mennanla beraber Bingöl Genç ilçesi ile Diyarbakır Lice ilçesi arasındaki askeri birliklerin yoğun olarak bulunduğu "Abbalı" bölgesinden geçerken hain bir tuzağa düşürüldü.

Virajda zırhlı araç önünü kesti.

Ve arabası 150 metrelik bir uçuruma aşağı atıldı.

Tüm bu olay 2000 yılının 25 Nisanı 26 Nisana bağlayan akşamüstü meydana geldi.

O her iki genç o derede sabaha kadar can çekişti ve nihayet vefat ettiler.

Bu önemli olayı örtbas etmek için trafik kazası süsü verildi.

Ve o günkü Lice Cumhuriyet Savcılığınca olay bir trafik kazası olarak kayıt altına alındı.

Olayı tespit etmek için oraya giden muhabirlerimiz olayın gerçek yüzünü tespit etmişler ise de yolda peşlerine düşen psikopat bir üsteğmen, gazetecilerden olayın bandını alarak el koydu...

Ve bilahare yok etti.

İşte, Mehmet çavdaroğlu ve Eşref Hatipoğlu deyip durduğumuz bu iki kişi.

Pek tabi ki iki kahraman daha var(!).

Olayı örtbas etmeye çalışan o günün 7. Kolordu Komutanı Doğan Temel Paşa.

Ve dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcısı Nihat çakar.

Bu tür hain komplo teorisyenlerin kahramanlarını (!) hep yazdık, çizdik, ele verdik.

Ama heyhat maalesef o dönemin yargısı görevini yapmadı daha doğrusu yapma cesaretini gösteremedi.

İşte o olayı anlatan üç dört klasörden ibaret hazırlık dosyası.

Altı sene içerisinde takipsizlik fiyaskosuyla neticelendirildi.

Her ne kadar damarımıza dokunan ve olaydan dolayı çok çektiğimiz acıya dayanamayarak, olayı AİHMe taşıdığımız halde henüz bir netice alınamadı.

28 Şubatın dar beyinlerin, geniş çembere aldıkları ve herkese attıkları ağın biçimlendirme şekli böyle.

***

İşte biz de Altındağ ailesi olarak 28 Şubata müdahil olmak istiyoruz.

Bakalım Özel Yetkili Savcı bu söylediklerimizi "suç duyurusu" olarak kabul eder mi?

Veyahut da Mehmet çavdaroğlu, Eşref Hatipoğlu ve Doğan Temel ile Nihat çakar gibi simaları koruyan, görevini hakkıyla yerine getiremeyen bazı yargı mensuplarının karakaşlarının hatırına binaen işlem yaparlar mı yapmazlar mı?

Mücadelemiz hep bu olmuştur ve devam edecektir.

Dökülen kanlarımızı hiçbir zaman yerde bırakmak istemiyoruz.

Bizim gibi milyonlarca mağdur olan insanlar ve aileler olmuştur.

Bu unutulacak bir hadise değildir.

İşte diyoruz;

O sarhoş kafalar nerede?

Devlet onları yakalayıp, hemen derdest edip sorgulaması gerekmiyor mu?

Buradan Özel Yetkili Savcıları göreve davet ediyoruz.

***

Aynı zamanda;

Hkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna da çağrımız var.

2006/19198 sayılı birkaç klasörden oluşan hazırlık dosyası yeniden ele alınmalı.

Hem; Özel Yetkili Savcılar.

Hem de; HSYK.

Eğer gerçekten hukuk varsa ve yargı hukuku işliyorsa bundan daha önemli kaç tane hadise olabilir ki?

İşte buradan tekrarlıyorum.

Emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Korgeneral Mehmet çavdaroğlu ile Doğan Temelin, dönemin Kolordu Komutanı ve olayın başkahramanları olan bu üç kişiyi hemen yakalayıp derdest etmelerini istiyoruz.

Pek tabi ki; Nihat çakar'ı da.

İnanıyoruz ki;

Bunlar sıkıştıkça suçlarını itiraf edeceklerdir.

çünkü Mehmet çavdaroğlunun resmi yazısı vardır, hem de ıslak imzalı.

Özel Yetkili Savcı ararsa, çok kolay bunları bulur.

Ama bilemiyorum, defalarca bunu yazdık, çizdik.

Ancak gönlümüzü rahat edebilecek, sadre şifa verebilecek bir çalışma stilini savcılıklarımızdan bulamadık.

Bakalım şimdi ne diyecekler?

* * *

Evet, merhum Emin Altındağ ile Münir Mennanın önde gelen katilleri anlattığım bu kişilerdir.

Yakalanmalarını istiyoruz.

çünkü davacıyız.

Anayasal bir hakkımızdır, bu hakkı talep ediyoruz.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar