“BM NEYE YARAR?”
Eklenme: 9/24/2013 12:00:00 AM

Evet, değerli okurlar.

Birleşmiş Milletlerin (BM) 5 daimi üye ülkesi bugün adeta "dünya kaderini" elinde tutmakta.

Ve uygulama ile yaptırımları da; "o 5 daimi ülkenin" insiyatifi paralelinde, seyrediyor.

Dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BM'nin bu tavrına karşı, haklı bir çıkış ortaya koydu.

Ki Suriye ve Mısır meselesi "süresince" birçok kez, tepkisini ifade etti.

Dün bir kez daha tüm dünya kamuoyu nezdinde ızdırablarını dile getirdi.

Ve Birleşmiş Milletler niçin kuruldu? diye sordu?

Elbette ki, BMin kuruluş amacı sözde I. Dünya Savaşı gibi insanlığın başını belaya sokan, dehşet saçan savaşlardan korunmak ve tüm beşeriyet için bir sulh-i umumiyi gerçekleştirmek ve insanlığı savaşlardan, soykırımlardan kurtarıp, koruma altına almak.

Ama ne çare ki kurumun işleyişi hiç de öyle değil, tümüyle amacından sapmıştır.

***

Dün olduğu gibi bugün.

Tek hedefi var.

O da İslam dünyasını "birer terör ülkeleri" olarak deşifre etmek.

İslamiyeti bir terör merkezi olarak göstermek.

Hareket gayesi bu minvalde olan bir müessese konumunda.

Tağuti, zorba, güçlü devletlerden oluşan bu müessese gerçekten "küfrün tek millet olduğu" prensibini onaylayan adeta bir zulüm mekanizması olarak, faaliyet göstermektedir.

Her ne kadar kavram olarak kendine güzel görünüm verdiriyor ise de tıpkı günümüzdeki demokrasi kavramı gibi ikiyüzlü.

çifte standartlar uygulamalara sahip.

İşine geldiği yerde demokrasi diyor, işine gelmediği yerde de memokrasi diyor.

Yıllar yılı İslam dünyasını karanlık ve zulüm duvarlarıyla kaplayan ve bir türlü bu karanlıktan çıkış şansını vermeyen bu zulüm kurum, gerçekten İslam dünyasını da kozmopolitleştirerek içine nifak tohumunu ekmiştir.

İşte hali lem meydanda.

Irkçılık, bölücülük, mezhepçilik gibi yıkıcı ideolojilerin enjekte edildiği bir İslam dünyası bugün söz konusu!

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bu Birleşmiş Milletler (BM) kurumu olarak bilinen bu tağuti müessese İslam dünyasını ablukaya almış ve hep kimliğini gizli tutan münafık tinetli insanları içine sokmuştur.

Irkçılık, kavmiyetçilik, mezhepçilik taassubuyla karşı karşıya kalan İslam dünyasını sömürmektedir, işgal etmektedir, hükmen yeryüzünün her devleti karşısında mağlup ve yenik düşürmektedir.

ABDnin, Rusyanın ve diğer güçlü batı devletlerinin ittifak ettikleri ortak nokta, İslam dünyasının üzerine hegemonya kurmaktır.

Bunun içinde demokrasi gibi, adalet ve hukuk kavramları gibi yüzeysel bir zihni enjekte ederek, kendini idame ettiriyor.

Madalyonun bir yüzüne bakıyorsun şeklen barışçıl olarak görünüyor, diğer yüzüne bakıldığında ise fitne, fesat görünüyor.

İşte bu sinsi yüzüyle, İslam ülkelerini birbirine düşürüyor, iç savaş ve soykırımlarla karşı karşıya bıraktırıyor.

Adeta birer terör merkezi haline getirtiyor.

Böylece pusulasını şaşırmış bir İslam dünyası orta çıkıyor.

Teknolojik olarak, ekonomik olarak, çağdaş olarak, kültürel olarak, ne kadar çabalıyorsa da bir türlü kendini bataktan kurtaramıyor.

Der demez çaresizlik ve imknsızlık içerisinde küfrün ve haçlı anlayışın kuklası haline geliyor.

Kendi ordularının çizmesi altında veya içten kiralanan piyon hainlerin çizmesi altında, katliamlarla, soykırımlarla kendi halkını öldürüyor, yok ediyor.

Bugün, "iç savaş" yaşamayan bir İslam ülkesi gösterilebilinir mi?

Ne mümkün?

***

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, Türkiyemizin hali perişaniyetine.

AKParti 11 yıldan beri devlet iktidarını elinde tutmuş, inançlı ve iyi niyetli bir Başbakanın tüm çabalarına rağmen bir türlü ülkeyi muhalefetin hıyanetinden kurtaramıyor.

Hele hele Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerine oynanan kirli oyunlar.

Değişik versiyonlarla aşiretleri birbirine düşürüp, adeta bir soykırımla karşı karşıya bırakılmakta.

Maalesef devlet erknı da bir türlü hainlere karşı, zalimlere karşı, güçlü, despot ve feodal yapıya karşı suskun kalmaktadır.

Adalet mekanizması adeta ters dönüyor.

Güvenlik güçleri seyirci kalmakla, göz kırpmaktadır.

Zulmün başına adalet külahı giydirilmiş.

Karanlık ve hukuksuzluk mezalimine demokrasi cübbesi giydirilmiş.

Muzur bir yapı içerisinde Anadolu insanı birbirini yemekle meşgul iken madrabaz siyaset, kişisel rant peşinde adeta keyif çatıyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Üç ay önce Diyarbakırın Silvan ilçesinde bir arazi anlaşmazlığı nedeniyle otomatik silahlarla taranan bir aileden bir çırpıda sekiz kişi öldürüldü.

Muşta aynı versiyonla altı kişi.

Ve daha üç gün önce Mardin ile Diyarbakır arasında birbirine çok yakın iki aile yaşanan katliam.

Bir ailenin güçsüzlüğü karşısında, diğer güçlü aile devlete ve millete meydan okurcasına elini kolunu sallayarak, Mardinin cezaevi önünde iki anne ve üç çocuğu 60 mermi kullanarak, rahatlıkla öldürüyor.

Peki, bunun cezası ne?

çağdaş, medeni, demokratik hukukun üstünlüğüne inanan bir dünyanın (!) koymuş olduğu adalet terazisi ne çare ki bir türlü işlemiyor, yerine konulmuyor, ilahi adalete rağmen tam tersine şeytani ve tağuti adalet olarak gereken zalime karşı ders verilemiyor.

Oysaki insanlık tarihi boyunca olmazsa olmazı olan bir gerçek var; El cezau min cinsil amel Yani verilmesi gereken ceza işlenen suçun cinsinden olmalıdır.

Suçlunun işlediği suçun cinsinden olmalıdır.

Yani öldürme ise devlet de o adamı cezaevine götürüp, beslemek değil.

Aynı ceza üzerinden devlet o intikamı derhal katilden almalıdır.

İşte hukuk budur, adalet budur.

Demokrasinin memokrasiye dönüştürülmemesinin hali de budur.

***

Ama ne çare ki tam tersine hukuka rağmen, adalete rağmen, devletin varlığına rağmen, güvenlik güçlerinin sözde tedbirlerine rağmen, her gün biraz daha dev adımlarla ilerleyen katliamlar çoğalan suç potansiyeli ve oluşan terör.

Fakat ne yapalım?

Demek ki Bir gülle bahar olmaz diyorlar ya.

Yani bir tek iyi niyetli demokrat bir Başbakanla Türkiye bir türlü hak ettiği yere gelemiyor.

Başbakan ne yapsın, Cumhurbaşkanı ne yapsın?

Zira Suriye iki sene içerisinde 110 bin insanı öldürmüştür.

Eğer Mısırda kaşla göz arasında Yüzde 50den fazla milli iradeyi temsil eden bir devlet adamı alaşağı ediliyorsa ve BM de süt dökmüş kedi gibi dönüp arkasından pis pis bakıyorsa artık ne yapılabilinir ki?

Ancak gayretullaha (Allahın gayretine) dokunmaktan başka mazlumların beklentisi yoktur.

En derin saygı ve sevgilerimle.