“BU EZANLAR-Kİ ŞEHÂDETLERİ DİNİN TEMELİ, EBEDÎ YURDUMUN ÜSTÜNDE BENİM İNLEMELİ” (III)
Eklenme: 11/20/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın son bölümünü içeren Prof. Dr. Sami Selçukun Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne isimli kitabının başlangıcından aldığımız alıntının son iki paragrafını da sizinle paylaşmak istiyoruz.

Aradan 2000 yıldan çok zaman geçer 14. Lois Bu devlet benimdir der ve ekler Tek kral, tek yasa, tek inanç Tevrattaki canavar Leviathan devlet olup çıkmıştır.

Evet, burada Tevrat kelimesinin geçmesi, kanımca orijinal Hz. Musaya gelen gerçek ilah-i kelam olan Tevrat değil de hahamlar tarafından Tevrattan muharref olan Talmut kitabı kastediliyor.

Tek kral, tek yasa, tek inanç bu slogan yüz yılımızın ilk yarısında milyonlarca cana mal olmuştur.

Birey yine yapayalnızdır.

Baskı tekniği Konfüçyüsün kaplanlarına rahmet okutmuş, yüksek fırınlara, sabun makinelerine dönüşmüştür.

Tek biçimli insan yaratma iddiasıyla boy gösteren totaliter tümleci, devletler acılar bırakarak, tarihe gömülmüşlerdir

İki bin altı yıl sonra yine bu tür devletlerden birinde çinde oluşmuştur

* * *

Ondan sonra Rusya ve bu her iki devletin etrafında toplanan makyajlı komünist ülkelerin başındaki totaliter rejimin temsilcileri, özellikle uzatılmış.

Ucu Mısıra, Libyaya, Tunusa, Suriyeye, Afganistana, Iraka kadar uzana gelmiştir ve bugün aynı anlayış bu devletçiklerde sürdürülmektedir.

Özellikle son üç-dört aydır Mısırın darbeci generalleri, dünyadan gizli olarak İhvan-ı Müslimin Teşkilatları üzerine çok gizli baskı yapmakta, nice masum insanların bilinmeyen yönleriyle ocaklarını söndürmüşler, on binlere yakın faili meçhul cinayetler işlemiştir.

Keza iki yıldan beri Suriyede yüz kat fazlasıyla yaşanmıştır.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türkiyede bunun birkaç kat fazlasıyla bu millete çok ağır çileler çektirilmiş.

Özellikle 1923ten 28 Şubat 1997lere kadar, hatta 2000li yıllara kadar devlet, deyim yerindeyse Konfüçyüsün kaplanlarını aratmıştır.

Özgürlükçü, çoğulcu, demokratik, sivil parlamenter sistemlere rağmen, Sivil toplum hukuk devleti, insanların temel hak ve özgürlüğüne saygılı olarak kendini kğıt üzerinde gösteren bir devletin varlığı, bu anılan kavramların tam tersini uygulayarak, devam ede gelmektedir.

En bariz şekli, 1924, 1961 ve 1981in vesayetçi, insan temel hak ve özgürlüğüne aykırı anayasalarının mevcudiyeti bunun kanıtlayıcı bir delilidir.

40 yıl boyunca terör örgütleriyle boğuşan bu toplum, Türküyle, Kürdüyle, Doğulusuyla, Batılısıyla bu acıları sinelerine çekmiştir.

Kan, gözyaşları, ekonomiksel çöküntü ve nice ocaklar söndürülmüştür.

Nice faili meçhul cinayetler, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki feodalite ile JİTEMin işbirlikçiliği, hatta yer yer polis ve yargı dahi buna alet edilmiş duruma girmişti.

Feodalite yaptığı her iğrençlik ve her zorbalığı, mutlaka ya jandarmanın, ya polisin veya da yargının gölgesine saklanarak yapmıştır.

* * *

Evet, Şiddetin Sefaleti isimli kitabında Şemdin Sakık şöyle diyor;

Yıl 1993, Muş-Diyarbakır-Bingöl üçgeninde bir operasyon düzenlendi.

Operasyon güçleri sınırsız yetki kullanıyorlardı, önlerine çıkan her insanı ya tutukluyor, ya öldürüyorlardı, köyleri ise büsbütün yakıyorlardı.

O operasyonda Muşa bağlı köyüm olan Zengök köyünün de aralarında bulunduğu 70 civarında köy ve mezra boşaltılarak yakıldı.

Köyümde bir aileden beş kişi bir ahıra kilitlenerek ateşe verildi.

Sonraki yıllarda sadece kafatasları ortaya çıkan 11 Kulp köylüsü de o operasyonda öldürüldü, onlarca köylü de gözaltına alınıp tutuklandı.

Bu insanların bazıları hala cezaevinde suçsuz yere yatıyorlar

PKKdan ayrıldıktan sonra 13 Nisan 1998de Kuzey Irakta yakalanıp, Türkiyeye getirilen Şemdin Sakıkı Andıçta kullanmak üzere bazı gazeteciler hakkında PKKdan para alıp, yazı yazıyorlar diye ifade vermeye zorlandığı sorguda eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın da hazır bulunduğu ortaya çıktı.

Sakık, konuyla ilgili detayları anlattığı kitabında her şeyi dile getiriyor.

Diyarbakırda o dönemin 7. Kolordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile DGM Cumhuriyet Başsavcısı işbirliğine girerek, nice aileleri, nice basın mensuplarını yasa dışı, antidemokratik uygulamalarla mağdur etmişlerdir.

Keza 1993 ile 1996 arasında jandarmanın, bölgede bazı feodal ailelerle işbirliği yaparak, onların para-pul ve imknlarından nemalanarak onların bir dediklerini iki etmeden insanların üzerine gitmeleri ve nice aileleri mağdur etmeleri ve haklarında organizeli bir biçimde kendi elleriyle metin hazırlayıp, itirafçılara imzalatmaları, inanın, sevgili okurlar çağımızın yüz karasıdır.

çağın bir ayıbıdır ve devletin alnından silinmez kara bir lekedir.

Tüm bunlara rağmen mağdur vatandaşların şikyetleri dahi bölgedeki bazı illerde, özellikle Diyarbakırda yargının tozlu raflarında yıllarca beklenmiştir.

Nitekim yıllardan beri araştırmalarımıza binaen, olayların ipuçlarını yakaladıysak da maalesef devletin en güvenilir, can damarı kurumu durumunda olan Emniyet ve yargı gerçek manada bunların üzerine gidememiştir.

Defalarca suikastlara maruz kalındı, biz dahi birçok suikasta, faili meçhul olaylara maruz kaldığımız halde, yeri yerine tespitlerimizle beraber dosyalar bir türlü işlem göremedi.

* * *

Bu nedenle başta söylediğimiz gibi gerçekten Sami Selçuk hocanın anılan kitabında Konfüçyüsün konuştuğu kadının ağlamasından daha fazlasıyla bu millet ağlamıştır, ne çare ki hala da ağlamaya devam ediyor.

Ama ümit var olmak gerekiyor ki inşallah AK Parti hükümeti ANAPın son dönemlerini yaşamayacaktır.

Bölgenin feodalitesi olan kişileri bünyesine taşıyıp, onların pisliklerini örtmeye neden olmamalıdır.

Fakat görünen odur ki maalesef AK Partinin bu son döneminde Diyarbakır, Batman, Şırnak, Mardin gibi illerin feodalitesini bünyesinde taşımaktadır ve hükümetin imknlarından nemalanıp, oraları kendine barınak olarak seçmiş durumdalar.

Yakın günlerde bu kirlenmenin gerçek yüzünü yine bu sütunlardan, bu köşeden siz değerli okurlarımıza sunmayı boynumuzun borcu biliriz.

Aynı feodalite ANAPın son dönemlerinde, bu coğrafya üzerinde kurdukları değişik oyunların etkileriyle nice aileler bu coğrafyayı terk etmiş ve evlerini perişan bir vaziyette virane etmek zorunda kalmış.

Bu feodalite bazı bakan ve milletvekilleri olsun, hükümetin etrafında flört etmekte devam ediyorlar.

Söz ve Uzay medya grubu bunların peşindedir ve takip ediyor.

Buradan hükümete, özellikle Sayın Başbakanımıza seslenerek diyoruz ki;

Lütfen dik bakmayın.

At bakışıyla olaylara bakmayın, biraz etrafınızı görün.

Yoksa AK Parti de bugünkü ANAPın ve Doğru Yolun durumuna girmeye hamiledir.

En derin saygı ve sevgilerimizle.