AH! MÜLK-İ İSLAM’A NELER OLUYOR?
Eklenme: 3/14/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi günlük yazılı medyamızda olsun, görsel medyamızda olsun, bugünkü işlenmekte olan gündem; Türkiyenin iç barışıdır.

Evet, ne güzel ve ne mutlu bizlere ki toplumsal olarak bir Türkiye istiyoruz!

İster Türkü, ister Kürdü, ister Lazı, ister çerkezi, ister Arapı, ister Acemi, ister doğulu olsun ister batılı olsun, her ne olursa olsun halk bir bütün olarak bu barış ittifakı üzerine ittifak etmiştir.

Elbette ki göğüs kabartıyor.

Kimse buna inanmıyordu.

Ama oldu ve olacak.

Allah nasip ederse daha da iyi ve müjdeli günlere diyoruz.

Günlük manşetler hep, Habur aşıldı sıra Nevruzda deniliyor.

Temeni ve beklenti şu yönde;

PKKnın elindeki rehineleri almak için oluşturulan heyet dün Kuzey Iraka geçti, Habur 2009daki gibi provokasyon yaşanmaması için tüm önlemler alındı.

Gözler sürecin 2. adımı olan Nevruzda ilan edilecek ateşkeste

* * *

Eskiden beri kültürümüze mal olmuş bir deyim var; Balık baştan kokar diye!

Ne yazık ki,

Türkiyenin yaşadıkları da bu vecizeyi doğrulamaktadır.

Nitekim;

Türkiyenin yıllardan beri kan içinde kıvranıp durması.

Bunca maddi ve manevi zayiatın oluşmasının temel nedeni beceriksiz hükümetlerin ve muhalefetlerin yüzünden olmuştur.

Eğer bugünkü iktidarın, başbakanı olsun, cumhurbaşkanı olsun, yürüttükleri iyi niyetli barış ve kardeşlik havası demek ki başı kokan balıklardan değillermiş.

Ki balığın başı da sapasağlam, gövdesi de sapasağlam!

Bu hakikat bize tarihi gerçekleri hatırlatır ki başı kokuşmuş balıklar yıllar öncesinden Türkiyeyi bu hale sokmuştur.

Yıllardan beri Abdullah Öcalanın da gerek Suriyenin Beka vadisinden tut, Kuzey Irakın Kandiline kadar verdiği mücadelenin sonucu ancak barışla olabilir, anlaması bize göre büyük bir milattır.

İnsanları birer figüre malzemesi olarak değil de sağlam bir ruh, bütünleşen bir milletin var olması gerekir, diye anlayan Abdullah Öcalan, netice itibariyle olumlu bir hareket gerçekleştirmiştir.

***

Başta da söylediğim gibi yani Balık baştan kokar misali eğer bugünkü hükümet gibi o günün hükümetleri de kokuşmuş batıl bir anlayışla değil, sapasağlam iyi niyetli bir çabayla yola çıkmış olsaydılar, ne Abdullah Öcalan yıllar boyu dışarıda kalırdı, ne cezaevinde kalırdı ve ne de kavga söz konusu olurdu.

Ama görünen odur ki, demek o dönemlerdeki hükümetler olsun, medya olsun, muhalefet olsun, batıl ve yanlış bir ittifak üzerine hareket etmiş, kavgadan ve masum insanların kanını dökmekten nemalanmışlardır.

Eğer tarihi ve efsanevi 28 Şubatın varlığı söz konusu olmuş ise ki olmuştur.

Onun, BçGnin darbeci ve ihtilalci Ergenekon generallerinin yüzünden olmuştur.

Kendilerini dev aynasında görmüş, kendi milletine kuş bakışıyla bakmış ve baasçı partilerin Marksist, Leninist anlayışıyla yola çıkmış ve özellikle bu yöre insanının üzerine faşizan ve acımasızca yürümüştür ve zaman zaman Abdullah Öcalanlar gibi, Şeyh Saidler gibi halkın kaldıramayacağı faşizan mezalim yüzünden bu tür oluşumlara sürüklemiştir.

Yani cumhuriyetten sonra tarihi şeflik ve dipçik döneminin baskıcı rejimi Türkiyeyi yıllar yılı kan gölü haline getirmiştir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Her Allahın günü, kulağımızın dibindeki Suriye melanetini duyuyoruz, görüyoruz.

1925li ve 1940lı yıllarda Türkiyede ne olmuşsa, bugün Suriyede daha kat be katı yaşatılmaktadır.

Suriye halkı başta Türkiye olmak üzere sınır ülkelerine göç etmek zorunda kalmış, can, mal, mülk, ırz-namus, din-iman, inanç hiçbir şey kalmadı.

Urfasından tut, hudut boyu il ve ilçelerimiz bugün milyonu aşan Suriyelileri bünyesinde barındırmak zorunda kalmış ve misafirperverlik yapıyorsa da nereye kadar devam edecek, nasıl can buna dayanır.

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Gerçekten bizim için bugünkü yaşanmakta olan hal, çok sevindirici olmakla beraber, fakat Suriyenin daha birçok İslam ülkelerinin inim inim inleyen halkı inanın ki yenilir yutulur bir durum değildir.

Hele hele göz ardı edilecek hiçbir hal olamaz, çok acıdır.

* * *

Dünkü Zaman Gazetesinin manşette verdiği Sünnilere ait mülkler Esed milislerine devrediliyor başlıklı haber vicdanları titretiyor.

Suriyede tapu kayıtlarında tahribat iddiası

Hele hele şu İranın çirkin yüzüne bakınız.

Suriyede kan üzerinden menfaat peşinde koşan İran, acaba yeryüzünde tarih boyu o Suriyedeki masum insanların kan lekelerini yüzlerinden nasıl temizleyecek, şu meşhur geyiklerle gününü gün eden İran devleti.

Beşar Esed rejiminin Nusayrilerin yoğun olduğu bölgelerde Sünni nüfusu göçe zorladığı ortaya çıktı diye yazılan haberler balığın ne kadar kokmuş olduğu artık ayan beyandır.

Demek ki o kokuşan devlet balığı halkın da kokuşmasına neden olmuştur.

Nusayri, Dürz, Rafız mezhebine bağlı muhalifler Humus, Hama, Lskye ve Tartusta Sünnilere ait arazilerin tümü Nusayri, Dürzlere devredildiği iddia edilmektedir.

Günlük medyanın tespitlerine göre Suriyenin insan hakları örgütlerine anlatan mağdurlar da tapu kayıtlarından hile yapılarak arazi ve mülklerinin Esed Nusayrilerine devretmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak koyduğumuz Ah! Mülk-i İslama neler oluyor ifadesi gerçekten anlayana her şeyi anlatır.

Bugün İslam coğrafyalarının hemen hemen tümünde 1. Dünya harbi sonrasında oluşa gelen olumsuzluklar gerçekten devletlerin başına geçmiş, kokuşmuş, siyasi münafıkların yüzünden olmuştur.

İngiltere, Fransa, İtalya gibi hatta Rusya gibi haçlı mezalim anlayışları büyük bir ittifak neticesinde birbirine sırt vererek, İslam hilafetini yıkabilmişler ve tarihi 600 yıllık Osmanlı cihanşümul devletinin dağılmasıyla Ortadoğu İslam ülkeleri münafık tinetli piyon insanların eline geçmiştir.

Başta Türkiyemiz dhil olmak üzere.

Ama Allaha yüzbinlerce şükürler olsun ki bugün gerçekten uyanık bir cumhurbaşkanımız var, uyanık ve inançlı bir başbakanımız var, artık milleti kavgaya, bölmeye, kin kusmaya yönelik bir politikayla değil, tam tersine bütünleştiren, halkı birbiriyle pekiştiren, barış simgesini yaratmaya çalışan bir hükümetin, bir cumhuriyetin varlığı söz konusudur.

Bu böyle olunca Abdullah Öcalanı ve tüm Kürt insanları da kendine bağlayabilmişler, büyük bir zevk ve şevk içerisinde bir barış sağlayabilmişler ve artık masum insanların kanının dökülmesi yerine büyük bir toplumun varlığının, beraberliğinin, gerçekleştirilmesine çalışmışlar ve başarmışlardır diye düşünüyoruz.

Allah onlardan ebediyen razı olsun.

Abdullah Öcalanın da varsa taksiratlarını affetsin ve yeniden ter taze mutlu bir barış hayatına kavuşmasını da nasip eylesin.

Bu barışta payı olan her kim olursa olsun, inşallah tarih bunları şerefle yd edecektir diye düşünüyoruz.

* * *

Yazık, hem de çok yazık oldu ki Türkiye yakın tarihimizdeki geçmiş yıllarını bir hiç uğruna boş geçirmiştir.

Suriye Mili Konseyi Genel Başkanı George Sabra, Beşar Esed rejiminin en büyük destekçilerinden İranı kan üzerinde çıkar sağlamakla suçladı.

Cihan Haber Ajansına konuşan Sabra, İranın tamamen ideolojik ve mezhepsel davrandığını, Suriyedeki mevcut rejimin ise İran nüfuzunun Lübnan, Filistin ve bütün Arap dünyasına yayılması için bir köprü vazifesi gördüğünü söyledi

Yani tabiri caizse yüce kitabımızın deyimiyle maymun ve domuzlaşan yegne insanlık düşmanı olan İsraile bilerek veya bilmeyerek peşkeş çeken İranı tarih affetmeyecek.

Düşünün, sevgili okurlar.

Lübnanda sözde Hizbullah adını kendine takarak, yola çıkmış İran yanlısı bir örgüt İsrailin kamplarında inim inim inleyen Filistinliler Allah Ekber dedikleri zaman eğitilmiş köpekleri o insanlara saldırtıp, parçaladıkları halde İran Esedle birleşerek Suriyedeki Müslümanları da İsrailin politikası paralelinde adım atmakla insanlık suçunu işlemektedirler.

Ama her gün biraz daha maymunlaşan bir İsrail var

Kamplarında esir olan Müslümanların üzerine eğitilmiş köpekleri saldırarak, her Allah Ekber diyen insanı parçalıyorsa, İran ve Suriyenin baasçı rejimi de Suriyedeki Müslümanların canını, malını ve mülkünü talan ediyorsa ve sözde medeni dünya da buna seyirci kalıyorsa, vay İslam dünyasının haline.

İşte virane olmuş mülk-i İslama yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemeyiz.

En derin sevgi ve saygılarımla.