AMASRA’DAKİ MUSİBET İBRETLERLE DOPDOLU?! (II)
Eklenme: 10/18/2022 12:00:00 AM

Dünden devamla sohbetimizi sürdürüyoruz.. Gerçekten son zamanlarda olup-biten hadiseler sıradan gelişen olaylar değil.. Rastgele gelişmiyor çünkü vücut bulan olayların seyrine, sonucuna baktığımızda ortaya çıkan büyük resim, çok düşündürücü ve kaygı vericidir Vahim bir zihin fukaralığı yaşandığı gibi, kalbin manevi gözü de ne yazık ki körelmiş halde..

***

Dün de ifade ettim, Amasradaki Maden Faciasıyla alakalı!.. Muhalefet kanadı öküzün altında buzağı ararcasına eften, püften bahanelerle bu ihmalmiş, hükümetin, iktidarın, Cumhurbaşkanının olaya sahip çıkmamalarının sonucunda olmuştur. Manisa ili Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 insanın ölümüne neden olan Grizu patlama felaketi yine AK Parti döneminde yaşanmıştır.. Demek ki hükümetin yanlış tutumları yüzünden oluyor bu olaylar diyerek zımni suçlamalar getiriliyor Sosyal medyada ise ağzı olan herkes konuşuyor.

***

Dün ulusal bir televizyon kanalında Amasra faciası tartışılıyordu.. Programı sonuna kadar izledim.. Konuklardan biri, İstanbul Barosu eski Başkanlarından Ümit Kocasakal idi.. Canlı yayındaki konuşmaları, tezleri, gerçekten çok dikkat çekiciydi.. Bir hukukçunun böylesine eften püften konuşması, gerçekten bu da hukukçu mu? dedirtir cinstendi.. Nasıl olmuş da hukukun semtinden geçmiş, nasıl diploma almış, nasıl avukat olmuş gibisinden, sorular silsilesi insanın ağzından dökülüyordu!?.. İbreti alem bir tavır içerisinde izledim..

***

Onun o konuşmaları, gerçekten okumuş bir insana, hem de Hukuk Profesörü olarak unvan kazanmış bir insana yakışmıyordu?.. Din ile hukuku birbirinden ayrı tutuyordu Biz hukuktan bahsediyoruz, siz dinden bahsediyorsunuz, Cumhurbaşkanı kadermiş diyor, kader diye bir şey yoktur. Kaderi insan tayin ediyor gibi çok yüksek dozajlı yaftalarda bulunuyordu Dinlerken, hukukçu olduğuna dair kuşkularım oluştu?. Bu hukukçu olamaz diye Bize göre hukuk dili böyle değildir. Bir hukukçu gerçek manada hukuku biliyorsa, okumuşsa, hukukun kelime itibariyle kökeni nedir, nereden geliyor, hangi manayı taşıyor, bilmesi gerekir. Keza adl kelimesinin de hangi manayı anlattığını ve ne anlama geldiğini öyle inanıyorum ki mevcut bu tarzdaki hukukçuların hiçbirinin bu ince lügatten haberi yoktur. Hele hele kader deyince, kaderi hiç tanımıyor.

***

Elinden gelirse Allahı devre dışı bırakıyor. Rastgele olaylar oluyor, insanların yüzünden oluyor, ihmalkrlıktan oluyor, Cumhurbaşkanı kader diye savunuyor, kader diye bir şey yok diye ifadeler kullanıyor. Oysaki din deyince, hele hele İslam dini hukukun ta kendisidir. Hukuk ilkeleri yeryüzünde var olmuş ise insanların vazi kanunlarla yönetildiği hukuk hukuk değildir, ancak vazi ilahiyle meydana gelen hukuk, hukuktur. Onun için Cenab-ı Allah yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde bunu vurgulayarak; Siz insanlar arasında hüküm kıldığınız zaman adil olun, hukuka sarılın diye emir buyuruyor.

Kuran hükümlerine inanmayarak hükmetmeyen insanlar ya kfirdir, ya zalimdir, ya sapıktır. Maide suresinin 3 ayetinde bunu vurguluyor.

* * *

Oysaki Cumhurbaşkanımız, herkes için başsağlığı dilerken, Her şey takdir-i ilahi ile olur diyor. Ama ne yazık ki bizim sol ve rastgele bazı hukukçularımız, buna kesinlikle inanmadıkları gibi kader diye bir şey yoktur diyorlar.

İşte söz buraya geliyor.

Kader olmadığına göre rastgele her şey kendiliğinden meydana geliyorsa, demek ki kinatın varlığı yerle gök arasındaki dünya tarihi boyunca olup bitenler tesadüfdir, sıradan rastgele oluşumlardır.

Oysaki kinat kendi kendine oluşmadığına göre, kinatı yaratan ilahi bir güç var demektir.. Kinat gökleriyle, yıldızlarıyla, ay ve güneş sistemiyle, yer küresiyle beraber bunlar illaki yüce kudretin eserleridir.. Kendi kendileri zaten tanıklık ediyorlar, o Sani-i ezelinin eseri olduğunu açıkça zişuur olan aklıselim sahiplerine kendilerini tanıtıyorlar.

***

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin Talk suresinin 3. Ayetinde aynen şöyle buyuruyor;

Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allaha tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.

Bir de Kamer suresinin 49. Ayetine bakalım, ne diyor?

İnn kulle şey-in ?aleknhu bikader(in)

Gerçekten biz, her şeyi kader ölçüsü içinde ve dengede yarattık.

Evet, kinatın varlığı bile kader tecellisidir.

Sebepleri yaratan o yüce kudret Allahtır, her şeyin sebebini de yine o yaratmıştır. Sebeplere tevessül etmeyi de yine kendisi emretmiştir.

Rastgele kadere bağlamak da doğru değildir.

Örneğin;

Adam acaba ölür müyüm, ölmez miyim tecrübesi için kendini aşağı atmaya, intihar etmeye kalkışırsa, kendi kendini aldatmış olur ki o da sebebi tanımaz olur, oradaki sebep kendini gösteriyor diyor ki; Burası uçurumdur, sen kendini atarsan ölürsün, bundan geri çekil

Geri çekilmesi için o sebebe tevessül etmesi lazım.

Yoksa rastgele ben deneyeyim, hele ölüyor muyum, ölmüyor muyum gibi bir şey söz konusu olamaz.

Bakınız, Ahzb suresinin 39. Ayeti ise kaderle ilgili bize şöyle buyuruyor;

Allahın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık yoktur. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allahın kanunu böyledir. Allahın emri, kesinleşmiş bir hükümdür.

* * *

Bu ayetler bize örnek olarak kesinlikle yol gösteren ilahi mesajlardır.

Kim ne diyorsa desin?

Mutlak bir cehalet içerisinde dayanaksız bir şekilde konuşmalarla bir yere varılamaz diye düşünüyoruz.

Cumhurbaşkanının bu meyanda yaptığı konuşmayı destekliyoruz ve dayanaklı bir konuşma olduğuna inanıyoruz.

* * *

Tüm bunları bir kenara bırakalım.

Dün de bu köşede ifade etmeye çalıştığım husus;

Ateş düştüğü yeri yakıyor misaliyle yola çıkarsak, başına gelen o musibetlerin sahiplerine tekrar tekrar Allah sabr-ı cemil nasip eylesin diye dua ediyoruz ve taziyelerimizi sunuyoruz.

Ama bunu da yazmadan geçmek istemiyoruz.

Gelen musibetler, oluşan felaketler, toplumları kökten yerle bir eden Allahın gizli ordularının varlığını kimse inkr edemez.

Bu da insanlık tarihi boyunca zaman zaman oluşmuştur.

Hem de birçok Peygamberin vasıtasıyla ve dualarıyla oluşmuşlardır.

Evet, Hz. Nuh tufanı da kader-i ilahi değil miydi?

Allah öyle takdir etti ve oluştu.

Belki, yüz binlerce insan öldü, gark oldu o suyla.

Ama Hz. Nuh ve yanındakiler kurtarıldı.

İşte o su hem gökten indi, hem yerin dibinden çıktı.

Görülen lüzum üzerine, insanların o tarihte yapmış oldukları mezalim, kan dökmeler, Allahın hükümlerine inanmayanlar, peygamberleriyle alay edenler, Hz. Nuhun çok büyük çaba ve ısrarlarına rağmen yola gelmeyince Allah bu musibeti onların başına getirdi.

İşte bu da kesinlikle Allahın tayin etmiş olduğu kader-i ilahidir.

Rastgele olan bir şey değildir. Hiç kimse de bunu inkr edemez.

Keza Hz. Musa ile Firavun arasındaki yapılan mücadele, Hz. Musanın İsrailoğullarının bir mensubu olarak onlara sahip çıkması ve onları Allaha yaklaştırma çabası gösterirken, Firavun buna karşı çıktı, kabullenmedi. Mücadele oldukça büyüdü. İsrailoğulları Allaha kaçmak istediler, kaçacak yol bulamadılar. Hz. Musa Allaha dua etti, Cenab-ı Allah denizi Med-Cezir kanununu yani suyun çoğalması ileri gitmesi ve geri çekilmesi kanununu o an tatbik etti, Allah emretti deniz suyu geri çekildi, Hz. Musa ve kavmi için yol açıldı.

Ama Firavun bu yol benim için de açıktır, Musa gitmişse ben de giderim dedi, ama çekilen suyun ileri açılmasıyla Firavun ve yandaşları tamamıyla gark oldu.

Bu da emr-i ilahi sonucu bir Peygamber mucizesidir.

Onun için Cenab-ı Allah, Kuran-ı Kerimin Fetih suresinin 7. ayetinde diyor ki;

Göklerin ve yerin orduları Allahındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Onun için Cumhurbaşkanı da diyor ki bu bir kader-i ilahidir.

Elbette ki Cumhurbaşkanı doğru söylüyor, diğerleri ise büyük şaşkınlıklar içerisinde.

Ama hemen şunu da belirteyim ki 20 yıldan beri iktidarda olan AK Parti döneminde nice depremler oldu.

İktidara gelir gelmez 2003te Bingöl depremi oldu.

Sürekli olarak bu parti döneminde ülke insanımız, hükümetimiz, iki yakasını bir araya getiremedi.

Hep böyle musibetler, felaketler, acı getiren olaylar ve her şeyin başı da terör odaklarının hızlanması ve dökülen kanlar.

Ki hala da oluyor.

Bize göre AK Parti kendine biraz çekidüzen verse, kamuoyunun vicdanına kulak assalar, etrafını kirli anlayışlardan uzak tutsa; geçmişteki gibi daha bir kucaklayıcı olur

Devlet kademesinde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki, özellikle Diyarbakırımızdaki kayyımların bünyesinde olan belediyelerin hala bünyesini temizlemeyip alt kadronun büyük bölümünün PKK tandanslı HDPnin uzantıları olduğunu kimse inkr edemez.

Biz, geçmişe yönelik kayyım olarak atanan valilerimizi, kaymakamlarımızı uyardık. Uyardıkça uyardık, ama bizi dinlemediler. Dediler belki biz sıradan yazıyoruz yazıları.

Oysaki biz ne kimseye iftira atıyoruz, ne de tenezzül ediyoruz.

Ama tespitlerimiz kesindir, özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesindeki kadro, oldukça HDP tandanslıdır.

Ki hala da o kadronun birileri tarafından korunduğunu, hatta birilerinin kayyımlara direktif ve talimat verircesine şu adama, bu adama karışma, bizim adamımızdır gibi kirli duyumlar alıyoruz.

Ama günü gelince hiç kimsenin gözyaşlarına bakmadan bunları yazacağız.

Velev ki zülfüyra dokunsa bile

İşte bu münasebetle, AK Parti kendi iç bağırsaklarını temizlemediği müddetçe, halkın gerçek milli iradesine sarılmadığı müddetçe, üç beş tane rantiyeci, neidüğü belirsiz devşirmelerle işbirliği yaparak akı kara, karayı ak olarak göstererek yola çıkmasıyla, Soma gibi, Amasra gibi ve daha nice büyük felaketlerin mukadder olacağından endişe ediyoruz.

Özellikle Güneydoğu Anadoludaki belediyelerin, kayyımların rahatça çalışabilmeleri için bu kirli kadroları tasfiye edin, siz bunları tasfiye ederseniz, kesinlikle temiz oy gelir ve işin içinden kurtulursunuz. Aksi takdirde önümüzdeki seçimlerde ağır mağlubiyetten kendinizi kurtaramazsınız.

Bizden sizlere dostça uyarı ve tavsiyeler.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Failed to load the video