Anma günü mü? Yanma günü mü?!
Eklenme: 11/11/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar,

Bilindiği gibi, dün Mustafa Kemal Atatürk’ün 77. ölüm yıldönümü olarak Türkiye’de, KKTC’de ve diğer büyük elçiliklerimizde anıldı.

Nerdeyse saat 09.05’te hayat durdu. Herkes ama herkes dimdik ayakta Atatürk’ün ölümünden dolayı saygı duruşuna geçti. Ondan sonra İstiklal Marşı okudundu ve yeniden hayat harekete geçti.

Tabii ki ölüm Allah’ın emri, hiç kimsenin bundan kurtuluşu yok.

Söz konusu da değil.

Ve kimse o beklenti içersinde de olamaz.

Zira yüce Allah, inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’in Kullu Nefsin Za-i Katül mevti sırrınca ölüm herkes için bir hakikattir.

Her nefis ölümü tadacaktır.

Ondan sonra yüce Allah malen şöyle buyuruyor:

"Hepinizin dönüşü Rücu-u bizedir."

***

Şu halde bu ölüm gerçeği herkese yöneliktir.

Yani her canlının "sonu" ölümdür.

Tüm insanlık bu gerçeğin kapsamına alınmıştır.

İster padişah olsun, ister geda olsun.

Ve herkes yaptığından sorumludur.

Herkes hayatta iken ne yapmış ise onunla Allah’ın huzuruna gidecektir.

İyilik yapmışsa, iyiliği ile gidecektir…

Kötülük yapmış ise kötülüğü ile gidecektir.

İyilikle kötülük arasında ölçü insanlara göre değil, Allah’a göredir.

Demek odur ki insan, hayat boyu insanlara yararlı olmuş ise, insanları üzmemiş ise, Allah rızası için iş yapmış ise o insan hem Allah’ın rızasını alır hem de insanların duasını alır.

Eğer kötülük yapmış ise,

Allah’ı tanımamış ise,

Hayattan sonra ölümün geleceğine inanmamış ise,

Nefsani ve şehvani duygularına yenik düşmüş ise,

Rastgele haramı helali tanımamış ise,

Hakka-hukuka hakkaniyete riayet etmemişse,

Keyfe mâ yeşâ nefsin arzularını yerine getirmek için istediğini rastgele yapmış ise…

Bu kişi için tek kelime ile özetlemek gerekiyorsa şöyle diyebiliriz…

"İlahi mahkemeden kurtulamazsın.."

***

Yer yüzünde yaşarken sadece “benim ben” diyen, insan temel hak ve özgürlüğüne riayet etmeyip mahiyetinde yaşamakta olan herkese köle gözüyle bakmış ise, zulüm etmiş ise, isterse ölümünden sonra insanlar ne yaparsa yapsın onu kurtaramazlar.

Zira kişilerin gittiği yer ilahi Allah’ın yüksek mahkemesidir.

Allah o insanları sorgular.

Devletler olsun, aşiretler olsun, birey olsun, toplum olsun…

Herkes orada sorgulanır.

Bu sorgulamanın adı da, ‘sorgulama sınavı’dır.

Dünyada yaptıklarının miskal-i zerresi ile sorgulanır.

İnsanlar ne kadar o kişiyi büyütürlerse büyültsünler, bir karınca boyu kadar fayda vermez.

Ama iyilik yapmış ise,

İnsanların hak ve hukukuna riayet etmişse,

İnsanların duasını almış ise,

İnsanlar onu hiç tanımasa bile Allah tanır ve yapmış olduğu iyi amel onun huzuruna çıkar ve ona şefaatçi olur.

Rejimler, sistemler, devletler ne kadar devlet büyüklerinin resmi merasimleri içersinde ister anma törenleri düzenlesinler, ister yanma törenleri düzenlesinler yegâne kurtuluş çaresi huzur-u ilahidir.

Yani adli ilahidir.

***

Ama bizim Türkiyemizde, devlet büyüklerinin anma törenleri deyim yerindeyse bir gelenek haline getirilmiş, her ne olursa olsun illaki o gelenekler devletin resmiyeti altında gerçekleştirilecektir.

Bu olay kanun ve yasa haline getirilmiş durumdadır.

Hâlbuki devlet büyüklerini anma törenleri ya gerekir ya gerekmez.

Her neyse, her şeyden önce ülkemizin içinde bulunduğu badireler, dökülen bunca masum kanları, söndürülen ocaklar, devletin bu kirli terör örgütleriyle yaptığı mücadele karşısında bir türlü sonuç alamamasına rağmen, dahası da ekonomiksel hayat durmuşken…

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki tüccarın, esnafın kan ağlamaları, ödenmeyen çek senetler, deyim yerindeyse adeta hayat durgunluğu söz konusu iken…

Bir devlet büyüğünün ölümü için her 10 Kasım’da devleti durduracak şekilde “Atatürk’ü anma” adı altında saat 09.05’te adeta hayat durduracak şekilde ülke çapında resmi törenler yapılarak, Atatürk’ü hatırlama elbette ki güzel bir şey.

Fakat bundan daha güzeli de ve hatta güzelliğin en güzeli de, ülkenin içine düşmüş olduğu terör sıkıntıları için devletin ve milletin el ele vererek, devletin tüm güçlerini seferber ederek, büyük diyaloglar içerisinde harekete geçmesinin gerekliliğidir.

Ama yok..

Bize göre başta gelen en ciddi mevzuu budur.

Yoksa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ne kadar anarsan an, memleket anmalar içersinde yanmalardan kurtulamaz.

Nice şehit düşen masum askerlerin, polislerin analarının babalarının yüreklerine kor ateşi düştüğü halde hiç kimse o kor ateş düşen yürekleri söndürmeye çalışmıyor.

Ve onları teselli etmek için anma törenleri düzenlemiyor.

Sadece 1 saatlik cenaze merasimi yapılıyor ve unutulup gidiyor.

Ama dul kalan gencecik hanımefendiler, yetim kalan yavrular, gözü yaşlı ağlayan ana babaların gözyaşlarını dindirmeye de hiç kimse gayret göstermiyor.

Gerek devlet olsun, gerek millet olsun esas anma törenleri yerine yanma törenleri lazımken hep biz olayları hafife alarak, ülke insanlarımızı başka mecralara, başka yönlere çekmek istiyoruz.

Allah akıbetimizi hayır eyleye.

***

Kimse kusura bakmasın, nerdeyse ülke çapında yeniden bir 28 Şubat hortlama kıyısından geçiyoruz.

Her sabah televizyon ekranlarını izlerken bir bakıyoruz ki, falan yerde sabah erkenden polis baskın düzenliyor, masum günahsız insanlar "potansiyel suçlu" muamelesi görüyor.

Dün Manisa’da bir operasyonda başı örtülü gencecik Müslüman bir kadın gözaltına alınıyor.

Polis elinde…

Her iki eli kelepçeye vurulmuş..

FETO terör örgütü adı altında, gözaltına alınıyor.

Vaziyet zülümkar bir görüntüyü gösteriyor.

İşte bunları anmamız gerekir. Bunlara yanmamız gerekirken biz her şeyi Kemalist bir anlayış ile ülkeyi yanlış yollara saptırmaya çalışıyoruz.

Bize göre bu da devletin, hala da askeri vesayet altında olduğunun bir göstergesidir.

Dün, Diyarbakır Silvan yolu üzerinde, askeri konvoy geçerken güpegündüz PKK’lı teröristler tarafından ateş altına alınıyor, saldırıya uğruyor.

Çok sayıda asker yaralanıyor.

Bilemiyorum henüz haber alamadım, belki şehit de var.

***

Bir taraftan bakıyorsun ki, Diyarbakır’ın Suriçi bölgesi teröristler tarafından nerdeyse işgal altına alınmış.

Geceleyin hayat zaten durgun, gündüzleyin de hayat durgun.

Keza Silvan ilçesi de aynı, Hani İlçesinde 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’nin oyları daha fazla çıktığı için, HDP’li belediye tarafından halk adeta cezalandırılmaktadır.

Çöp pisliği atılmıyor ve mahalle kokuşmaya başlamış.

Ve bunu İçişleri Bakanlığı bir türlü görmüyor veya görmezlikten geliyor, her neyse.

Devletin yegâne görevi, 10 Kasımlarda Atatürk’ü anma törenleriyle meşgul olmasımı gerek!.

Atatürk büyük bir devlet adamı ise ve Allah katında da günahsız ise, siz ne yaparsanız yapın onu daha da büyütemezsiniz.

Zaten Allah büyük yaratmıştır.

Amma velâkin Allah huzurunda sorunlu ise, siz onun sorunluluğun da hiçbir zaman o sorunluluktan kurtaramazsınız.

Değil ki Mustafa Kemal Atatürk, her kim olursa olsun onu Allah ile baş başa bırakmamız daha iyidir.

Ve devlet mevcut olan sorunlarla meşgul olmalıdır.

En derin sevgi ve saygılarımla…