ANNESİNİN DOSTUNA BABA DİYENLERİN SONU!?
Eklenme: 2/13/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Türkiye yine çok yoğun gündemlerle dolup taşmaktadır.

Bize göre gündeme mevzu olan olaylar; hep içi boş!

En önemlisi de;

Dost kimdir, düşman kimdir belli değil?

İşte bu belirsizlikler içerisinde kıvranıp duran ülkemiz maalesef rasgele bünyesini çok yanlış kimliksizlerle doldura gelmiştir.

Tıpkı;

Babasını görmeyen, Annesinin dostuna "baba" diyen evlat gibi.

Anlacağınız;

Ne yapacağını bilmeyen bir toplumun, "önünü göremez" hali..

Yani, kim kimdir, dost kimdir, düşman kimdir, meçhul.

Bu karanlık ortam maalesef bugüne mahsus değil, ittihatçıların Osmanlı üzerine yaptığı darbeden bugüne kadar devam ede gelmiştir.

O nedenle hep deriz ki; devletlerin uzun ömürle yaşayabilmeleri için istikametli bir terazi içerisinde hareket etmesi gerekir.

Kural, kaide, üslup, prensipler doğrultusunda adım atmalıdır.

Aksi takdirde belirsizlikler içerisinde yaşayan devletler hiçbir zaman uzun ömürlü olamamış, olma şansına da sahip değildir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bir haftadan beri Türkiyeye ve Türk siyasetine sarsıntı getiren MİT olayı..

Hakan Fidan, Emre Taner ile dört arkadaşının özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından şüpheli olarak soruşturmaya yönelik ifadeye çağırması..

Bu hadise bir anda iç siyasetin altını üstüne getirdi.

Devlet zirvesi üç dört gündür adeta büyük bir sıkıntı yaşamaktadır.

Başta söylediğim gibi sistemin yanlış zemine oturtulmasından dolayı kimin eli kimin cebinde olma belirsizliği içerisinde rasgele görevlendirilmiş bir savcı Ben yargıyım, bağımsız olarak adım atıyorum, benden daha üstün hiç kimse yok dercesine tavır koyuyor.

Tıpkı; karınca yuvasını basan, önünü görmeyen, hep başını dik tutan filin acımasızlığı gibi.

Fil ile Karınca meselesini geçenlerde yazmıştım.

Meselede; Filin yaptığı belirsizlikler ve kendine güvenip hiçbir şeyi tanımadığı için sonu felaketle neticelenmişti.

Ama Görünen köy kılavuz istemez misali bakınız sevgili okurlar, dünkü yazılı medyamızın birinci sayfaları sürmanşetlerden tutun da, ana manşetlere kadar büyük puntolarla, büyük fotoğraflarla "bu vaka" okurlarına sunmuş durumdalar.

Bir gazete Savcı görevden alındı haberini manşetten verirken, diğer bir gazete ise şöyle yazıyor; Savcı değiştirildi

Taraf Gazetesi ise apayrı bir sürmanşet atmış;

Aranan iki MİTçi İmralı heyetinden

İkisi de MİT İstanbul Bölge Başkan Yardımcıları

Haber şöyle devam ediyor;

Haklarında yakalama emri çıkartılan Hüseyin Kuzuoğlu ve Yaşar Yıldırım, Öcalanla görüşen devlet heyetindeydi

Aynı haberin yanı sıra, Polislerden sonra, savcı da gitti, İstanbul ekibi dağıtıldı gibi ifadeler ve daha neler neler yer almıyor ki?

Yeni Şafak Gazetesi ise;

Deniz Fenerini aklayan raporu yok saydılar diye sürmanşetin altında üç savcının resmini koymuş ve şöyle diyor;

HSYK Deniz Feneri soruşturmasına bakan savcılardan Nadi Türkaslan ile iki savcı hakkında soruşturma başlatılmıştı.

Eski savcıların usulsüz para transferi iddiasını sekiz bilirkişiye incelettiği; ancak herhangi bir suç unsuru tespit edilememesi üzerine hazırlanan raporu dosyaya koymadıkları öğrenildi.

Bilirkişileri bir buçuk yıl beklediler.

Bu nedenle evrakta tahrifat ve görevini kötüye kullanmak suçlamasıyla dosyadan el çektirildi Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdürrahim Yarenin bilirkişi raporunda da usulsüzlük yaptıkları belirlendi.

Savcıların bilirkişi çalışmasını altı ay sınırlama olmasına rağmen bir buçuk yıl beklettikleri öğrenildi

İşte durum bundan ibarettir.

Hani kültürümüze mal olmuş bir slogan var; İmam . ederse cemaat ne yapar?

* * *

Bakınız, her zaman bu köşede berrak ifadelerle anlatmaya çalıştığımız olay şu;

Türkiyede yaklaşık yüzyıldan bu yana çok büyük bunalmışlık içerisinde yanlış politikalarla, mazileri ve kimlikleri temiz olmayan diplomalı bir kısım cahil insanlarla devlet işleri yürütülmeye çalışılmıştır.

Ne çare ki, çalışılmaya da devam ediliyor.

Yazılı medya böylece Türkiyenin gerçeklerini gün ışığına çıkarırken elbette ki kamuoyu bunu sindiremez, hazmedemez, ortam belirsizlikler içerisinde çalkalanıp durur.

İnanın, devletin hangi kurumuna bakarsanız bakın, mutlaka oradaki birçok hukuk dışı keyfiliği, zorbalığa dayalı antidemokratik uygulamaları göreceksiniz.

Bize göre bu da çağdaş bir Türkiyenin ayıbı olmalıdır.

Skandallar zinciridir, silsilesidir.

Belirsizlikler içerisinde kıvranıp duran bir devlet mefhumu halkını böylece bunalıma sokar.

MİT sendromu yanlış kadrolaşmalar sonucunda birçok kanunsuzluklara imza atmıştır.

İktidarın özellikle Başbakanın son dört beş yıl içerisinde MİTteki yaptığı bazı değişim operasyonları sonucunda eski MİT Müsteşarı Emre Taner ile Hakan Fidanın girişimleriyle biraz kendine çekidüzen verilmişse de çuvaldaki sağlam elmaların içinde çürükler henüz ayıklanmadığından kesinlikle sağlam elmalara da o çürümenin sirayet edebilme durumu söz konusudur ve kaçınılmazdır.

Her zaman bu sütunlarda anlatmaya çalıştığımız gerçek bu.

Milli İstihbarat Teşkilatı, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar inanıyoruz ki ülke bütünlüğü hakkında milli birlik ve beraberliği, demokratik hukuk çerçevesi içerisinde görev yapmamıştır.

Yüzde 90ı kasıtlı, sapık ideolojilere bağlı Ergenekon generallerin vesayeti altında halkın üzerine bir demoklesin kılıcı gibi sallanıp durmuştur.

Kuruluş amacı, hedeflediği stratejik hareket; tümüyle inanan Müslüman cami ve cemaatlerine yönelik iftiralar, tezviratlar, karalama fişlemeleri gibi çalışılmıştır.

Başlarına sapık ideolojilerle dopdolu Suriyedeki Nusayri ve Dürz bir anlayış paralelinde alevi olarak geçinen sapık, Rafız bir anlayışa mensup insanlar konulmuştur, böylece inanan Müslüman cemaatleri inim inim inletmişlerdir.

O anlayış hala da devam etmekte.

Hakan Fidan ne kadar çaba gösterirse göstersin, bunun köküne inmek biraz zor, canlı şahit daha üç gün önce Hatayda yaşanmış olan Suriyeli albayın yüz bin dolar karşılığında Suriye ordusuna gizliden gizliye mafya işbirliğiyle teslim etmesi gibi dehşet veren hıyanet.

İnanıyoruz ki Hakan Fidanın çalışma ekibi sayesinde bunlar ortaya çıkarılmış ve netice itibariyle dün Adana özel yetkili savcının sorgulaması neticesinde o beş MİT mensubu tutuklanmıştır.

İşte bu olup bitenler, söylediklerimizin birer gerçek kanıtlayıcı delilleridir.

Söylediklerimizin hiçbirisi dayanaksız, soyut bir söylemden ve yazmadan ibaret değildir.

* * *

Evet, Milli İstihbarat Teşkilatının kısaltılmış ismi MİTtir.

Eskisine yani 28 Şubat ve daha öncesine yönelik diyorum ki burada bazı MİT bölge başkanlarının ne kadar hıyanetlikler içerisinde çalıştıklarını ve JİTEMin acımasız hıyanetleriyle işbirliği yaparak Ergenekoncu generaller ile DGM Cumhuriyet Başsavcısının işbirliğiyle nice ocaklar söndürülmüştür.

Ve kişisel ranta yönelik gizliden gizliye PKK ile işbirliği yapmış insanlar olduğu halde maalesef bugüne kadar yetkililerin hiçbirisinden bunlar hakkında bir kıpırdanma olmamakla beraber özellikle 2006dan bu yana bunca yaptığımız şikyetlere rağmen üç dört klasörden ibaret kabarmış bir dosya Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavakın döneminde sürüncemede bırakıp büyük tahrifatlarla dosya adeta kuşa döndürülmüş.

Tıpkı bir buçuk yıl Deniz Feneri ekibini cezalandırmak için bilirkişi raporunu dosyaya koymama girişiminde bulunan ve farkına varılınca dosyadan el çektirilip görevlerine son verilen o üç savcı gibi.

Diyarbakırda da aynı uygulama yapılması gerekirken bilakis her şey örtbas edilmiş ve aynı zamanda sözüm ona muhafazakr geçinen bir iktidarın Adalet Bakanlığı döneminde bu gariplikler yaşatılmıştır.

Yani deveye demişler ki Senin boyun niçin eğridir deve demiş; Benim nerem doğru ki

Başta söylediğim gibi devletin birçok kurum ve kuruluşları bünyesinde başta yargı olmak üzere MİTinden tut, askeriyesine kadar daha neler neler.

Bakınız, tarihçi Murat Bardakçının Tarihin arka odası başlıklı yazısından bir paragraf sizinle paylaşalım ondan sonra da sohbetimize son verelim.

İşte MİTin atası denen teşkilatı mahsusa hakkında eldeki tek belge.

Teşkilatı mahsusa hakkında Ermeni tehcirindeki faaliyetlerinden tutun MİTin atası olduğuna kadar ortaya türlü türlü iddialar atılır.

Ama yüceltildiği kadar eleştirilen bu örgütün faaliyetleri konusunda şimdiye kadar ciddi belgeler bulunamamıştır.

Teşkilatı mahsusa denilen kurum bence fanteziler peşinde koşup, yenilmiş bir hevesten ibarettir

Bize göre sevgili dostlar.

Sayın Bardakçının bu cümlesi her şeyi bitirir, Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az

MİTin tarihini araştıranlar resmi istihbarat örgütümüzün atasının Enver Paşanın 1913te kurduğu Teşkilatı mahsusa olduğunu görürler...

En derin saygılarımla.