ARAP BİRLİĞİ VE SURİYE
Eklenme: 3/28/2013 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Son alınan bilgilere göre, Arap Birliği, Suriyedeki muhalif özgür ordusundan yana tavır almıştır.

Beşar Esedin zalim rejimini yıkmak ve onun yaklaşık iki yıldan beri ülke insanlarına vermiş olduğu zaiyata dur demek için.

Yani bunca döktürülen masum insanların kanı için artık hesap sorulacak.

Esedin bu terörüne karşı alınan beraberlik kararı bölge insanlarına umut olmakla beraber, İslam birliğine de ümit vermiştir ve İslam dünyasının da desteğini kazanmıştır.

Bilindiği üzere, Beşar Esedin babası olan General Hafız Esedden kalan Marksist Leninist, kölelik mirasına bağlılığını idame eden ve o mirası yıllardan beri Suriye insanı üzerine yürüten o canavarlaşmış ruh, gerçekten yalnız İslam dünyasını değil tüm insanlık ruhunu incitmiştir, rencide etmiştir ve çok eski çağlara dayalı Firavunların, Nemrutların, Ebu Cehillerin kimyasını yaşatmıştır.

Gücünü Suriye halkı üzerinde canlandırmıştır.

Tabiri caizse Yezidlerin ruhunu yeniden diriltmiş evladı resul dahi olan bir çok seyid ailelerinin köküne dinamit atmışcasına kökten ocakları söndürmüştür.

Tüm bu acımasızlık ve insanlık dışı orda kalsın...

Aslında Ortadoğu İslam Birliğinin ve Müslümanların ruhunu rencide eden diğer çirkin bir hareket var ki kabul edilemez.

Söz de Müslüman geçinen Şia mezhebine bağlılıkla kendini yeryüzüne ilan eden ve Al-i Beytin sevgisini (!) hiç kimseye bırakmayan İran devletiin takındığı tavır.

Ne yazık ki bugün hükmen İsrail siyasetini destekleyerek kendine Hizbullah adını takan Lübnandaki bir güruh makyajlı Hizbullahı da yanına alarak adeta çağımızın Haccacı zalimi durumunda olan Baasçı rejimine yardım etmesi...

Hele ki ordusuna asker vermesi bize göre çağımızın insanlık dışı karanlık bir tablosudur.

Evet, ben geçen hafta Urfaya gelen Suriyeli göçmenlerin bir bölümünü ziyaret ederken, bana Seyyid ailesine mensup bir Iraklının ifadesi şöyle olmuştu.

Her ne kadar bunlar Şiayız ve Evlad-ı Resule bağlılığı şekli olarak gösteriyorlar ise de hiç de öyle değil. Uzaktan yakından alakası yok.

Tümüyle Irakta olsun, Suriyede olsun, ordaki rejimin birer maşasından ibaret olup, rejimin birer kölesi durumunda figüran malzemesi olarak hizmet yapmaktadırlar.

Şöyle ki, adam kendi komşusunun hamile olan hanımını acımasızca bıçaklayarak senin karnındaki bebek ne malum ki erkek olmayacak ve onun adını da Ömer koymayacaksın diyerek vahşice öldürüyor.

Bunları bırakın Şiacılık, mezhepcilik, Nuseyrilik veyahut Ehli beyti sevme, tam tersine o isim altında islam düşmanlığı ve sahabilerin, özellikle Resulullahtan sonra gelen dört halifenin baş düşmanlarıdırlar.

Zira, gerçekten zerre kadar İslama ve Hz. Alinin evlatlarına sevgileri ve bağlılığı olsaydı, bunlar körü körüne, bilerek veya bilmeyerek Baasçı rejiminin yanında yer almayacaklardı.

Demek ki, bunların yaptıkları eylemler onların kalbindeki inançlarını yalanlıyor.

Evet sevgili okurlar!

Gerçekten tablo çok hazin.

Eğer, Arap Birliği gerçeken Suriyenin muhalif ordusunun yanında yer alarak fiilen askeri yardımına yönelik karar almışsa, bu demektir ki Kaddafi gibi Esedin sonu gelmiştir.

Evet!

Bu arada bu süreç içerisinde Türkiyenin özellikle iktidar partisinin gerek Başbakan olsun, gerek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olsun, bu hususta göstermiş olduğu ilgi ve alaka inkar edilmemekle beraber tüm islam camiasının şükranlarını da kazanmıştır.

Hatta Allah rızasına mazhar olmuşlardır.

Bu meyanda iktidarın, özellikle Başbakanın PKK örgütüyle ilgili almış olduğu barış süreci hakkında attıkları adımlar elbette ki çok sevindiricidir.

Her gün dev adımlarla ilerleyerek kararlılığını gösteren Başbakanın bu jesti tüm dünya milletlerine parmak ısırtmıştır.

Büyük bir hamledir, cesaretle atılan bir adımdır ve inşallah devlet bünyesinde biriken karanlık kurulların ve baasçı CHP anlayışların da sonu olur.

Zira bize göre yıllardan beri Türkiyede olup biten ne kadar terör odakları varsa, mutlaka ve mutlaka meclise giren bazı kirli anlayışlardan kaynaklanan ve örgütlenen bir siyasi güç sonucudur.

Terörün bitmesi demek, o siyasi karanlık gücün de bitmesi demektir.

Bu nedenledir ki DHKP-Cye yapılan polis operasyonları karşısında nara atan CHP yetkililerinin de bu anlayışın bir ifadesi olsa gerek.

Bize göre Başbakan ne yapıp yapıp tez bir elle her şeyi toparlayarak bir an evvel Akil insanların görüşleri paralelinde bu işi bitirmesi gerekir.

Akil insanlar ise belirli bir anlayışa yönelik bilinen bazı kişilerin kanaat önderleri olarak ikide bir kendini ileriye atarak kendini satmaya yeltenenleri değil...

Yani belirli bir ideoloji ve malum bir anlayışın paralelindeki insanlardan oluşma yerine, bölgede bulunan cemaatlerin, aşiret hanedanlarının ve bölgede bulunan ve ilmiyle amel eden ulema gerçek din adamlarından oluşturulmasıyla bu iş meydana gelmelidir.

Yoksa eften püften, kendilerini kanaat önderleri olarak gösteren, hal ve hareketleri, anlayışları tümüyle sol Marksist, inkarcı bir anlayış doğrultusundaki insanların kanaat önderleri-akil adamlar olarak düşüncelerine başvurmak bize göre safdilliktir.

Veya yanlış yönlendirmedir.

Hani görünen köy kılavuz istemez misali!

Türk siyaset dünyasının vazgeçilmez bir geleneği var.

Hangi parti iktirda olursa, çok değişik ideolojilerde bulunan yalaka ve rantiyeci insanlar hemen pozisyon değiştirerek bukalemun gibi renkten renge girerek Başbakanların yanında hep yer alma gibi pozisyonları da kaçırmazlar.

Akşam bir yerde, sabah başka bir yerde.

Hemen post değiştiren tilki ve çakal gibi çok değişken halleri yaşıyorlar.

Ki bizim bölgemizde bunlara tırşıkçı derler.

Bu itibarla sayın Başbakanımızın da dikkatine sunmak üzere diyoruz ki yanlış adım atılmasın.

En derin saygılarımla