ARŞİVİMİZDEKİ ZENGİNLİK
Eklenme: 10/15/2009 12:00:00 AM

Evet sevgili SÖZ okurları! Sizlerden almış olduğumuz ilham gücü sayesinde, hiçbir zaman olaylar bizi hedefimizden yıldırmamıştır, yanıltmamıştır ve yormamıştır. Misyonumuzu sizlerin gücüyle daima aksiyonumuza çevirmişiz ve böylece dev adımlarla ileriye doğru hareket etmişiz ve büyük mesafeleri kat etmişizdir. Her zaman için ülkemizin, bölgemizin, yöremizin ve özellikle siz okurlarımızın davalarını kendi davamız olarak telakki ederek göğüslemişiz ve başımızın taç olarak kabul etmişizdir. Bu nedenle SÖZ Gazetesi olarak yıllardan beri arşivlerimiz tarihi gerçeklerle dopdoludur. Sizlere hizmet olsun diye tüm siyasi ve ekonomi enerjimizi göz kırpmadan harcamışız ve harcamaya da devam ediyoruz. İlginç, ilginç olduğu kadar da önemli davaları ve güncel konuları takip etmeniz için mutlaka her gün SÖZ Gazetesi almanızı tavsiye ediyorum, çünkü SÖZ bizim değil, sizlerindir. Konuşan bizler değiliz, hakikatın kendisidir. Bu hakikatten hiçbir hemşehrimizin sarfinaze (göz ardı etmemesi) gerekir diye düşünüyoruz? Bakınız sevgili dostlar! Arşivimiz tarihi gerçeklerle dopdoludur dedik ve makalemize de başlık olarak bu ifadeyi kullandık. Neden mi derseniz? Zira, eskimiş, tarihin sayfalarına gömülmüş, unutulmaya yüz tutmuş diye hiçbir konuyu geri plana atmadık, bizce daima yıllar öncesinde yaşanmış olaylar olsa dahi bizim için her gün yenidir ve tazeliğini korumaktadır.. Bu aşamada hiç kimseden, hiçbir merciden, Allahtan başka hiçbir güçten korkmuyoruz, çekinmiyoruz Neden mi? Çünkü hak yolundayız. Çünkü hakka ve halka hizmet bizim temel hedefimizdir. Bundan dolayı Allahtan başka hiçbir güçten, dayatmadan, baskıcı unsurlardan çekinmiyoruz ve korkmuyoruz Gerçek ne ise, demokratik platformlarda, yasaların bize tanımış olduğu hakları sonuna kadar kullanıyoruz ve kullanmaya da devam edeceğiz. Fazla uzatmayalım Bir önceki yazımın başlığını "Bu işlerde Devlet Taraf ise Ben de Müdahilim" başlıklı yazım, sadece internet sitemizden 7585 kişi tarafından okunmuş. Ayrıyeten gazeteden de 4 bin civarında okuyan olmuştur. Yani 12 bin civarında insan tarafından bu yazım okunmuştur. Bundan dolayı da büyük bir haz duyuyorum ve bu sütunlarda sizlere şükranlarımı sunmak istiyorum. Bunca yazılarımızın okunmasının temel esprisi inanıyorum ki derin ve gerçek araştırmalarımıza dayanıyor ve kilit konuları ele alıyoruz. Bakınız sevgili okurlar! İki gün evvel yine arşivlerimi incelerken Hürriyet Gazetesinin gündem sayfasındaki Fatih Altaylının 20 Mayıs 2000 tarihli yazısı dikkatimi çekti. Yazının başlığı şöyleydi: "Yargıtayın başı kel mi?" diye. Bu yazıyı araştırmamın sebebi, "Bu işte Devlet Taraf İse Ben De Müdahilim" başlıklı yazımın daha detayına inmek için arşivlerimi karıştırmak zorunda kaldım. Zira yazının ana stratejisi Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki Cemal Temizözün yargılanması ile müdahil avukatları ile mahkeme heyeti arasında geçen olaylardır. Keza altı seneden beri Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının raflarında üç dört klasörden ibaret bir hazırlık dosyamız vardır. Bu dosyanın muhtevası ta 1998e dayanıyor. Yani 1998/153 Esas sayılı mahkeme dosyasının kayıp edilmesiydi ve yaptığımız onca şikayet ve müracaatlara rağmen gerek Cumhuriyet Başsavcılığı olsun ve gerekse anılan Mahkeme olsun umursamayıp bu dosyanın akıbetini bize bildirmeyişidir. Tek kelimeyle bu vaka halkın adalete, yargıya güven ve saygınlığının var olup olmamasıdır. Türkiyedeki adaletin, hukukun ve yargının hangi teraziyle tartılmış olması ve hangi ellerde icra görmesidır. Onun için biraz zamanımı harcayarak geçmişe yönelik yine üst düzeydeki yargının bazı olumsuzluklarını hatırladım ve arşivimden Fatih Altaylının "Teke Tek" isimli yazısını çıkardım. İşte sizi burada Fatih Altaylının o eski tarihli yazısından bazı önemli paragraflarla baş başa bırakıyorum. Ondan sonra yazımıza devam edeceğiz. Evet! Fatih Altaylı şöyle söylüyor: "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Engin Doğuyla ilgili olarak yazdıklarım, kimi iddiaların da ortaya dökülmesine neden oldu. Radikal Gazetesi, dün bununla ilgili duyumları haber haline getirmişti. Radikalin haberine göre, Şaibeli Savcı Oktar Çakır ve yanındaki kanun kaçağı Karanlık işadamı Melik Giray, Ankarada Engin Doğuyla buluşmaya gidiyorlardı. Otomobildeki çantalarda da, Engin Doğuya Ankara Portakalçiçeği semtinde satın alınacak 230 metrekarelik bir dairenin parası vardı. Radikal, Engin Doğunun özel yaşamıyla da ilgili ayrıntılar vermiş, ama bunlar beni ilgilendirmiyor. Radikal, bu bilgileri bir Yargıtay üyesinin verdiği bilgiye dayandırıyor. İddialar önemli. Mutlaka araştırılması gereken iddialar. Fakat bunun yanı sıra iddia olmanın ötesinde gerçekler de var Engin Doğuyla ilgili olarak. HSYK Başkanvekili Engin Doğunun eşi Tülay Doğu, Danıştay üyesi. Diyeceksiniz ki, "Ne var yani, olamaz mı?" Olur elbet. Ama Tülay Doğuyu Danıştay üyeliğine atayan kurulun başında kocası Engin Doğu var. Yani tam bir aile operasyonu. Acaba aileden birilerini Yargıtaya da atamayı düşünür mü sayın Doğu. Ayıp olacak yoksa. Yargıtayda aileden biri olmazsa Yargıtay gücenir." Altaylı "Boxer mi giyeyim, slip mi?" başlığıyla yazısına şöyle devam ediyor: "Demokrat Cumhurbaşkanımız A.Necdet Sezer, çok önemli bir önerge yayımladı. Basına kılık kıyafet yönergesi Sayın Sezer şöyle diyor: 19 Mayıs törenlerini izleyecek basın mensuplarının Cumhurbaşkanlığına ve devlet törenine uygun bir şekilde (kravatla ve takım elbiseli), (Hanım basın mensupları döpiyes veya pantolon ceket takım) giyinmiş olarak gelmeleri gerekmektedir. Bu ilk kez oluyor. Bir Cumhurbaşkanı, ilk kez resmi bir yazıyla basın mensupları için kılık kıyafet genelgesi ya da yönergesi yayımlıyor. Gazetecilerin kılık kıyafetleri Sayın Cumhurbaşkanımızın hoşuna gitmemiş olabilir. Kimi meslektaşlarımız yerine göre giyinme konusunda biraz hatalı davranıyor olabilirler. Ama "demokrat" Cumhurbaşkanları, bu işi yönergeyle düzenlemeye kalkışmazlar(!) "Demokrat" cumhurbaşkanına yakışan, Gazeteciler Cemiyetine bu yöndeki dileği belirten bir yazı yollamaktır. Bu konuda bir gelenek, bir üslup oluşmasına öncülük etmek başkadır, parti gazetesi çalışanlarına emir verir gibi yönerge hazırlamak başka. Bu kafayla yarın Köşk önünde "tırnak kontrolü" yapılırsa hiç şaşmam. Sonra sıra belki de iç çamaşırı rengimize kadar uzanır. Toplama konuşmalarla demokrat görünmek kolaydır da, içteki eğilimleri bastırmak zordur." Aslında sayın Altaylının 19 Mayıs 2000 tarihli yazısı daha çok dikkat çekiciydi. Merak olsun diye ikinci plana aldık. Şimdi sizlerle onu paylaşalım.. "Amaç Yıpratmak Değil Temizlemek" başlıklı yazısında Altaylı şöyle diyor: "Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, HSYK ile ilgili yazıma yanıt yollamış, ama anladığım kadarıyla Sayın Bakan ne demek istediğimi anlamamış. Kimbilir, belki de anlamamazlıktan gelmiş. Sayın Türk! "Şaibeli Savcı" Oktar Çakırın "tedbiren" görevden uzaklaştırılmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Olması gereken budur. Ancak ben bir başka "karanlık" noktaya değiniyorum. Sizin "Soruşturma açılsın" dediğiniz, İçişleri Bakanının "Atamayın" dediği bir savcıyı, size ve İçişleri Bakanlığına inat İstanbul DGMye atayan bir Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu var. Ve "Şaibeli Savcı" yanında ne olduğu meçhul iki çantayla birlikte ve bir kanun kaçağının otomobilinde kaza geçirince ilk olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Engin Doğuyu arıyor. Üstelik de Savcı Oktar Çakırın Engin Doğu ile randevusu var. Ve kimbilir belki de kanun kaçağı dostuyla gidilecek bir randevu bu. Sayın Türk! Gerçekten de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargı bağımsızlığının en önemli güvencelerinden biridir. Bu nedenle de, bu kurul her türlü şaibeden, önyargıdan ve kuşkudan uzak olmalıdır. Bağımsızlık, denetimsizlik, her şeyi karıştırma anlamına gelmemeli. Bu son derece önemli "kurumu" korumak için, Engin Doğu da, aynen Oktar Çakır gibi "soruşturma" kapsamına alınmalıdır. Çünkü benim gibi sade vatandaşların tek güvencesi bu kurulun "temizliğidir." Evet sevgili can dostlar! Kıssa hisse diyerek Altay'ın yazılarından bazı bölümleri sizinle paylaştım. İşte şimdi gelelim bugünkü yazımızın ana gerçeğine.. Sanırım yarın, yani Cuma günü Albay Cemal Temizözün duruşması olacak.. İşte bu zatı muhteremin yıllar öncesinde (!?) işlediği cerimeler ve masum yöre insanına karşı hazırladığı komplo teorilerinin bariz bir şekilde açık ve net olarak kendi kaleminden ve imzasından çıkmış kirlenmenin levhası olarak adlandırılabilir bir arşivini sizlere buradan sunmak istiyorum. Ama bunu kendisi yalnız yapmamış.. Bunu o günün DGM Başsavcısı koltuğunda oturan ve bugünkü Kadıköy Cumhuriyet Başsavcı vekili olarak görev yapan Nihat Çakarın bilgisi dahilinde yapmıştır. Nihat Çakar, devletin gölgesinde, devleti kendi kirli amaçları doğrultusunda çok kötü kullanmıştır. Hem de bu tür JİTEMci ve bazı PKK itirafçılarını kullanarak. Zira yukarda bahsi geçen ve bugün kayıplara karışmış olan 4 nolu DGMnin 1998/153 Esas sayılı dosya Nihat Çakarın tüm fonksiyonlarını ve gölge çalışmalarını ortaya koymaktadır. Ama ne çare ki dosya kayıp. İşte insanın aklına gelen soru bu.. En çok dikkat çeken olay da bu kayıp dosyanın araştırılmaması ve akibetinin bizlere bildirilmemesidir.. Zira bu dosyaya verilen beraat kararı yüzünden Heyet Başkanı ve heyet üyeleri ve duruşma savcısı dahil olmak üzere Nihat Çakar tarafından malum ve meşhur Hakim ve Savcılar Yüksek Kuruluna şikayet edilmişlerdir. Bununla yetinmeyerek beraat isteyen iddia makamına rağmen kendi imzasıyla bu dosyayı temyiz etmiştir. Temyiz gerekçesi ise Cemal Temizözün o gün kaleme aldığı iki sayfadan ibaret karalama ve fişleme ifadelerinin aynısı kelime kelimesine temyiz dilekçesine geçirmiştir. Ve gerekçe olarak Yargıtaya göndermiş ise de ne çare ki tutturamamıştır. Yargıtayı bile yanıltmaya çalışmış ise de yanıltamamıştır ve karar olduğu gibi onanarak gelmiştir. Bu nedenle o dosyadaki karanlık tabloyu ve hukuka düşürülen hukukdışı kirlenmeleri yok etmek için dosya ortadan kaldırılmıştır. İşte pürdikkatli Cemal Temizözün tümüyle yaftalardan ve yalandan ibaret olan yazısının tümünü olmasa da önemli bazı paragraflarını sizlere sunmak istiyorum. Ve özellikle de Yargının dikkatini çekerek bu yazıyı yazıyorum "İSTH: 3590-81-00/96 KONU: 4 Nolu DGM Başkanı Hakim Ali Çağan hk. Tarih: 4 Şubat 2000

7. Kolordu Komutanlığına Diyarbakır

1.Diyarbakır, 1800lü yıllardan itibaren Kürt isyanları, 1970li yıllarda Kürtçülük hareketleri, 1980li yılardan itibaren de artarak devam eden BÖLÜCÜ, KÜRTÇÜ ve İRTİCAİ terör olaylarının yaşandığı, stratejik konumu nedeni ile terör örgütlerinin vazgeçemediği, terör örgütlerinin beyin takımlarının yetiştiği, kısacası "DEVLETİN ve ÜLKENİN BÜTÜNLÜĞÜNE ve CUMHURİYETE" yönelik işlenen suç ve suçluların adeta toplanma noktası haline getirilmiş bir ilimizdir." Evet! İşte bakınız sevgili okurlar! Cemal Temizözün marifetli beş parmaklı elinden ne inciler dökülmüştür. Gerek Diyarbakırımız hakkında, bölge insanı hakkında, özellikle benim ve 1998/153 esas sayılı dosyaya beraat kararı veren 4 nolu DGM Hakim ve Savcıların ne kadar küçük düşürücü, aşağılayıcı karalama yapmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformasını omzunda taşıyan ve yüz kızartıcı utanç verici çağın ayıplarını işlemiştir.. Ve  her şey ortadadır ve bunu bugüne kadar Türk adaleti nasıl görmemiştir veya görmezlikten gelmiştir bilemiyorum. Hele hele Genelkurmay ve dünyaya tarih boyunca şan ve şeref veren Türk Silahlı kuvvetleri bunu nasıl bünyesinde hazmetmiştir. Gerçekten çok derin düşünmeye değer bir konu Aynı paralelde yine Nihat Çakarla işbirliği yaparak Ali Kaya ile itirafçı PKKlıları kullanmak suretiyle sözde PKK tarafından yazılan ERNK mührünü taşıyan bir karalama belgesi Bu da utanç vericidir. Bunu yapanların bize değil, Türkiyeye, devlete, demokrasiye, Türk silahlı kuvvetlerine, anayasa gerçeğine karşı ve insan temel hak ve özgürlüğüne karşı yapılan iğrenç bir cinayettir, bir alçalıştır, bir utanmazlıktır. Bunu yapan her kim olursa olsun, devletin ve hukukun adaletiyle gerekenin yapılması lazımken ne çare ki yapılmamıştır.. Bize göre bugün veya yarın, belki yarından da yakın misali Albayımızın (!) tahliyesi olursa, sakın şaşmayın.. En derin saygılarımla