ASRIN DAVASI, JİTEM VE ERGENEKON
Eklenme: 9/3/2009 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar! Bilindiği üzere Türkiyemiz yıllardan beri bir türlü kendini terör belasından kurtaramıyor. Her dönemde gelen-giden her siyasi iktidarın mücadelesi bir türlü buna karşı başarılı olamıyor. Zira 25 seneden beri devam ede gelen terör belası 40 bine yakın insanımızın canını almıştır. Bankaların soygunundan çarşı pazardaki kapkaça kadar ve mafya türü yöntemler, çetevari çalışmalar her gün biraz daha palazlanarak kendini ülkenin en ücra yerlerinden göstermektedir. Kim ne derse desin yapılan terörle mücadele beklenildiği gibi başarılı olamamıştır. Görünen odur ki başarılı olmaya da pek niyet yok Zira, İtalyadaki Gladio gibi devletin ve siyasetin, medyanın tüm kurum ve kuruluşlarıyla beraber her alanda gizlenmiş ahtapotlar vardır. Bu ahtapotlar pençesini nereye atarlarsa atsınlar, koparıp alırlar. Samimi mücadele verenler ise gerek yargıda olsun, gerek askerde olsun, gerek sivilde olsun bir çok kurum ve kuruluşların önemli yerlerini ihraz eden güdümlüler tarafından görmezden gelinirler. Tıpkı Şemdinli olayındaki Savcı Ferhat Sarıkaya akibeti gibi. Denizin derinliklerine giren yetmiş ayaklı ahtapot gibi kollarını açtıkları zaman bildiklerini okurlar ve hedeflerine de ulaşırlar. Her ne kadar şekli olarak bazı resmi makamlar göstermelik olarak bir şeyler yapıyorsa da bir türlü netice alamıyorlar. Çünkü onlar da öyle inanıyorum ki samimi değiller. Samimi olsaydılar yıllardan beri bu kan durdurulacaktı, son zamanlarda iktidar ne kadar çaba gösteriyor ise de bir türlü onun da çalışması akim bırakılmaktadır.

***

Ergenekon = JİTEM ve diğer sivil terör odakları adeta bir "Gladio" tipi ne idüğü belli olmayan hallerden hale girmektedir. Ama olan millete oluyor. Kesilen ağır fatura millete mal ediliyor. 1 Eylül 2009 tarihli "Atatürk Türkiyesinde Yargıya ve TSKya Neler Oluyor?" başlıklı yazımızın detayı da anlamlıydı. İnşallah yargıdaki bu asrın davası olan "Gladio" tipi Ergenekon ve JİTEMin üzerlerine giderler. Oysa ki Diyarbakırda Ergenekon savcıları tarafından hazırlanan iddianame daha önceden de belirttiğim gibi, bize göre çok cılız, dar çerçevede tutulmuş, yalnız Kamil AKAN ile Albay Cemal Temizözle ilgili olup, Cizre ve Şırnak olaylarını kapsamaktadır. Oysa ki kamuoyunun beklentisi, bu yörede, özellikle Diyarbakırda, Vanda, Hakkaride, meşhur Şemdinli olayı gibi devletin en önemli makam ve mevkisini elinde tutanların eylemlerine yönelik hamleydi. Çünkü yakın tarihimiz boyunca devletin şerefli üniforması gölgesinde çok karanlık ve gizli işler yapmışlardır. Kişisel rant temini çok büyük maddi imkanlar karşısında birilerinin yönlendirmeleriyle  alınamayan intikamlar devletin gölgesindeki üniformalıların vasıtasıyla alınmaya çalışılmıştır. Deyim yerindeyse gerçekten devleti kendi emelleri doğrultusunda kullanma başarısını elde etmişlerdir. Biz hep yazıyoruz, çiziyoruz. Gönül arzu ediyordu ki; Cizre ve Şırnakla ilgili faili meçhul cinayetlerin petrol kuyularının dibinde aranmasıyla yetinilmesin..Diyarbakırda da öldürülen suçsuz, masum insanlara gah PKK süsü verilmiş, gah trafik kazası süsü verilmiş, gah İran yanlısı Hizbullah terörü örgütü mensubu süsü verilmiş.. Ama her ne suretle olursa olsun madalyonun ters yüzü değil, gerçek yüzü gösterilirse bu yörede o süreç içerisinde tüm olup bitenler gün gibi aşikar olur. Ve bunları icra edenlerin tümü klasik "Gladio" olarak bilinen Ergenekonun ve JİTEMin bir uzantısıdır ve gerçek odak noktalarıdır. Delil mi istiyorsunuz? Tüm çıplaklığıyla tomar tomar belgeler ulu orta yerde. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğumuz nice dosyalar var. Bir kaç dosyadan ibaret teğil.. Ama nedense herhangi bir işlem yapıldığına rastlanılmamaktadır. Nitekim bir önceki yazımızda şöyle demiştik: "Atatürk Türkiyesinde Yargıda Neler Oluyor?" diye.. "Atatürk Türkiyesinde TSKya Neler Oluyor?" da demiştik. Gibi çok dikkat çekici başlıklar kullanmıştık. Biz burada kamuoyunu aydınlatmak, gerçekleri yansıtmak için, Adalet Bakanı sayın Sadullah Ergini de uyarı bakımından bilgilendiriyoruz. Artık devlet bu yöreye iyi sicilli bürokratları göndermeli. Pasifize edilmiş, gününü gün eden bürokratları değil. Görevini görev olarak bilen, sorumluluk hissini taşıyan bürokratları görevlendirmeli..O zaman tüm işler 'doğru' mecrada işler. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı maalesef büyük bir teenni içinde yavaşlama gibi bir stili vardır. Bu da kamuoyu nezdinde iyi bir görüntü vermemektedir. Nitekim Diyarbakır C. Başsavcılığına geçtiğimiz günlerde çok önem taşıyan ve hayati meselesi bulunan bir şikayet dilekcesi verildi. Ama hala şikayetle alakalı net bir işlem yapılmadığı söyleniyor.. Hikmeti ne ise belli teğil.. İşte o paralelde verilen şikayet dilekçesinin üzerinden bugün tam 21 gün geçmiş durumda. Ki tehditlerle dolu, vatandaşı huzursuz eden ve görüntülendiği halde 'ivedilik' arz etmiş değil. Hatta Savcılık 10. 08. 2009 tarihinde dilekçeyi işleme koyup, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğüne 'intikalı' noktasında 'ivedi' ibaresiyle görüntüleri gönderme kararı vermesine rağmen, henüz polise ulaşmış değil.. Bu nasıl bir 'işlem'!.. Acaba hasıraltı mı oldu? Bilemiyoruz.. Ama bilinen gerçek odur ki, 'aciliyetin' yerine getirilmediği.

***

Biz burada Diyarbakır adliyesini küçük düşürme veyahut şahsiyeti maneviyesine dokunma gibi herhangi bir kastımız, niyetimiz yoktur.. Olamaz da!.. Ama devletin çok önemli bu kurumu millet için can damarıdır ve hukuk merkezidir. Çok dikkatli olmaları gerekir. Eğer Başsavcılığın odacısı kendisini avukat rolüne sokup şüphelilerden para alma girişimine girebiliyorsa, demek ki bir yerde ihmal var. Yani tıkanma söz konusu.. Zaten bunun hikayesini daha önce anlatmıştık. Eğer İcra Müdürlüklerinde karşı tarafa, muhatabına ulaşmak için giden evrakın yarısı zarfa konuyor, yarısı dışarıya bırakılıyorsa, böylece o evrak süreç kaybetti diye işlemden düşürülüyorsa vay vatandaşın haline Amma velakin basın olarak biz gerçekleri yazmak zorundayız. Gerçekten diyoruz ki, 19, 08, 2009 tarihli Savcı Abdülaziz TAŞ imzasıyla emniyete havale edilen 2009/16898 sayılı evrak nerede? Soruyoruz ya! Bu tür görmezliklerle vatandaşın emniyeti nasıl sağlanır ve nasıl vatandaş güvenceli olarak rahat yaşayabilir? Buna sorumluların cevap vermesi lazım. Bir de gelelim bizim meşhur ve malum Şemdinli olayının baş aktörü ve yürekli kahramanı (!) Başçavuş Ali Kaya, nam-ı diğer Mutkili Ali'ye.. 4 Haziran 1998 tarihli komplo teorisiyle dopdolu SÖZ Gazetesinin ailesine yönelik PKK diliyle yazdığı sahte dokümana ne diyorsunuz? Biz bunu yıllardan beri dile getiriyoruz.. Halkımız adına, demokrasi adına, sosyal bir hukuk devleti adına bunları söylüyoruz.. Fakat bir yerlerden çıt çıkmıyor Bugüne kadar bu sahte doküman devletin marifetiyle ve o günün Kara Kuvvetleri Komutanı olan bugünkü emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıtın himayesi altında maalesef gizlenmiş, sorgulamadan alıkonulmuş... Ve ne hazindir ki mevcut olan bugünkü Ergenekon savcılarının da yalnız Cemal Temizözle Kamil Akan, Abdülhakim Güven ve Hıdır Altuğla yetinmesi olayın apayrı bir şeklidir ve üzücü halidir. Ergenekon Terör Örgütüyle ilgili Diyarbakırda hazırlanan iddianame bize göre çok dar çerçevede tutulmuştur. Hele hele bir de gizli tanıkların ifadelerinin geri alınması olayın apayrı bir şekillendirilmesidir. Onun için biz burada kamuoyuna ve sorumlu yetkililere şunu söylüyoruz: Halk, her şeyin hukuk çerçevesinde gerçekleştirilmesini istiyor, hukuk yerine gelsin diyor. Bakınız sevgili okurlar! Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında bize göre, kanaatimiz paralelinde diyoruz kimse kusura bakmasın bazı işler teenni ile, ağır ağır yürütülüyor. Bir hazırlık dosyası eğer beş sene yuvarlak top gibi gah oradan gah oraya havale edilip uygulamaya konulmuyorsa, eğer delillerle dolu bir dosya ortadan kayboluyorsa, eğer müşteki tarafından bir dilekçe Ergenekon savcılığına veriliyorsa ve o dilekçe iki ay süreyle kayda bile alınmıyorsa sonradan dilekçe sahibi tarafından diretilmesiyle kayda alınıp iki ay bile daha incelemeye alınmıyorsa, dahası ölüm tehditleriyle dolu bir şikayet dilekçesi ve bir tespit cdsi müşteki tarafından savcılığa veriliyor, görevli savcı onu nazarı itibara alarak derhal emniyete havale etme yazısını yazıyor ve aynı zamanda "ivedilik" ibaresiyle yazılıyor. O dilekçe 17 gün gibi uzun bir süreç emniyet birimlerine ulaşmıyorsa ve sümen altı ediliyorsa, artık bu halk dertlerini kime anlatsın Nereye başvursun, hangi kapıyı çalsın diye düşünmekten başka bir şey bulamıyoruz.

***

Ya bir de Mutkili Alinin 4 Haziran 1998de PKK adına yazmış olduğu bir aileyi linç etme girişimine ne diyorsunuz? Yaşar Büyükanıtın "İyi Çocuk" dediği bu komplocu rütbeli, yani Ali Kaya, itirafçı Nizamettin Öztoprakla beraber yazdıkları linç fişlemesi suçüstü yakalandığı halde ve tüm resmi ve adli dosyalara girdiği halde ve bu paralelde iki gencimizin bu linç doğrultusunda faili meçhule gitmesi karşısında sormazlar mı acaba "Ey devlet neredesin?" diye.. Buyurun işte o sahte linç belgesini hazırlayan Ali Kaya ve Nizamettin Öztoprakın marifeti (!) ile Emniyet kriminal raporu doğrultusunda nasıl suçüstü yakalanmışlardır. Ve o tarihteki bu girişim kesinlikle ve kesinlikle Cemal Temizözün komutası altında gerçekleştirilmiştir. Zira Ali Kaya ve Nizamettin Öztoprak o tarihte Diyarbakırda JİTEMde çalışıyorlardı ve Cemal Temizöz de bu birimin istihbarat komutanıydı. Ve o da aynı paralelde gerek Diyarbakır halkına karşı ve gerekse bana karşı ve devletin bazı hakim ve savcılarına karşı hazırladığı sahte, yalan ve tezviratlarla dopdolu bir kirli belgenin varlığı Bu söylediklerimiz daha devede kulak bile değildir. Ama ne çare ki, sanki birileri tarafından bunlar himaye görüyor ve devletin zülfüyarine dokunulmasın diye ilişilmiyor. İşte Ali Kayanın kendi el yazısını gösteren Diyarbakır Emniyetinin "Ekspertiz Raporu" şöyle diyor: "İncelemeye konu çizgisiz beyaz kağıt parçasındaki yazı ve rakamlardan siyah mürekkepli kaleme yazılmış bölümdeki Rojin 511 31 45  511 21 31  511 31 06 yazı ve rakamları ile Ali KAYAnın mukayese yazı ve rakamları arasında uygunluk görülmüş, söz konusu belgedeki yazı ve rakamlardan siyah mürekkepli kalemle yazılmış bölümdeki Rojin 511 31 45  511 21 31   511 31 06" yazı ve rakamlarının Ali KAYA elinden çıktığı kanaatine varılmıştır." Buyurun sevgili okurlar! Tüm çıplaklığıyla gerçekler orta yerde Mutkili Ali Kaya uğruna devletin bir savcısı bile rahatlıkla harcanmış durumdayken, acaba diğer savcıların da böyle korkutucu soru akıllarından geçmiyor mu? Onun için mi bu kirli tezgaha dokunulmuyor bir türlü En derin saygılarımla