BASKICI BİR HEGEMONYANIN KÖLELİĞİ!?
Eklenme: 1/30/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızın son bölümünde şu ifadelere yer vermiştik…

“Yüzyıl kadar önceki Abdülhamid’in siyasetini bugünlere kadar Recep Tayyip Erdoğan’dan başka hiçbir devlet adamı uygulayamamıştır..

Pek tabi ki taşıyamamıştır da.

Gerçekten Sayın Erdoğan’ın kalbi derinliklerinde taşıdığı iman sayesinde, Abdülhamid’in zekasını ve ferasetini taşımakta olan bir devlet adamı olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Abdülhamid’in etrafını saran dönme Yahudilerin başını çeken Hertzel ve Emanuel Karasu’ların varlığı inkâr edilmiyordu.

Günümüzde de aynı o isimleri taşıyan dönmeler yoksa dahi siyasi münafıkları oldukça çoktur.

Dost görünüp, gizliden gizliye düşman muamelesi uygulayan dönmeler de unutulmamalıdır”

Öylesine inanıyoruz ki; bu düşüncemize siz değerli okurlarımız genelleme olmasa bile çoğunlukla katılıyorsunuz.

Zira ortada bir gerçek var.

14 yıldan beri Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen ve Türkiye’yi ayakta tutan olay da budur.

Mevcut, dejenere edilmiş yüzyıllık bir sistem "değişimine" yönelik mücadeledir…

Ki bu sistem, bu düzen, bu baskıcı hegemonyanın tümü, Avrupa’nın yani batı dünyanın, İsrail’in ve tüm Hıristiyanlık dünyasının ve içimizdeki laikçi geçinen kinci, inkârcı CHP anlayışı paralelindeki zehirli kalemler ve önemli bazı medya unsurlarının "ittifakıyla" oluşmuştur..

Sistem hep onların nam-ı hesabına faaliyet yürütmüştür…

Bu baskıcı hegemonyaya kölelik yaparak, devletimizi, milletimizi, ülkemizi nerdeyse adeta teslim almış durumdalar.

Toplumu yekvücut olarak sosyal, siyasal, ekonomiksel, kültürel ve tarihsel bakımdan her halükarda mutlak bir batı hayranlığıyla, Kemalist laikçi bir anlayışın baskıcı dayatması altında tutmaya çalışmışlardır.

Zorbaca, milli olmayan Kemalist eğitim anlayışıyla bu memleket insanını ne yazık ki bu hale düşürmüşlerdir.

“Hangi hal?” sorusuna cevabımız şudur…

Ki; mevcut olan 50 senelik bir terörün varlığı, yeter de artar bile.

Hiç kuşkusuz ki, terör odaklarının himayesinde gerçekleştirilmek istenen darbeler ve bu darbelerin arkasında kendine meşruiyet kazandırmak isteyen kirli anlayış, rastgele bir anlayış değildir.

İllaki batı hayranlığıyla bilinen bir anlayıştır ki oranın direktif ve talimatıyla yola çıka gelmişlerdir…

Ki bu anlayış gerçekten de bir köle olma anlayışından başka bir şey değildir.

Batı hegemonyası ve bunun paralelindeki gizli localar ve bu localara bağlı olan askeri darbeler ve bunların hepsini burada saymaya gerek yok.

27 Mayıs 1960 darbesinden tutun da 15 Temmuz başarısız darbe teşebbüsüne kadar…

Zaten tüm çıplaklığıyla kendilerini ele veriyor.

Kimler, kimlerin namına çalışıyor?

Kimler bu ülkeyi nereye götürmek istiyor?

Batı emperyalist veya Yahudi Siyonizm’in köleliğine kimler hizmet ediyor?

Velhasılı; hepsi orta yerde cereyan ediyor?

Ve biliniyorlar..

* * *

Bakınız.

Daha iki gün önce Yunanistan hükümeti, 15 Temmuz gecesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düzenlenen suikastte başarılı olamayınca, helikopterle Yunanistan'a kaçan 7 kişiden ibaret olan FETÖ’cü askeri komite'yi istememize rağmen Yunanistan bunları vermiyor?

İadelerine yaşanmıyor…

Her ne kadar hükümet ısrarla bunların iadesini istiyorsa da ne yazık ki bir türlü kendini anlatamıyor ve Yunanistan makamlarına kendini dinletemiyor.

Zaten bu darbelerin kökeni tarihi düşman durumunda olan Yunanistan’ın Atina’sından gelmiyor mu?

İsrail’in Tel Aviv’inden gelmiyor mu?

İngiltere’nin Londra’sından gelmiyor mu?

ABD’nin Washington’undan gelmiyor mu?

Daha nereleri sayalım ki?

15 Temmuz’daki 7 tane terörist FETÖ’cü subayla, 25 tane DHKP-C’li, 8 tane PKK mensubu vs.

Yani toplamda 50 kişilik bir terör militanlarının listesi…

Yunanistan bunları alıp beslemiştir.

Ki beslemeye de devam ediyor…

Bize iade etmiyor, hem de bilerek ve kasıtlı olarak bunu yapıyor.

Peki ya Washington’un himayesi altındaki FETÖ’nün iade edilmemesi..

Aynı hegemonyanın devamı değil midir?

Tüm bu olup bitenler, yıllardan beri tabulaştırılmış Kemalist, laikçi, altı okçu CHP’nin bir sonucu değil midir?

Hala da devletin resmi dili ne yazık ki bu Kemalist, laikçi, bayatlamış rejime dayalı faaliyet göstermiyor mu?

550 milletvekilinden oluşan bir TBMM’ne sahip değil miyiz?

İster muhalefet olsun, ister gelen giden iktidarlar olsun.

Herhangi bir devlet adamı sıfatını taşıyan, gelen giden Başbakan, Bakanlar ve Erdoğan haricindeki Cumhurbaşkanları.

Tek kelimeyle özetlemek gerekirse;

Yasama, yürütme ve yargı unsurları hep bu rejimin peşinde değiller mi?

Elbette ki hiç kimse bunu inkâr edemez.

Bu bir gerçektir.

Yıllardan beri devletin bünyesinde barındırılan ve tümüyle batı dünyasının kölesi durumunda olan İttihat Terakki partisinin uzantısı olmakla beraber, ne yazık ki aynı baskıcı hegemonyaya toz kondurmayan itaatkâr, savunucu bir anlayışın ne zamana kadar süreceği de belli değildir.

Elbette ki meçhulümüzdür.

Özellikle, Meclisin son olarak, “Anayasanın 18 maddesinin değiştirilmesi” için yaptığı başarılı çalışma önemlidir…

Referandum’da halkın vereceği karara bağlı kalmış bir noktadayız.

Millet, gerçekten bu Anayasa değişimiyle ilgili Cumhurbaşkanının bu taleplerini onaylarsa ki onaylar diye düşünüyoruz.

Hem de salt çoğunlukla onaylaması gerekiyor.

Ümitvarız ki...

Türkiye gerçekten yüzyıl gibi bir süreç içerisinde devam ede gelen batı despotizminin hegemonyasından kurtulmuş olacaktır.

Aksi takdirde Allah korusun yüzde 50 değil de, yüzde 49 gibi bir sonuç çıkarsa…

Bize göre ülkenin bundan sonra daha çok zor günler geçireceğinden de hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Evet.

Gerçekten başta ifade etmeye çalıştığımız gibi batının, Yahudi’nin, Hıristiyanlığın, içimizdeki laikçi, kinci, mekir ve hile tezgâhçılarının Kemalist anlayışıyla ittifak içerisinde hareket eden bir hegemonya köleliğine son verilmezse…

Yani “Referandum”da başarılı bir sonuç çıkmaz ise..

İnanın sevgili okurlar.

Allah korusun.

Dilimiz dönmüyor ama bu da bir gerçektir ki Türkiye’nin yıllardan beri başına bela olan Kemalist, laikçi rejimin bünyesinde barındırdığı terör odakları yeniden canlanır ve hain ellerini ülkenin ve iktidarın yakasından çekmezler..

Yeni yeni, darbe teşebbüsleri de kaçınılmaz olur.

Bu itibarla diyoruz ki artık bu millet gerçekten uyanmalıdır.

7’den 70’e kadar kendini sorgulayarak vicdan muhasebesiyle yola çıkmalıdır…

Çünkü, Referandum Türkiye’nin var olma, yok olma imtihanıdır.

İman ve izan ittifakıyla yola çıkılmalıdır…

Doğusuyla, batısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle gerçekten Allah’ın varlığına ve birliğine inanan bir iman anlayışıyla yola çıkarak Referandum’da “Evet” oylarına salt bir çoğunluk sağlanılması gerekir…

Bu itibarla diyoruz ki;

Yıllardan beri Türkiye’nin kaderiyle oynayan ve gizli masonik locaların hegemonyası altında beslenen nice medya kalemşorlarının zehirli kalemlerine “paydos” diyelim.

Bir olalım, dik duralım, iri olalım, yürekli olalım.

Ve bu kirli hegemonyaya “Artık yeter” diyelim.

En derin saygı ve sevgilerimle.