BAYRAMLAR BAYRAM OLA (!!!?)
Eklenme: 11/15/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Bilindiği gibi yarın mübarek Kurban Bayramı.. Tüm İslam dünyası olmak üzere, Ardı Haremeyn olarak bilinen kutsal toprakta, Kurban Bayramı kutlanacak.. Hac mevsimi dolayısı ile yaklaşık beş milyon Müslüman, oralarda büyük koro halinde tekbir ve telbiye getirerek yüce Allahın huzurunda zevkle büyük mutluluklar içerisinde dua edecekler. Allahtan af dileyecekler. Ama bu ibadeti yaparken yeryüzündeki tüm insanlığa birlik, beraberlik, birliktelik mesajını vermektedirler. Ciddi bir ihlâs ve ciddi bir samimiyetle adeta beşeri pisliklerden arındırılmış bir vaziyette Arafat günü olan bugün Arafat dağının önünde ihram denilen beyaz bir kefene bürünmüş bir kıyafet birliği içerisinde el avuçlarını göklere açarak yüce Rabbimizden af dileyecekler.. Yarın da büyük şeytanı taşlarlar, kurban keserler, tavaf ederler. Safa ve Merve denilen yere sekiz yüz metrelik bir mesafeyi "sai" ederler. Ondan sonra tıraş olup ihramdan çıkarlar. "Teşrik" günleri yani bayramın birinci günü hariç, üç gün boyunca şeytanı taşladıktan sonra ülkelerine dönerler. İşte bu ibadet şekline Kurban Bayramı denir. İnsanların özellikle İslam dünyasının bu kutlu ve mutlu günlerini huzuri kalple, ahenk içerisinde o kutsal topraklarda bu görevini ifa ederlerken, elbette ki kul hakkı olmamak üzere diğer tüm günahlardan soyutlanıp yeni anasından doğmuş gibi memleketlerine dönerler. O topraklara gidemeyen diğer Müslüman kitleler ise yarın sabah namazından sonra camilere akın ederek büyük tekbir nidalarıyla omuz omuza vererek Kurban Bayramı namazını kılarlar. Ve herkes ama herkes namazdan sonra öncelikle geçmişlerinin ruhuna Fatiha okumak üzere mezarlıklara giderler. Ondan sonra gelip bayram kutlamalarına başlarlar. Olağan olan da budur. Gelenek, göreneklerimiz mazinin derinliklerinden günümüze dek ve kıyamete dek İslam dünyası bu güzel ve mutlu günlerini yaşar ve yaşatır. Biz de burada tüm İslam dünyasına, inananların bu mübarek bayramını kutlar, tebrik eder, mutluluklar dileriz.

* * *

Bu düşünce paralelinde; bir de toplumsal günlük hayat akışlarına göz gezdirelim. Toplumumuzun, ülkemizin ve bütün İslam dünyasının hali perişanlığı hepimizin malumudur. Bir sinema filmi şeridi gibi bir an için gözlerimizin önüne getirip bakalım.. Anlattıklarımız paralelinde bugünkü İslam dünyası Kurban Bayramını kutlamanın mutluluğu içerisinde midir acaba? İşte biraz oraya göz gezdirelim. Hali pür melalimizi görüp hatırlamak üzre ah-u ve eninler çekerek diyoruz ki; "Ah keşke bayramlar bayram ola!" Gerçekten bayramların gerçek bayram olabilmesi için her şeyden evvel İslam dünyasının ve İslam topluluklarının bir ümmet anlayışı içerisinde mutlu ve başarılı bir hayat düzeni paralelinde yaşamlarını sürdürebilme şansına haiz olması gerekir. Gerçekten bu var mı, yok mu? Evet, o mutluluk varsa bayramlarımız gerçek bayram olabilir. Eğer o yoksa toplum bilinen özel birkaç günün dışında bir yıl boyunca kavga, kargaşa, terör, kan, gözyaşları, cehalet, fakru zaruret ve ihtilaflar içerisinde hayatını idame ediyorsa, bana göre o üç-dört günlük fiziksel bayram, bayram sayılamaz. Zira bayramların bayram olabilmesi için; Öncelikle toplumun cehaletle mücadele edip, bilimsel, ekonomik, kültürel ve inanç alanlarında mücadele verip başarılar elde etmesi gerekir. Bu da yoksa yine o bayram, bayram sayılmaz. Şekli, fiziksel anlatımlarla, geçici, mecazi bayramlaşmalarla bayramlar hiçbir zaman bayram sayılamaz.

* * *

Onun için diyoruz ki; "Ah bayramlar bayram ola!" Nitekim "Bayram" kavramı Arapça olarak "îyd" kelimesi olarak kullanılıyor. "îyd" kavramının manası dostların birbirleriyle iade-i ziyaret ve hoş amedîliklerle geçirmesi demektir. Onun için, bir Arap şairi şöyle diyor; "Îydün, îydün ve îydün sırne müctemaan vechül habibî ve yevmül îyd-i ve yevmül cümuati" Yani şairin demek istediği üç çeşit bayram vardır. İlk bayram; "Dost ve sevdiklerimle karşılaştığım gün bayramdır" İkinci bayram; "Gerçek manada Ramazan ve Kurban Bayramıdır" Üçüncü bayram ise; "Cuma günleridir" Bu her üç bayram bir araya gelindiğinde bayram olur. Aksi takdirde Şeyh Ahmedî Cezerinin Kürtçe beytinde uyardığı gibi; "Tu ji fasli here asli, Kudıv-i der-ı herap Da nebi merkebe cehli Tu dıbın bare hudus" Yani ey dost fasıldan, asla geç ki bu harap ve yok olmaya mahkûm olan geçici dünyada cehaleti sırtında taşıyan bir binek durumuna düşme... İşte gerçek bayramların kutlanması yüce bir ahlak, kültür, bilim ve inanç, paralelinde mümkündür.

* * *

Yoksa bu şairin dediği gibi; "Sen fasıldan asla geçmeyip, bu harap dünya içerisinde cehaleti sırtına bir ağır sıklet olarak taşıyıp altında ezilmeye mahkûm olabilirsin ey dost" İşte "Bayramlar bayram ola!!!?" başlık olarak attığımız bu kavram bugünkü günlük hayat akışları içerisinde toplumumuzun geçirdiği badireler yüzünden hiç de bayramlar bir türlü mutluluk getiremiyor her nedense. Tıpkı mecazi bir aşk gibi bir an için yaşanıyor ve silinip gidiyor. Hani diyorlar ya yine "Eski tas eski hamam" Bize göre her şeyden evvel toplumun siyasal ve ekonomiksel olarak mutluluk içerisinde hayatını idame edebiliyorsa, işte gerçek bayram o bayramdır. Yoksa her gün görsel ve yazılı medyanın ekran ve sayfalarından büyük puntolarla yazılan insanları hayrete ve streslere düşüren haberler ve olaylar, görüntüler gerçekten başta bırakın bayramların kutlanmasını, insana hem dünyasını hem de ahretini unutturuyor.

* * *

Bakın, 13 Kasım 2010 Cumartesi günkü Bugün Gazetesinin şöyle bir haberini okuyoruz; ama ne haber dikkatlerinize sunuyoruz. İnsanları korkutuyor, gerçekten vicdanları titretiyor. Haber şöyle; "İki albayın Dağlıcaya ait ses kaydı internete düştü" ŞOK İTİRAFLAR Albaylar Vural E. İle İsmail C.ye ait olduğu ileri sürülen kayıtta müthiş itiraflar yer aldı. Resim de aynen şöyle. İstihbarat raporlarına rağmen saldırının yapıldığı ve delillerin karartılması için karakol cephaneliğinde yangın çıkarıldığı kayıtta belirtildi. Korgeneral Yurdaer Olcanın otopsi belgelerine müdahale ettiği ileri sürüldü. Olcanın skandallara rağmen terfi ettiği de vurgulandı. "GİTTİ BENİM ALAY KOMUTANLIĞIM" Komutanların saldırının ardında kavga ettiği şehitler verilirken bir kurmay albayın "Gitti benim Alay Komutanlığı" diyerek terfisini düşündüğü şok ifadelerde yer aldı. Dağlıca Tabur Komutanı Onur Dirikin ihmallere rağmen korunduğu iddia edildi. Dağlıcada göz göre göre gelen baskın. Baskın Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili referandumun oylandığı 21 Ekim 2007de yaşandı. 13 asker şehit oldu, 8 asker kaçırıldı. Taraf Gazetesi 20 Haziran 2008de "Dağlıca baskını biliniyordu" başlığıyla Genelkurmay, Kara Kuvvetleri, Jandarma, İkinci Ordu ve Hakkarideki istihbarat başkanlıklarının baskına ilişkin bütün bilgilerden haberdar olduğunu ortaya koydu. O gün birlikte görevli üç komutan da olay yerinde değildi. Birlik komutanı Yarbay Onur Dirikin askerler şehit düşerken bir düğünde eğlendiği ortaya çıktı. İşte, defalarca yazdık, çizdik; yine de yazıyor ve çiziyoruz da ,tespitlerimiz ne derecede geçerliliği söz konusu olabilir ve hangi kulaklar basının bu tespitlerine açık olacak acaba? Bunu da düşünmüyor değiliz. En derin saygılarımla.