BEDİÜZZAMAN ATATÜRK’E NE DEDİ?!
Eklenme: 2/9/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir gençlik potansiyeli yetiştirmek istiyoruz” sözü muhalefetin liderlerini özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu çok rahatsız etmiş olsa gerek o günden bugüne dek hep zıplayıp duruyor.

Sayın Kılıçdaroğlu televizyon ekranlarında hep zıplayıp duruyor, dindar-dinsiz kelimelerini karşılaştırarak adeta öküzün altında buzağı arıyor.

Oysaki Sayın Erdoğan’ın “Dindar bir gençlik potansiyeli yetiştirmek istiyoruz” demesi bize göre çok kısa bir ifadedir.

Aslında altı oklu rejimin getirdiği acımasız sistem yıllar yılı bu memleketin camilerini kapatmış görülen lüzum üzerine (!) zaman zaman at ahırına çevirmiş, zaman zaman askeri depolama durumuna sokmuş, yüce Kur’an medreselerini kapatmış, Ezan-ı Muhammedi’yi Türkçeye çevirmiş.

Bin yıllık tarihi kültürünü,değiştirmiş.

Kadının iffetini hiçe sayarak kadın örtülerine el atmış, bunlara karşı koyan, bunu içine sindiremeyen vatan sathındaki birçok değerli ulema kesimini ve onlarla beraber olan ülkenin ileri gelen söz sahibi insanları İstiklal Mahkemelerinde yargılayarak idama çekmişlerdir.

Ve o zaman aynı hengâmede muhalefetsiz, eleştirisiz bir rejim kurmuş, o günün medyasını susturmuş, adeta Suriye’nin diktatörü olan Beşar Esad’ın bugünkü mezalimini o günlerde Türkiye’de gerçekleştirmiş.

Takrir-i Sükûn kanunuyla bu milletin işini o gün bitirmiş.

“Gün geldi devran geçti” misali artık gittikçe çağdaşlaşan bir dünya bugün söz sahibi.

Evrensel hukukun üstünlüğüne inanmış bir dünyanın varlığı söz konusudur.

Buna rağmen o gaflet ve dalalet uykusundan bir türlü uyanamayan veya uyanmak istemeyen CHP anlayışı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir kukla olarak kullanmaktadır.

Bir türlü dindarlık kavramını hazmedemeyen Kılıçdaroğlu, her nedense Suriye’deki baasçi Dürzî, Nusayri olan Esad’ın zulmüne hiç değinmiyor, adeta hükmen destekliyor.

Aynı paralelde MHP de böylesine “dut yemiş bülbül” gibi sesini çıkarmıyor.

BDP zaten dünden buna razı.

Başbakanı bu ifadesinden dolayı topa tutan anlayış Türk toplumundan her ne kadar bir miktar oy almışsa da bize göre o emanetine hıyanet etmiştir.

Türkiye insanını temsil edemez durumuna girmiştir.

Zira bu vatan sathında yaşayan 75 milyonun % 99’u Müslüman’dır, yaşamasa da bile dindardır.

Dindarlık kesimini hazmedemeyen gizli bazı karanlık kurullara bağlı olan kimseler olsa gerek.

Dindarlığı kabullenmeyen, laikçi geçinen bu anlayış kendini ülke insanına karşı hiçbir zaman savunamaz.

* * *

Bakınız, büyük İslam düşünürü olan çağımızın allamesi, büyük ilim adamı Bediüzzaman Hazretleri milli mücadeleden sonra Atatürk tarafından Ankara’ya çağrılıyor ve yeni hükümetin kuruluş şeklini Büyük Millet Meclisi’nin biçimlendirilmesi hususunu danışmak üzere yüksek fikirlerinden faydalanmak istiyorlar.

Bediüzzaman Hazretleri bakıyor ki milletvekillerinin önemli bir kesimi namaz kılmıyor ve İslamiyet’e yönelik bakışlarının ne derecede ciddi olduğunu seziyor ve şunu ifade ediyor;

“Harice karşı (dış devletleri) kazandığınız iyiliği dâhildeki fenalıklarla bozmayınız.

Bilirsiniz ki ebedi düşmanlarımız ve hasımlarımız İslam’ın şeairini (İslam'ın ana çizgilerini) yıkmak için yola çıkmışlardı.

İslam’a bakış şeklini anlayan milletimiz milli mücadelede gereken derslerini verdi.

O düşmanların stratejik hedefleri şeairi İslamiyeyi yok etmek için yola çıkmışlardı.

Madem öyleyse siz de onlara karşı gerçek vazifeniz olan şeairi İslamiyeyi ihya ediniz ve muhafaza altına alınız ve bunu yapmak zorundasınız.

Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana hükmen yardım etmiş olursunuz.

Şeairi İslamiye denilen İslam’ın ana çizgilerine karşı gevşek davranırsanız milletimizin zafiyetini, güçsüzlüğünü göstermiş olursunuz.

Milletin zafiyeti, güçsüzlüğü düşmanları daha fazlasıyla sevindirir ve cesaretlerini artırır.

Oysaki büyük savaş ilkeleri paralelinde gerçek odur ki düşman ne dese tam tersine hareket etmek başarıdır ve zaferin ta kendisidir”

Bediüzzaman’ın mebuslara karşı yaptığı bu konuşmadan dolayı 60 tane milletvekili daha namaz kılanların saflarına geçerler.

Meclis içerisinde mescit olarak kullanılan  küçük oda, büyütülerek mescit haline getirilir.

Üstadın bu ifadesi o günkü milletvekillerine, askerlere ve diğer ulema kesimlerine okutturulmakla, Mustafa Kemal Atatürk buna pek sıcak bakmaması yüzünden aralarında büyük bir münakaşa ve tartışma söz konusu olmuş.

Bir gün Bediüzzaman Hazretleri “Riyaset” makamına çıkıyor 50–60 milletvekilleriyle beraber karşılıklı fikir alışverişinde bulunuyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk üstada hitaben şöyle diyor;

“Sizin gibi kahraman bir Hocaya bizim ihtiyacımız vardır.

Sizin yüksek fikirlerinizden istifade etmek için sizi Meclisi Mebusana çağırdık.

Siz geldiniz; ama hiçbir şeye başlamadan namaza dair bir şeyleri söylediniz, aramıza ihtilaf yarattınız” der.

Mustafa Kemal’in bu sözü üzerine Bediüzzaman birkaç makul cevabı verdikten sonra hiddetlenerek sağ elinin iki parmağını Mustafa Kemal Paşa’ya karşı uzatarak şöyle der;

“Paşa, Paşa İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır.

Namaz kılmayan haindir.

Hainin hükmü merdüttür, geçersizdir” der.

Fakat Paşa buna hoşgörü göstererek o gün için üstada ilişmez.

Üstadın yüksek bir din âlimi olma hasebiyle Ankara’da bulunduğu müddetçe en birinci maksadı olan Şark bugünkü adıyla Güneydoğu Anadolu’da büyük bir Üniversite’nin tesis edilmesi ..

Ki bunun için büyük uğraş vermiştir.

Bir gün mebuslar heyetine “Bütün hayatımda bu memleketimde Dar’ül Fünun denilen bir üniversite kurmayı düşünüyorum.

Sultan Reşat ve ittihatçılar bu üniversitenin kuruluşu için 20 bin altın lira verdiler.

Siz de bir o kadarını ilave ediniz, bu medreseyi gerçekleştirelim”

O zaman yüz elli bin banknot vermeye karar verdiler.

Ustad der ki;

“Bunu mebuslar imza etmelidirler.”.

Ama;

Bazı mebuslar dediler ki, “Yalnız sen bu parayı medrese usulüyle öğrenim için harcamak istiyorsun.

Sırf İslamiyet noktasında olaya bakıyorsun.

Oysaki siz Batı dünyasına benzemek istemiyorsunuz”

Bediüzzaman ise cevaben şunu söylüyor;

“O vilayet-ı Şarkiye denilen âlemi İslam’ın bir nevi merkezi hükmündedir.

Fünun-u Cedide yanında (yeni teknolojik bilimler) Ulum-u Diniye de lazım ve elzemdir.

Kupkuru Fünun-u Cedide hile getirir.

Oysaki Ulum-u Diniye onlarla imtizaç eder ve iş yaparız”

Bu durum karşısında o an için para verilmiyor.

En derin saygılarımla.