BEDİÜZZAMAN, DÜNYA VE TÜRKİYE!
Eklenme: 10/5/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili can dostlarım!

Dün de aynı köşede memleketimizin yıllardan beri karşı karşıya kaldığı çok önemli sorunları sizlerle paylaşmıştım.

Sorunlar yumağı durumuna gelen ülkemiz gerçekten bugüne kadar elle tutulur gözle görülür bir kurtuluş çaresini yakalayamamıştır.

Gelen-gideni aratmıştır.

Bir şeyler yapmak isteyen iyi niyetli iktidarların önü ne hazin ki hep tıkatılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyet tarihi boyunca CHP'nin hep muhalefette kalmışlığı onu bazı antidemokratik tavırlara sürüklemiştir.

Öylesine sürüklemiştir ki; günü gelmiş rakiplerinin çalışmalarını hazmedememiş ve askeri vesayetin gölgesine sığınmıştır.

Ergenekoncu, Şamanist ırkçı generalleri kullanarak cunta teşkil etmiş. Hep darbelere çanak tutmuştur.

Post modern andıç ve netice itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri ülke bütünlüğünü misak-i milli hudutları içerisinde bulunan coğrafyayı özellikle dış düşmanların tehlikesine karşı korumakla görevli iken, maalesef hedef şaşırtmış.

Ordumuzun yüksek hedefini kendi milletine yönlendirmiş işine gelmeyen rakip iktidarları darbe yaparak alaşağı yapmıştır.

Deyim yerinde ise amblem olarak kullandığı altı oku, altı kazık olarak milletimizin ciğerine saplatmıştır.

Halk zaman zaman bunun farkına varmıştır.

CHP'nin bu memlekete hiç bir zaman dost olamayacağını ve yarar da getirmeyeceğini anladığı içindir ki; bunlara iktidar olma şansını vermemiştir. Devletin en önemli birer kurumu durumunda olan Yargıya ve TSK'ya el atmış. Bu her iki kurumu kendi ideolojisini taşıyan kadro ile doldurmuş.

Ya mezhepçilik zihniyetiyle, ya sosyalizm ideolojisiyle yanlış kararlarla milleti inim inim inletmiştir.

Milletin inancına ibadet ve düşünce hürriyetlerine giyim kuşam özgürlüğüne adeta pranga vurmuştur.

Bu itibarla hakka ve hukuka değil, güçlünün yanında yer alan devlet halkıyla bir türlü barışık bir görüntü verememiştir.

Ülke insanının dini ile oynanmış, ezanına, Kur-an'ına, Cami ve Medreselerine, bunlara bağlı büyük din ulamalarına karşı acımasız tavır takınmış ve devleti yanlış yönlere yönlendirmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı çağ dışı, köhne medeniyetlerle ülkeyi yönetmeye çalışmış ve o paralelde hep darbeci anayasalar oluşturulmuştur.

Tek kelimeyle ülke çapında CHP devlete hakim olmuş, ele geçirmiş, sağlam ve namuslu bazı kurumları maalesef ele geçirebilmiş ve onların başına CHP gibi düşünen ideolojik üniformalıları iş başına getirmiştir.

Başınızı ağrıtmayalım.

Dış düşmanlara karşı donatılmış bir ordunun mensuplarını tam tersine, yani yapay hadiseleri yaratarak iç unsurlarla kavgaya girmiştir.

Dün de aynı köşede anlattığım gibi, üç günden beri İstanbul'da Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunu izlerken dudak uçuklatan görüntüler yaşandı.

İnsanı çok büyük hayrete sokan çok ümitli gelişmeleri gördüm.

Ben de o paralelde ümitlendim ve ümidimi her gün biraz daha artırarak, "sorunlar" çözülüyor, umudu içerisindeyim.

Bakınız, kırk ülkede değişik dillerle tercüme edilen Bediüzzaman'ın eserleri olan Risale-i Nur'u bugün dünya kucaklarken, bazı ülkelerin resmi kurumlarında birer ders kitabı olarak okutulurken özellikle Endonezya, Malezya ve Portekiz gibi ülkeler bu gelişimlerin başını çekmektedir.

Amerika zaten yavaş yavaş Nur Cemaatleriyle bütünleşiyor.

Peki, biz de?

Ne hazin ki; büyük insanları, büyük din ulemaları yıllar yılı hürriyetleri ellerinden alınarak kendi yaşadıkları coğrafyadan sürgün edilmiştir.

Sürgün hayatı yaşatılmış, hapis ve zindanlara sürdürülmüştür.

Acımasızca maddi ve manevi işkence yaptırılmış ve hatta birçok ulema kesimi idam edilmiştir.

Şeyh Sait ve İskilipli Atıf Hoca olmak üzere birçok ulema; "darağacında" katledilmiştir.

Medreseler kapatılmış, tekkeler zaviyeler dondurulmuş, ulema kesimlerinin millete birer bilgin, kurtarıcı değer olmaktan çıkarılmış, milletten soyutlandırılmıştır.

Ve yıllar yılı muallâkta kalan bu millet ne yazık ki cehalete mahkum ettirilmiştir.

Bilime, tarihe pranga atılmış ve milletin vicdanına CHP'nin altı oku saplandırılmış ve ciğerlerini kanatmıştır.

Böylece millet korkutulmuş ve bilimsel olarak bilimden ve ilimden uzaklaştırılmış, gençliği ahlaken yozlaştırılmış durumda.

Türkiye bu yüzden değil mi; hep terörle, anarşiyle anılmaktadır.

CHP zihniyeti de uzakta durarak bıyık altından gülmüş, günü gelmiş timsah gözyaşlarını da dökmüş olmaktan da geri kalmamış.

Hem de kendini sureti haktan göstererek.

Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu gibi

Evet, sevgili dostlar.

Durum bu meyanda iken dünkü, evvelki günkü Taraf Gazetesinin sür manşetinden verilen çok çarpıcı bir haber.

Onu resimleriyle beraber köşeme taşıyorum ve ibret olsun diye önemli paragraflarından bazı başlıkları özetleyerek size sunmak istiyorum.

"BİTLİS'İN BÜTÜN SUBAYLARI ÖLDÜRÜLDÜ"

"Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in birlikte görev yaptığı 7 subay 1990'larda, ya suikast ya da şaibeli kazalar nedeniyle öldü.

Devletin Kürt politikasını eleştiren Korgeneral Hulusi Sayın, Korgeneral İsmail Selen ve Adana Bölge Komutanı Temel Cingöz 1991 yılı içinde suikasta kurban gitti.

Bitlis'in emrinde çalışan Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın, 1993 yılında Kanas suikast silahıyla vuruldu.

KÜRT POLİTİKASINA KARŞI ÇIKIYORLARDI

Binbaşı Cem Ersever, aynı yıl Ankara'da ölü bulundu.

Albay Kazım Çillioğlu, Bitlis tarafından Tunceli'ye gönderilmişti. Albay Rıdvan Özden de 1994'te korumasıyla birlikte öldürüldü."

Evet, sevgili dostlar.

Bunların detayında çok önemli mesajlar var.

Taraf Gazetesi bu olayı daha geniş bir sayfaya taşımış ve uzun uzadıya kaleme almıştır.

Gerçekten tebrik ediyorum.

Gazetecilik görevini hakkıyla yapan Taraf Gazetesi yegâne bir yayın organıdır.

Yaşı kuruyu bırakmadan her şeyi yazıyor ve ibreti alem olsun diye de birilerinin yüzüne "tokat" gibi indiriyor.

 

* * *

Peki;

Dünya bugün nelerle uğraşıyor?

Bizim içimizden dışlayıp toplumdan uzaklaştırmaya çalıştırdığımız ilmen ve ahlaken en yüksek insanlarımızı hep potansiyel suçlu olarak göstermişken dünya o büyük insanı yani Bediüzzaman'ı bugün kucaklıyor.

Bağrına basıyor ve sahipleniyor!

Hem ilmine, hem felsefesine, hem de yaşam ilkelerine?

Yazıma başlık olarak da koymuş olduğum;

"BEDİÜZZAMAN DÜNYA VE TÜRKİYE" ifadesi bu amaçla yazdım ki; yazının akış tarzı siz değerli okurlara kolay olsun diye.

Evet, Bediüzzaman Dünya ve Türkiye diyoruz.

Maalesef Türkiye hala da kendini tanımamış durumda.

Neden mi?

Bunun cevabı çok kolay.

Zira demişler ya "Kurt daima dumanlı havayı sever"

Kalın ve katı zihniyete sahip Türkiye'de çok tehlikeli fitne unsurları mevcuttur.

Bu fitne unsurlarının başını çeken de hep kimliği meçhul olan karanlık odaklar olmuştur.

Bunların içinde medya da var, siyaset de var, iş dünyası da var, üniversite de var.

Daima ülke kendine çekidüzen vermek üzereyken bu gizli fitne unsurları CHP'nin altı okuna sığınarak hep uyduruk bahanelerle Türkiye'yi böyle oyuncak, gülünç haline getirmişlerdir.

Bakınız, evvelki günkü Taraf Gazetesi'nin sür manşetine taşıdığı haberi tüm detayıyla dokuzuncu sayfaya da taşımıştır.

Ve aynen Bitlis'in subayları da öldürüldü diyor.

Bize göre bu haberler artık güncelliğini kaybetmiştir.

Orijinalliğini yitirmiştir.

Zira bayatlamış zihinleri bu tarafa çekmek bana göre hedef şaşırtmaktır.

Bu tür olaylar yıllardan beri meydana gelmiş Türkiye'nin en kritik olaylarıdır.

Ama hep üstü örtülmüş. CHP zihniyetli yargı çifte standart uygulamış. Medya evlere şenlik bunlara hep malzeme olarak yapay bir şekilde kaleme almış ama kökenine inmemiştir.

Aslında olay çok büyük.

Olayın büyüklüğünden meydana gelen huzursuzluk ve karanlık tablo bu subayların, generallerin birer suikasta kurban gitmeleri elbette ki çok ağırdır.

Çağdaş bir dünyada Türkiye hiçbir zaman bunun altından kalkamaz.

Ama ne çare ki, yıllardan beri dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın bir suikasta kurban gitmesi Eşref Bitlis'in ve onun etrafındaki Korgeneraller, Albayların hepsinin zincirleme olarak suikastlarla öldürülmüş olmalarının vebali ve ağırlığı bir yana en önemlisi bunları bir kenara bırakıp o günkü Devlet Başkanları, Başbakanları ve Genelkurmay Başkanlarını, MİT Başkanlarını zincirleme olarak hiç zaman kaybetmeden sorgulamak gerekir.

Hayatta olmayanlar neyse, onları sorgulamak gerekir.

Bakın tüm medyanın köşe yazarları, haber merkezleri bir haftadan beri hep Eşref Bitlis'i, Cem Ersever'i ve diğer generalleri, subayları, ölüm konularını işliyor.

Ve ortalık bulandırılmaya çalışılıyor.

Bir neticeye de varamıyor kimse.

Yıllardan beri gırtlağımızı yırtarak yazıyoruz, çiziyoruz.

Bu anayasayla, bu muhalefetle, bu medyayla, bu askeri vesayetle, bu yargıyla Türkiye yönetilemez ve bir yere de gidilemez.

Generallerin öldürülmesi, özellikle Bahtiyar Aydın Paşa'nın Lice'de birliğin içinde Kanas kurşunuyla yüzünden vurularak şehit olması ve birliğin içinde olan o silahın da bulunmaması devletin bir ayıbıdır.

İktidarların korkaklığıdır.

Devletin hukuktan ve demokrasiden yana değil güçlüden yana olmasının delilidir.

Ben burada sizin huzurunuzda özellikle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nı göreve çağırıyorum.

Hakkıyla, sadakatiyle, dürüstlükle çalışan Ergenekon Savcısı Sayın Zekeriya Öz gibi yüreklilik göstererek çalışan varsa benim ifademe başvursunlar.

Desinler ki sizce Bahtiyar Aydın Paşa kimler tarafından vuruldu ve yanında kim vardı?

1998'de 7. Kolordu Komutanlığı ile işbirliği yaparak DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar ile Cemal Temizöz ve Ali Kaya'nın yaptıkları mezalim ve işledikleri suç ayyuka çıkmıştır.

Sahtecilik, namertlik, o günkü uyduruk yaftaların kaynağı ve dayanak noktası 7. Kolordu Komutanlığı ve DGM Cumhuriyet Başsavcısı'dır.

Bayat olaylarla uğraşmak yerine taze ve yakın olaylarla devlet uğraşırsa mutlaka ve mutlaka hedefini yakalayacaktır.

Ama zihinleri bulandırmak, gününü gün etmek, olayları yakalayıp yargının süzgecinden geçirmemek ve karanlığa kurşun sıkmak gibi suni bakışlarla bir yere varılamaz.

Herkes kendine çekidüzen verse. Görevliler görevinin başındayken çıkarsız, rantsız, korkamadan görevlerine sarılırsa bu devlet mutlaka bir yerlere varacaktır.

Aksi halde zaman aşımına özellikle uğratılmış, bayat olaylarla uğraşmakla bir yere varılamaz.