BİR DEVRİN KARANLIK TABLOSU
Eklenme: 4/15/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili dostlar ve değerli Söz okurları.

Malumunuz üzere gerçekten Türkiye artık tüm hızıyla hedefine doğru ilerliyor.

Beklenen rüya artık gerçekleşiyor.

Tıpkı dört bin yıl önce Hz. Yusufun görmüş olduğu rüya gibi!..

Bir sabah kalkıp babasına rüyasını anlatırken şöyle diyor:

"Ey babacığım ben bu gece rüyamda on bir tane yıldız ile güneş ve ay birlikte bana secdeye kapıldıklarını gördüm."

Babası Hz. Yakup (a.s) kendisine şöyle der:

"Ey yavrucuğum sakın ha bu rüyanı kardeşlerine anlatmayasın, eğer bu rüyanı onlara anlatırsan sana hileli oyun yapabilirler, haset ve çekemezliklerinden dolayı sana karşı tezgâh hazırlayıp içine düşürebilirler."

Hz. Yusufu ikaz eden baba Hz. Yakup elbette ki Peygamberlik gözüyle büyük maharet göstererek küçük oğluna bu nasihatta bulunur.

Ama buna rağmen Hz. Yusuf on bir tane kardeşinin oyunundan ve komplo teorisinden bir türlü kurtulamıyor.

Netice itibariyle geleceğini söndürmek için ellerinden geleni ardlarına koymadılar.

Ölümü için kuyuya attılar.. Yalan uydurma oyunlarla gömleğine kuşların kanını sürdüler..

Ve gömleğini götürüp babasına verdiler.."Senin oğlunu biz fark etmeden kurtlar yedi" dediler.

O günden bugüne dek hep böyle insanlık alemi içinde komplo teorileri, entrikalı oyunlar, senaryolar, uydurma yaftalar devam ede gelmiştir.

Her nedense insanoğlu bir türlü hilebazlıktan, başkasına tuzak kurmaktan kendini alıkoyamıyor.

Örnek olsun diye Hz. Yusufun bu rüya-i sadıkasını (gerçek rüyasını) yani bir nevi vahiy durumundaki bu rüyasını sizinle paylaşmak istedim.

Bu örnek yıllardan beri Türkiyenin başına gelen badireler, felaketler, devletin varlığını tehlikeye sokan, ülkenin bütünlüğünü zedeleyen, milli birlik ve beraberliğimizi toz duman eden hileli oyunların, senaristlerin senaryoları ve derin komplo teorilerine dikkat çekmek için di..

Evet..

Tüm ülke yavaş yavaş artık gaflet uykusundan uyanıp omuzları üzerine düşen ölü toprakları silkeleyip "dirilişe ve direnişe" hazırlanmak üzere harekete geçmiştir.

Milli irade artık hâkimiyetini yavaş yavaş kurmaya çalışıyor.

Milletin sesi TBMMde yükselip bütün dünyaya yayılıyor.

Onun için diyoruz ki, şimdiye kadar darbeci çetenin cuntacı hıyanet şebekelerinin kurdukları tuzak artık gün yüzüne çıkmıştır.

Herkesin nefret ve tükürüklerine maruz kalmış durumdadır.

Bu nedenle diyoruz ki; Türkiye devletiyle, milletiyle elele verip yekvücut olarak tek yumruk, tek ses hedefine doğru ilerlemektedir.

Şeffaflaşıyor ve evrensel hukuk normlarına doğru yol alıyor.

Bakınız, yıllardan beri bu halk, bu ülke insanı, bir Başbakanın, bir Cumhurbaşkanının aralıksız olarak dünya ülkelerini dolaşıp ülkesini tanıtma, sembolize etme ve bayraklaştırma çabasını dört gözle beklemekteydi.

Ama hey hat gelen giden hep batılın, yanlışın, despotizmin, küfrün ve inadın gölgesinde yürüyüp bir türlü ülkemizi, halkımızı dünyaya tanıtamıyorlardı.

Bugün artık o sisli perde yırtılmış, aralanamayan demir parmaklı kapılar kırılmış, Türkiye dünyaya yürüyor, demokratikleşiyor, açılım üstüne açılımlar yapılıyor.

Bu millet artık gömlek değiştiriyor.

Kış uykusundan uyanıp baharın güllük ve gülistanlık, çiçekli bağ ve bostanlıklarına koşuyor.

Eğleniyor, rahat nefes alıyor, tüm sosyal ve siyasal günlük hayat şartlarını artık serbestçe yaşıyor ve düşüncelerini ifade ediyor, inancı gereği inancını yaşıyor.

Evet, Türkiye gerçekten açılım yapıyor..

Demokratikleşiyor.

Gerçek bir evrensel hukuk devleti damgasını omuzlarında artık özgürce taşıyor.

Tek kelimeyle inanç hürriyeti ve düşünce hürriyeti artık bayraklaşıyor.

Yıllardan beri entrikacıların, komplocuların, mafyacı çetelerin, makyajlaştırdıkları yanlış düşüncelerini artık millete bir türlü satamıyorlar.

Bu millet artık tarihine yürüyor, kültürüne yürüyor, inancına yürüyor ve hem de dev adımlarla bunu yapıyor.

Hani Akif diyor ya "Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım" misali.

Başta ifade ettiğim gibi Hz. Yusufun rüyasının gerçekleşmesi gibi bu milletin rüyası da artık gerçekleşmek üzere.

İnadın gözü kör olsun zaten de kördür.

Elbette ki yarasalar karakteri gereğince güneş ışınlarına dayanmıyor.

Evet, sistemin yarasaları bir bir artık güneş ışınlarına dayanmayıp yok alıyorlar.

Hırçınlanmayan da yok değil..

Ama başları demokrasinin duvarına çarpıyor.. Ve yere düşüp cansız kalıyorlar.

Evet, sevgili okurlar.

Devletimizi yıllardan beri birçok kurum ve kuruluşlarıyla devrimlerin, ilke ve inkılâpların adı altında hegemonyasına almak isteyen mezalim temsilcileri artık gittikçe ümitsizleşiyor ve havasını alıyor.

Gerçekten uzun bir zaman dilimi içerisinde hep kabus gören bu millet artık bulanıklı, sisli politikanın değil gerçek manada şeffaflığa, berraklığa, dürüstlüğe doğru yürüyor.

Elbette ki; bu arada bu mücadele verilirken birçok sıkıntıyla karşı karşıya olmaktan da kendini kurtaramıyor.

Bu mücadele devam edecektir.

Hz. Yusuf (a.s) önce kuyuya düşürülüyor, kervanın eliyle kuyudan çıkarılan o masum, günahsız genç kervanın eline geçiyor. Kardeşleri gidip kervana satıyorlar onu. Bu iğrençlik, bu yanlış manzara elbette ki insanın kirli emellerinin sonucu olsa gerek.

Çok ucuz bir fiyatla kardeşlerini kervana satan bu on bir tane hıyanet erbapları netice itibarıyla Hz. Yusufun kapısını çalmaya sürükleniyorlar.

Bu da Kudreti İlahidir.

Hz. Yusufun kapısını çalan, rüyadaki mecazi yıldız işte o zaman sonuç itibarıyla kapısına ona taparcasına huzur-i nebevide o yüce Peygamberin huzurunda diz çökmeye mecbur kalıyorlar.

Bu da suçluluğun bir ifadesidir.

Bu nedenledir ki merhum Ziya Paşa bir Ayet-i Kerimeden iktibasla şu şiirini dile getirmiştir.

Hem de bu ayetin söylem tarzı o yüce Peygambere tuzak kuran on bir tane hıyanet erbabının diliyle kaleme almıştır.

"Zalimlere bir gün dedirtir Kudreti Mevla, Tallâhi le-kad âserekellahü aleynâ."

Bu iktibas Yusuf Suresinin 91. ayetinde yer almaktadır.

Anlamı şöyledir:

"Yemin ediyoruz Allah seni bizden üstün kıldı ey biraderimiz Yusuf demek olup Mısıra giden Hz. Yakupun on bir tane oğlunun Hz. Yusufu karşılarında görünce özür dileyerek koro halinde bu sözü söylemekten kendini alıkoyamadılar."

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten zalimin sonucu da ancak bu tür skandallarla sonuçlanıyor.

Allahın gayretine dokunduğu için zaman zaman mazlumların ahı onlardan alınıyor.

Nitekim Ziya Paşa diğer bir şiirinde şöyle diyor:

"Zalimleri adlin ne zaman ğak edecektir ya rab. (toprak edecektir) Mazlumların çıkmadadır göklere ah-ı"

İşte bu izzetli şerefli inançlı bir ümmetin ah-ı artık adli ilahiye doğru yükselmektedir.

Çok yakın bir zamanda öyle ümit ediyoruz ki bu kör olası inat gözünün bu milletin itibarını bu millete iade etmek zorunda kalacaktır.

Bunca suçsuz, masum insanların nefretleri bu mezalimi artık boğacaktır ve boğmak üzeredir.

Evet Bedi-üzzamanların, İskilipli Atıf Hocaların, Şeyh Saitlerin, daha nice nice ulema kesiminin itibarı elbette ki iade edilmelidir hem de en yakın zamanda.

Ve Hz. Yusuf'un kardeşleri gibi "özür" dileyerek, bunu yerine getirmelilerdir.

Nemrutların, hıyanet erbaplarının, çağdaş firavunların ihanetleri artık gün yüzüne çıkmalıdır ve çıkacaktır.

Bu milletin vergileri ile bütçesini temin eden bir devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla bu millete hizmet vermek üzere oluşa gelmişken tam tersine entrikalı oyunlarla millete hizmet yerine millete ihanet yapılmıştır.

Nice ocaklar söndürülmüş

Evet, devrimci geçinen piyon diktatörlerin diktalarını gerçekleştirmek için ve devletleri eline geçirmek için illaki kendi emelleri uğruna yüz binlerce insanların kanına girmek zorunda kalıyorlar.

Demek insanlık dramı buymuş.

Terör odaklarındaki nice liderler hep tarih boyunca kendi makam, mevki ve geleceklerini garantiye almak için iç dinamiklerini kullanarak özbe ve öz yandaşlarını dahi idam etmişler, yakın tarihimizde bilinen nice terör odakları yüz binlerce insanın kanına girmişlerdir.

Bunun nedeni ise gözdağı vermek ve korkuyu insanlar üzerine salmaktır.

En derin saygılarımla.