BİR HUKUK DEVLETİ NASIL OLMALI? (III)
Eklenme: 1/23/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Sözlerime,

Bugün idrak edeceğimiz, Mevlit Kandilinizi tebrik ederek başlamak istiyorum.

Gecenin,

Barışa, kardeşliğe, hoşgörü ve sevgi muhabetine vesile olmasını dilerim.

***

Yazı konumuza gelirsek.

Bir hukuk devleti nasıl olmalı? başlıklı yazı serimizi her gün yaklaşık dokuz-on bin okurumuz okumakta olup, takdirlerini bize bildiriyorlar.

Büyük yüreklilikle sansürsüz biçimde yazımızdan dolayı tebrik ve şükranlarını bildiren okurlarımız için ben de buradan teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Gerçekten, bir hukuk devleti bünyesinde oluşa gelen antidemokratik, hukuk dışı oluşumlar, ülke birliğine, bütünlüğüne tümüyle zarar vermektedir.

Bu durumda ülke kaderini elinde tutan meclisin olmazsa olmazı, bir an önce zaman kaybetmeden hukuksal ilkelere dayalı bir anayasayı hazırlayıp, kamuoyuna sunmaları gerekir.

Aksi takdirde gün gittikçe anayasa suçu işleniyor, insanlık suçu işleniyor, millet çok büyük sıkıntı içerisinde günlük hayat şartlarını yaşıyor.

Bu oluşumların varlığının yegne sebebi; daha önceden belirttiğimiz gibi kamu kurum ve kuruluşların bünyesindeki yanlış insanların varlığıdır, layık olmayan insanların kilit noktalara getirilmesidir.

***

Her gün biraz daha aynı kurum ve kuruluşların bünyesinde işlenen insanlık suçu, işlenen anayasa suçu gittikçe artıyor ve skandallar silsilesine her gün birer halka daha ekleniyor.

Siyaset dünyası, yani çoğulcu parlamenter sisteme dayalı bir oluşum şekli bir türlü milletle iç içe yan yana dostane bir şekilde biçimlendirilemiyor.

Barış, kardeşlik, temel hak ve özgürlükler başka yörüngeye oturtturuluyor.

Boşta kalan otoriteler her gün biraz daha toplumun gözünden düşüyor, özellikle iktidar partileri.

Ama bu bir gerçektir ki;

Sayın Başbakanın belirttiği stratejik çalışma stili her ne kadar AK Partiye bugüne kadar oy kaybettirmemiş ise de unutulmamalıdır ki Başbakanın çabasıdır.

Dışarıda ise Sayın Ahmet Davutoğlunun eseridir.

Yine de tüm bunlara rağmen günlük medyanın haber olarak manşetlerine taşıdığı kötü haberlerin varlığı da inkr edilemez.

Bu demektir ki, AK Partinin iktidarı dahi hala da tam manasıyla düzgün bir şekilde devlet siyasetini normal bir yörüngeye oturtturamamıştır, sağlam zemin üzerinde yürüme şansına sahip değil, kaygan zeminin varlığı söz konusudur.

* * *

Bakınız, dün de yazdığım gibi

Van Başkale ilçesinin hkim ve savcısı ile Van Jandarma Alay Komutanlığının uyuşturucu şebekesi oluşturup, alet olmaları...

Skandaldır, devlet ayıbıdır, anayasa suçudur ve insanlık suçudur.

Hani Osmanlıdan günümüze kadar kültürümüze mal olan bir slogan var ya, İmam . yaparsa cemaat .. ne yapmaz ki misali

Eğer toplumun bel bağladığı devlet kurumu ülkenin can damarı durumunda olan önemli mekanizmanın görevlileri bu tür yüz kızartıcı işleri yapıyorsa ve hak ettiği karşılığı da verilmiyorsa, o zaman vay bu ülkenin haline demekten başka bir şey diyemiyoruz.

Sevgili okurlar.

Biz yazıyoruz, çiziyoruz bir türlü kimseyi inandıramıyoruz.

Ama Allaha şükürler olsun ki, yazdığımız söylemlerimiz uygulanmakta olanların kanıtlayıcı birer delilidir.

Söylediklerimiz hep böyle gün gibi aşikr ortaya çıkmıştır ve çıkmaya da devam ediyor.

Ama ne çare ki, Türk siyasetinin, Türk politikasının zaman zaman görülen lüzum üzerine pek de zülfüyra dokunmuyor, bilakis kirli anlayışlar himaye görüyor.

* * *

Evet, bir zamanlar Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılık koltuğunu işgal eden Başsavcı Nihat çakarın, JİTEM ve Asayiş Bölge Komutanlığı ile iç içe yaptığı insanlık suçunu hep yazıyorduk ve buna rağmen önemli bedeller ödedik.

Dönemin Jandarma Alay Komutanlarının tıpkı bugünkü Van Jandarma Alay Komutanlığındaki oluşan yüz kızartıcı skandalların bir misli hatta daha fazlasıyla o günlerde yapılıyordu.

Nice nice ocaklar söndürüldü.

Dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcılık görevini yürüten Nihat çakar hakkında dört defa heyet olarak müfettişler geldi ve her defasında da suç bariz olduğu halde himaye gördü.

Özellikle o günün HSYK Başkanlığındaki kangrenleşmiş anlayışlar onu himaye ediyordu.

O günün HSYK Başkan vekili sözde Alevilik ismi taşıyan bir mezhep mensubu olması hasebiyle aynı o anlayıştaki bazı hkim ve savcılar suç işledikleri halde himaye görüyorlardı.

Zira geçmişe yönelik bir dönemin CHPli Adalet Bakanı Mehmet Moğultayın yargıyı bölerek mutaassifane, tarafgirane, hukuk biliminden yoksun insanları Adalet Bakanlığının başına bela ettiler.

Keza Jandarma Genel Komutanlığının bünyesinde oluşan zincirleme skandallar ve insanlık ayıbı diz boyudur.

Bakınız, devletin o kurumunu işgal eden Jandarma Genel Komutanlığından tuttun da, MİT müsteşarlığına kadar ve bölgedeki Jandarma Alay Komutanlıklarına kadar, olup bitenler himaye gördükleri halde bugün o generaller cezaevlerindedir, hak ettikleri yerde bulunmaktadırlar.

Elbette ki olayın böylesine biçimlendirilmesi millete memnuniyet veriyor ve rahat nefes aldırıyor.

Moğultay, o gün yargıyı böyle arka bahçe olarak kullanarak şöyle diyordu;

Elbette ki CHPli hkim ve savcıları atayacağız

Bu zatı namuhterem Adalet Bakanı olduğu dönemde 5 bin sol görüşlü hkim ve savcının atamasını yaptı.

Evet tabii o günden bugüne kadar devleti kötüye kullanarak, yaptıkları kötülükler bugün artık bir bir kendini ele vermektedir.

* * *

Dün de Vanın Başkale ilçesindeki eroin skandalı manşetlere taşınmıştı.

Bakınız, dünkü Star Gazetesinin manşetine taşıdığı haber şöyledir;

İl Jandarma Komutanının, uyuşturucuyla yakalanan Başkale hkimi ve savcısına alelacele devriye görevi yazdığı ortaya çıktı.

Gazete tabii ki alay edercesine şöyle yazıyor;

Albaydan hkime devriye görevi gibi yazı şu şekilde haberi tamamlıyor;

20 kg uyuşturucu ile yakalanan kamu görevlilerinin incelemeye götürüyoruz savunması tutmayınca Jandarma hkim ve savcıya SEVK VE DEVRİYE çAVUŞU görevi yazdı.

Evet, gazete şöyle devam ediyor;

HER SEFERİNDE FARKLI İFADE

Malatyadaki ilk kontrolü Ankara Jandarma kriminale sevk ediyoruz diyerek aşan Başkale hkimi Birşen ve savcı çetinkaya bir süre sonra aracı durduran KOM ekiplerine Ankaraya seminere gidiyorduk, bu sevk aracına bindik dedi ve yola devam etmek istedi.

Ancak Birşen ve çetinkayanın seminere gitmedikleri tespit edildi

Peki, tüm bunlara rağmen HSYK ne düşünüyor acaba?

Tabii ki bugünkü HSYK beş sene önceki HSYK değil.

Daha uyanık, milletine ülkesine daha bağlı, dürüst ve sadık hkim ve savcılar HSYKda mevcuttur.

Sanırım bunu himaye altına almazlar, kamuoyu da zaten bu mütalaada.

HSYK, uyuşturucu kuryeliği ile suçlanan Başkale hkimi Erdal Birşen ile Başkale Savcısı Volkan çetinkaya, 56 kg uyuşturucu numunesini Ankaraya götüren araçta 20 kg fazla uyuşturucu ile yakalanan ve görevde olmadıkları tespit edilen iki zanlı resmi sıfatlarının gerektirdiği saygınlığı sarsacak davranış suçundan yargılanırlarsa meslekten bile ihraç edilir diyor gazeteler.

Evet, sevgili okurlar.

Burada ifade etmek istediğimiz konu;

Kamu kurum ve kuruluşlarının içerisinde çok büyük kirlenmeler söz konusu.

İktidar partisine düşen ilk görev; anayasayı bir an evvel değiştirerek insanlık suçu işleyen her kim olursa olsun, devlet temelinden alınarak uzaklaştırılması gerekir.

Bize göre böyle.

Aksi takdirde bu kirlenme önlenemiyor.

Devletin, kilit noktasını işgal eden bazı kimlikler, sol kimliklerdir, CHPnin batıl mezhepçilik zihniyetine mensup insanlardır.

Bunun da kanıtlayıcı delili; Paristeki tetiği çeken PKKlı cinayet zanlısı Ömer Güneydir ve işlediği suç biçimidir.

Zira Ömer Güney, Sivasın Şarkışla ilçesinin Alevilerinden olup, Tuncelili Sakine Cansızın yakın koruması olduğu söylenmektedir.

Kendisinin itiraflarına göre iki sene önce PKKya iltihak etmiş bu insan, Avrupanın kilit sorumlusu durumunda olan Sakine Cansızın yakını olarak kamuoyuna yansımıştır.

* * *

Bunu samimiyetimle söylüyorum;

Eğer hakikaten TBMM, ister iktidar ister muhalefet olsun, zerre kadar bu milletin, bu ülkenin sevgisi kalplerinde varsa, artık bu tür kirli odakların varlığına paydos demelidir.

Bu da çok acil sivil bir anayasanın gerçekleşmesiyle mümkündür.

En derin saygılarımla.